25.04.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Fenerbahçe, Spor Toto Süper Lig'in 31'inci haftasında İstanbulspor ile 3-3 berabere kaldı. Kadıköy'deki müsabakanın ardından taraftarlar futbolculara tepki gösterdi. Jorge Jesus'un taraftarla yaşadığı tartışma geceye damga vururken, spor yazarları 90 dakikayı kaleme aldı.
Milliyet Gazetesi yazarlarından Ercan Güven, Jorge Jesus'un tercihlerini eleştirdi. Duayen ismin Jorge Jesus hakkında kullandığı ifadeler dikkat çekti.
İşte heyecan dolu karşılaşmanın ardından yapılan değerlendirmeler...
ÇEKİRGE NE KADAR SIÇRAYACAKTI Kİ... / EDİZ SIRAPINAR
Açıkçası İstanbulspor, Kadıköy’e kazanmaya ya da puan almaya gelmemişti... Yeter ki, sindirimi zor bir skor olmasın havasındaydılar... İlk golü yedikten sonra bile sanki galibiyetin üstüne yatar gibi tam takım savunma yapmak ya da her duran topta en az 1-2 dakika çalmaya çalışmak başka nasıl izah edilebilir...
Fenerbahçe ise Galatasaray’ın puan kaybından sonra kazanacağından çok emindi... İlk düdükle birlikte şampiyonluk havasına girmiş taraftarın da itici gücüyle rakibe yüklenmediler adeta çullandılar... Tam saha presle tüm dönen topları alarak oyunu tek kaleye çevirdiler... Hatta 5. dakikada Szalai ile golü de buldular ancak hakemin yorum hatasına takıldılar. Kalecinin Pedro’ya yaptığı faule çalınan tam tersi düdük biraz komik kaçtı...
İlerleyen bölümde takımın iki etkili ismi; Arda Güler ve Emre Mor ile işin şovuna kaçtılar, hızlı oynama isteği ile bazı tehlikelerin başlamadan bitmesine yol açtılar... Orta sahadaki İsmail ve Mert Hakan rakibi durdurmada ne kadar başarılı olsalar da işin organizasyon tarafında sırıttılar... Valencia’nın etkisizliği, Pedro’nun yeteri kadar topla buluşamaması, İstanbulspor’u çok da tehdit edecek pozisyonların doğmasını engelleyen en önemli etkenlerdi... Üretkenlik takımın iştahı ve arzuluyla aynı paralellikte değildi... Yine de Jesus tarafından yine sağ ön çizgiye hapsedilen Arda Güler ile kilidi açmayı başardılar...
İkinci yarı tam bir macera filmi gibiydi... Gecenin yıldızı Arda Güler’in buram buram kalite kokan birinci sınıf golü herkeste “maç bitti” algısı yaratsa da kolay galibiyetlerden haz etmeyen Fenerbahçe yine taraftarını kalp testine sokmak istedi...
Ferdi’nin ayağından sekerek koluna gelen topa VAR müdahalesi ile tartışmalı bir penaltı kararı veren Kadir Sağlam hem maçın seyrini değiştirdi hem de İstanbulspor’un özgüvenini yerine getirdi. Farkın bire inmesiyle konsantrasyon kaybı yaşayan Fenerbahçe çok geçmeden sahanın en kötü isimlerinden biri olan ve haftalardır Jesus kontenjanından oynayan Samet’in ayağından seken topun filelerle buluşması ile soğuk terler dökmeye başladı...
Sarı-lacivertliler kadar İstanbulsporlular da maçın nasıl 2-2’ye geldiğini anlamamıştı... Herkes şaşkındı...
İşler tam çıkmaza girmek üzereyken bir uzun topta Valencia’nın Pedro’ya “al da at” pası “çekirge yine sıçrayacak galiba” dedirtse de hiç de öyle olmadı... Haftalardır mucizelerle ayakta duran Fenerbahçe uzatmalarda belki de sezonun fırsatını tepti... Kötü Samet’in yerine giren Serdar Aziz, Eze’yi seyredince hayaller yine rafta kaldı...
Evinde bu kadar gol yersen, rakibin tek forvetini dört oyuncu ile kontrol etmeyi beceremezsen, bütün rakiplerin ezberlediği, çözümü çok kolay oyun şablonunla zaten şampiyonluktan söz edemezsin...
