05.11.2013 - 23:39 | Son Güncellenme:
LEVENT KALKAN'IN ANALİZİ
İLK YARI:
Teknik Direktör Roberto Mancini, Sneijder'in yokluğunda iki önemli sürprize imza attı. Savunmanın solunu beklenmedik şekilde Riera'ya emanet eden İtalyan hoca, Aydın'ı da ilk 11'de sahaya sürerek herkesi şaşırttı.
Riera son maçını 2 Ekim'de Juventus'a karşı oynarken, 60 dakika sahada kalmıştı. Ligde hiç şans bulamayan İspanyol futbolcunun ilk resmi maçı ise Real Madrid'e 6-1 kaybedilen karşılaşmaydı! İstanbul'daki Kopenhag maçının en iyilerinden Dany'nin yerine Riera'ya görev verilmesi ciddi bir risk oluşturdu ve Danimarka ekibi ilk yarıda bu kanattan Braaten ve Gislason'la bol bol atak geliştirdi.
Aydın ise dün akşama kadar Karabükspor maçında 22, Torku Konyaspor maçında ise 26 dakika görev yapmıştı. Konyaspor maçında Burak'a yaptığı şık asistle Mancini'nin gözüne giren Aydın maça sol kanatta başladı, ardından sağa geçti.
Galatasaray maça hiç beklenmedik şekilde etkisiz ve tutuk başladı. Kopenhag takımı ise orta sahada 1-2 pas yaptıktan sonra topu kanatlara taşıdı. Sağdan Braaten, soldan Bengtsson ilk yarı boyunca kanatları iyi kullandı. Bunda Riera ve Eboue'nin hataları da etkili oldu.
Muslera'nın yokluğunda kaleyi koruyan Eray topa temas etmeden gol yemenin şokunu yaşadı ancak dakikalar ilerledikçe oyuna ısındı, tedirginliğini üzerinden attı. Jorgensen'in direkten dönen topu ise büyük bir şans anıydı. Meşin yuvarlak ağlarla buluşsa Galatasaray'ın işi bir hayli zorlaşacaktı.
30. dakikadan itibaren rakip kaleye daha fazla gelmeye başlayan sarı-kırmızılı takım, Burak'la iki kez gole çok yaklaştı. Melo'nun direkten dönen topu ise golün habercisi gibiydi.
Sarı-kırmızılı takım ikinci yarının ilk 15 dakikalık bölümünde golü bulursa galibiyetin kapısını açar. Gol gecikirse şimdiye kadar sahasında oynadığı Şampiyonlar Ligi maçlarında yenilgi yüzü görmeyen Kopenhag her geçen dakika avantajını artırır. Erken bir gol galibiyet demek, Galatasaray temposunu biraz daha artırırsa hedefine ulaşır.
İKİNCİ YARI:
Galatasaray ikinci yarıya beklendiği gibi baskılı ve istekli girdi.
İlk yarıda etkisiz kalan Riera ve Eboue'nin kanatlardan ataklara katılmaya başlaması sarı-kırmızılı takımın orta sahayı da büyük ölçüde ele geçirmesini sağladı. Selçuk ve Melo alternatifler çoğaldığı için daha rahat pas yaparken, Drogba, Burak, Bruma üçlüsü ceza sahası çevresinde sürekli yer değiştirdi.
Kopenhag takımı ikinci yarının neredeyse tamamında oyunu kendi yarı alanında kabul etti. Bilinen kontratak planlarını işletmeye çalıştılar ama Galatasaray savunmasının orta sahaya kadar gelerek oyunun mesafesini oldukça daraltması ve orta sahanın iyi pas yapması nedeniyle bu hedeflerine ulaşamadılar. Dakikalar ilerledikçe ceza sahası üzerinde 6'lı 7'li bloklar oluşturdular, kanatları da kapatma gayreti içinde oldular.
Mancini'nin, Aydın-Ceyhun değişikliği Galatasaray'a ofansif anlamda hiçbir katkı yapmadı. Oysa İtalyan hoca, formda ve moralli olan Umut'u tercih etseydi sarı-kırmızılı takımın hücum etkinliği tıpkı Juventus maçındaki gibi ciddi biçimde artabilirdi. Umut'un ceza sahası üzerinde yapacağı boş koşular rakip savunmanın dengesini bozacak; Drogba, Burak ve Bruma'ya gol koridorları açılacaktı. Fakat oyuncularını hala yeterince tanımayan Mancini bu önemli hamleyi yapamadı.
Umut, Semih'in yerine oyuna girdiğinde rakibin savunma direnci yükselmiş, maç boyunca hücum etmeye çalışan Galatasaray ise yorulmaya başlamıştı artık.
Burak-Amrabat değişikliğini ise hiç anlamadık. Mağlup durumda olan bir takımın teknik patronu böylesine önemli bir maçta neden forvetini oyundan çıkarır anlamak çok zor. Mancini'nin oyuncu tercihlerinde yaptığı hatalar Galatasaray'a ağır bir fatura olarak geri döndü. Dün akşam takımın başında Fatih Terim olsaydı bu değişikliklerin hiçbirini yapmazdı. Çünkü Terim her zaman kazanmayı hedefledi, 1 puanı değil...