Fenerbahçe yıllardır sanki değerlerini “yok etmek için” yaşıyor… Önünde, arkasında, tarihinde ne varsa hepsini yıkıp, parçalayıp, yiyip bitiriyor. Bu beraberlik kulübü çok tehlikeli bir noktaya getirdi artık...
Rakiplerine diş geçiremediğine, yarışmayı beceremediğine, saha dışını da iyi yönetemediğine göre, sıra kendi kendini yemeğe geldi! Bakın maç bitiminde tribünlerin Jesus’a olan öfkesi ateşin ilk fitiliydi... Bundan sonrası daha da karanlık sanki...
'MASAL' BURAYA KADAR! / ERCAN GÜVEN
Zaten sekiz sezondur boğazından bir “kupa” geçmemiş, içi ezilmiş, asabileşmiş Fenerbahçe gibi bir devin “iştahını” açarsanız, elinden zor kaçarsınız!..
Eve gelmiş İstanbulspor’u ham yapar… Doymaz; sizi de “yemek için” yerleştiğiniz zirveye kadar kovalar.
Bu bir masal… Duy da inanma!
Kabus oldu düşmemek için çabalayan İstanbulspor ile Kadıköy’deki mücadele aslında. Fatih Tekke, Jorge Jesus’a strateji dersi verdi. İki golle öndeyken maçı 3-3 bitiren Fenerbahçe bir adım bile yaklaşamadı şampiyonluktaki rakibine. Ve talihsiz Fenerbahçe taraftarı yine “tufaya” geldi; tribünleri doldurdular, elleri boş döndüler.
Hem yazık hem ayıp.
Aslında maça paldır küldür girişti Fenerbahçe. Henüz 6. dakikada Szalai’nin bir golü var ki, Pedro’nun kaleci Alp Arda’ya faul yaptığı gerekçesiyle sayılmadı. Oysa tam tersiydi. Pedro’ya çarpan kaleciydi. Hakemler takımların sinir uçlarıyla oynamayı bırakmadı bu sezon. Akordunu bozuyorlar şampiyonluk mücadelesinin. Hele Fenerbahçe’yi çileden çıkarmak hobi gibi bir şey oldu onlar için.
Önemli futbolcuları eksik İstanbulspor ilk yarının son dilimi hariç olduğu gibi geriye yaslanınca Fenerbahçe’ye sahanın tek yetkilisi ve etkilisi olmaktan başka bir çare kalmadı.
İkinci yarı İstanbulspor baskın olmak istedi, Fenerbahçe ezildi. Bu kadar edilgen, neredeyse rakip tarafından yönlendirilen takım nasıl şampiyon olabilir ki?
Fenerbahçe’nin golü, çok iyi gününde olan ve karşısındaki Mehmet veya Okan’ı her seferinde geçen Emre’nin yoğun emekleri sonucu Arda’nın topu kaleye göndermesiyle geldi. Emre öylesine koridor yaptı ki sol kanadı, en sonunda Okan’dan durduk yerde bir omuz yedi. Yanıt vermeye kalkınca ikisi de sarı kart gördü.
İstanbulspor ilk yarının ancak son on dakikasında ikinci yarıda sergileyeceği atak oyunun provalarını yapmaya başladı. Fenerbahçe’nin yumuşak orta sahasını ve santrforu Eze’nin gücünü, yeteneğini kullanma sinyalleri verdi.
Fenerbahçe futbol aklı durumu kavrayamadı. Çünkü kreatif futbolcuları vardı. Bu özelliğin sembolü haline gelmiş Arda uzaktan uzak köşeye mükemmel bir gol daha attı.
İkinci yarının başında skor 2-0 olunca tribünlerle birlikte sahadakiler de farkın artmasını beklemeye başladı!.. Gerçekten; kendi kendine fark artacak sanıyorlardı galiba.
Oysa maçın ikinci yarısı ilk yarıdan çok farklıydı. Daha doğrusu İstanbulspor’un oyunu ve beklentisi değişmişti. Açık, atak, gol peşindeydi artık misafir takım. Hocasının bir planı vardı, hızlı adamlarını monte etmeye başladı takıma.
Karşılığında Eze’nin topla ceza alanına girmesi, topun Ferdi’nin eline çarpması ve hakemin VAR ile birlikte penaltı noktasını göstermesi geldi. Kasıt yoktu, ayaktan sekip tersteki kola geliyordu ama kural kuraldı. Sahi, kim demişti hakemler büyük takımları kolluyor diye?.. Ethemi skoru 2-1 yaptı.
Şok geçmeden Fenerbahçe’nin kronik hastalığı hortladı. Hani, önde baskı yaparken arka tarafı unuttuğu hastalık… 66. dakikada uzun tek top çıkaran İstanbulspor bomboş Fenerbahçe savunmasında Ethemi’nin ayağından skoru 2-2 berabere yaptı.
İyi ki elini çabuk tuttu Valencia ile Pedro da üçüncü golü attılar… Jesus hamle yaptıkça bir basamak aşağı indi takım.
Artık pili biten Emre Mor ile Samet çıktı. Serdar Aziz ile İrfan Can girdi. O sırada İstanbulspor da hücuma dönük yapılanma içindeydi ve bu kez Jesus’un hamleleri “eksi” yazıyordu. Jesus, Mert Hakan ile İsmail’i kenara alıp Crespo ve Arao’yu sahaya sürdüğünde 85. dakika dolmuştu. Değiştirmese Eze uzatmada bir değil iki gol mü atardı acaba?
Hem yazık hem ayıp… Şampiyonluk yolunda müthiş bir ikramla karşılaşmıştı Fenerbahçe. Neden boğazına takıldı, anlatsın hocası, başkanı biz de anlayalım.
FENERBAHÇE İNTİHAR ETTİ - FAİK ÇETİNER (FANATİK)
Önemli eksikleri ile Kadıköy’e gelen İstanbulspor önünde Fenerbahçe, maçın 'Banko' favorisiydi. Jesus, son kazanılan Başakşehir maçının başarılı oyuncusu İrfan Can’ı kulübeye çekmiş, Mert Hakan’ı (Neden maça ilk 11 başlıyor?) sahaya sürmüş, hücumda sağ kanadı Arda Güler’e, sol kanadı Emre Mor’a teslim etmişti. Geçen haftanın golcüsü Pedro’yu bu defa kesmemişti.
İlk 45 dakika bittiğinde akıllarda atılan golün dışında, futbol adına güzellikler yoktu. Emre Mor’un getirdiği, kaleye gönderdiği topu kaleci Alp sektirince, Arda Güler’in fırsatçılığıyla gol gelmişti. Her zaman söylediğim gibi, Fenerbahçe’nin bilinen bir oyun planı yok. Jesus’u her hafta kaliteli ve becerili (Arda, Emre, Ferdi, Valencia, İrfan Can) ayaklar kurtarıyor. Jesus, takım öndeyse devre arası hamle yapmıyor. Maçın ikinci devresinin başında, Arda Güler’in ustaca attığı jeneriklik golle 'Maç biter' dedik, yine yanıldık.
Bavulu toplasa iyi olur
Nereden bilelim büyük bir takımın 2-0’dan maç kazanamayacağını... Önce penaltı, ardından Samet’in (Çok hata yapıyor, çabuk kart görüyor) kendi kalesine attığı gollerle tribünler yine şoka girdi. Fenerbahçe, oyun sıkıntıya düşmeden Valencia yaratıcılığı, Pedro bitiriciliği ile çabuk öne geçti. Jesus, son 15 dakika sarı kartlı Samet’in yerine Serdar Aziz’i, Emre Mor’un yerine de İrfan Can’ı oyuna aldı. Son bölümde Jesus’un, oyunu koparacak planları olmayınca Eze’nin uzatmalarda attığı gol, aslında Fenerbahçe’nin intiharı oluyordu. Jesus, maçtan sonra takımını orta sahada toplayacağına bavulu toplasa daha iyi olur.
FENERBAHÇE FIRSATLARI HARCIYOR / UZAY GÖKERMAN (SKORER)
Ligin boyunun bu kadar kısaldığı bir seviyede Galatasaray’ın puan kaybettiği bir hafta Fenerbahçe’nin psikolojik baskı oluşturacak şekilde rakibini farklı yenip zirveye bir adım daha yaklaşması gerekiyordu.
İstediği skoru da 51. Dakikada eline geçirmişti de...
Sonra bir anda zincirleme hatalar ve dış etkilerle 15 dakikada bir anda durum 2-2 oluverdi.
5 dakika geçmişti ki Fenerbahçe bir kere daha üstünlük sayısına ulaştı.
Ama...
Taraftar şampiyonluk şarkıları söyler, Jesus da maçı oyuncu değişiklikleri ile soğutup tamamlamaya çalışırken 90+6’da gelen golle 2 puan uçup gidiverdi!
Birçok sebep, mazeret, bahane arayıp bulmak mümkün.
Fenerbahçe tarafından baktığınızda özellikle saha içi ve dışı mücadelede eşit olmayan handikaplarla boğuşulduğu gibi bir ilk cümle kuralabilir.
Sayılmayan gol, lehine verilmeyen ve aleyhine verilen penaltıların benzerlerinin rakipleri adına zaman zaman avantaj sağlayacak şekilde değerlendirildiği yönünde güçlü argümanlarla bir tartışma da açılabilir.
Ancak bu artık Fenerbahçe’nin kısa vadede çözüm bulabileceği bir sorun değil; hele bu sezon asla!
Biz de pozisyonları sabaha kadar konuşalım; bitmez!
Fenerbahçe Ümraniye’den 3, Karagümrük’ten 4, Galatasaray’dan 3, Kasımpaşa’dan 1, Beşiktaş’tan 4 ve İstanbulspor’dan 3 olmak üzere İstanbul takımlarıyla oynadığı derbilerde toplam 18 gol yedi.
Kaybettiği puansa daha dramatik; 10!
Karagümrük’ü 90. Dakikada attığı golle yenebildi. Tek rahat maçı Kasımpaşa’ya karşıydı.
Buradaki istikrarlı durum; Fenerbahçe’nin bu maçlarda zorlanması hatta başarısızlığıydı.
Demek ki teknik ve taktik yönden önemli sıkıntılar var ortada.
Jesus zaten bu anlamda Fenerbahçe’ye çareler üretmekten epey uzak kaldı. Kuşkusuz bugün konuşmamız gereken Yönetim’in Jesus seçimi değil; muhtemelen sezon sonunda çok daha güçlü argümanlarla bu konuyu daha detaylı tartışacağız.
Yönetim demişken bu tarafa çok daha detaylı yorumlar yapmak gerekiyor; az önce saydığımız İstanbul maçlarının içindeki 2 ezeli rakibe alınan ağır yenilgilerin en büyük mümessili hiç kuşku yok ki Ali Koç ve bu işle ilgilenen yönetici arkadaşlarıdır.
Fenerbahçe’nin Ali Koç öncesinde derbi kaybetmeyen üstünlüğünün tek sebebi iyi kadroları, teknik direktörleri değildi; krizleri ve gerilimleri “Yönetebilme becerisi yüksek” bir ekip vardı ortada.
Bu ekip zaman zaman teknik direktörlerin yetemediği durumlarda Samandıra’yı kontrol altına alıp derbi kazandırıyordu.
Hiç kuşkusuz yetmediği çok fazla sezon oluyordu ancak mücadeleyi sonuna kadar götürecek bir takım havası oluşturuluyordu.
Jesus dün akşam taraftarın tepkisine karşılık verme cüreti gösteriyor daha da beteri son dakikada kaybedilmiş 2 puan varken ve taraftarın tüm gerilimi üst seviyeye çıkmışken tüm takımı sahanın ortasında toplama düşüncesizliğini yapıyorsa bunun da temel sebebi Yönetimdir.
Jesus bu ülkeyi ve Fenerbahçe’yi ne kadar tanımış olabilir ki? İşini doğru yapan bir Başkan Jesus’a haftalar öncesinde, hatta ta teknik direktörün “Altay’ı tribün etkilerine karşı koruma iradesi” sırasında gereken uyarıyı yapardı. Ali Koç nasıl işler yolunda gitmediğinde ortalarda gözükmüyorsa Jesus’a da aynı taktiği vermesi iyi bir seçenek olabilirdi.
'JESUS FUTBOL TAKIMI OLUŞTURMAYI BECEREMEDİ'
Ama Jesus da işini yapmak yerine gösteri tarafıyla fazla meşgul olduğu için belki Ali Koç’un ikazlarını dinlemiyor da olabilir. Hangisinin daha kötü ve beter olduğuna bu yazıyı yazarken karar veremedim; belki sizin okurken bir fikriniz, kanaatiniz olur. Evet... Haftalardır Fenerbahçe’nin ne oynamaya çalıştığına bir türlü gelemiyoruz. Çünkü Jesus bu kadrodan bir futbol takımı oluşturmayı bir türlü beceremedi.
Yani cümleyi şöyle kuralım; İsmail Kartal’ın geçen sezon kendi kurmadığı ekiple kısa sürede yaptığı şeyi bir senede gerçekleştiremedi ve her hafta sürekli deniyor, oynuyor, kurcalıyor.
Haliyle de olmuyor. Olacakmış gibi de durmuyor! Fenerbahçe tüm maç boyunca belki de en iyi topu ikinci yarı 45 ile 75. Dakika arasında, oyuncu değişikliklerine kadar oynadı. Çünkü Jesus 75 dakika takıma dokunmadı ve her dakika birbiri ile uyumu artan bir tempoda oynayan ekip izledik. Bu ekip maçı 3-2’ye taşıyan takımdı aynı zamanda. 75’ten 90+9’a kadar bölümdeyse Fenerbahçe neredeyse hiç üretken değildi ve onu tarifleyecek en uygun kelime; dağınıktı.
Jesus oyuncu değişiklikleriyle kendi takımını soğutmakla kalmadı, senkronizasyonunu da yok etti. İsmail her oynadığı maç gibi yine etkiliydi; Valencia’ya attığı uzun top gerçekten akıl doluydu. Ama bu oyuncular maalesef Jesus’un bir türlü birinci tercihleri olamadığından hep oyundan çıkanlar grubundan bir türlü kurtulamıyorlar. Arao ve Crespo tandeminin Fenerbahçe’ye bir türlü iyi gelemediğini, hele Rossi’li düzenin çok aksadığını Jesus sezon boyunca öğrenemedi.
Arao’nun maçın en kritik hataları yaptıktan sonra İstanbulspor’un golünde bir de Jesus’un o meşhur ofsayt çizgisini bozması bardağı taşıran son damla oldu. Arda’nın çıkması şart mıydı bunu da bir soru olarak kendime sorduğumu buraya not düşmeliyim.
'ARDA HER GEÇEN GÜN DAHA DA BÜYÜYOR'
Pedro’nun ceza sahası içinde etkisini geçen hafta son 10 dakika içinde gözlerimizle görmüştük. Demek ki bu oyuncuyu kadroya alıyorsanız takımı ceza sahasının içinde oynayacak şekilde kurgulamanız gerekiyor. Oysa Pedro maç boyunca bunu bir kere attığı golde deneyimleyebildi; gerisi hep ceza sahasının dışında, orta orta alana kadar gelip top kovalamak oldu. Tabii haliyle futbolcunun netliği kayboldu; HD görüntüden 480p’ye düştü.
Arda her geçen gün daha da büyüyor. Rıdvan Dilmen’in ilk geldiği sezon vardı; Fenerbahçe için çok kötü geçmişti. Ama Rıdvan tek başına sürüklemişti. Jesus, Arda’yı takıma adapte etme konusunda da çok geç kaldı. Hep kendine göre bir mazereti oldu ama görüyoruz ki genç oyuncu sezon başından bu zamana daha fazla süre bulmuş olsaydı hem kondisyonu daha yüksek olacak belki de Fenerbahçe için başka bir senaryo gelişecekti. Keşkeler... Ah’lar vah’lar... Arda Güler’in mükemmel golü muhtemelen tüm Avrupa’da ses getirecektir. Fenerbahçe için bu sezonu ikinci tamamlamak bir başarı olmayacaktır; bunun farkındalığı ve bilinciyle kalan haftalara daha sıkı sarılmak gerekiyor. Şu anki istikrarsız görüntü pek başaracakmış havası vermese de izleyip tarihe tanıklık edeceğiz.