23.04.2024 - 07:19 | Son Güncellenme:
Trendyol Süper Lig'in 33. haftasında Fenerbahçe, EMS Yapı Sivasspor ile deplasmanda 2-2 berabere kaldı ve zirve yarışında Galatasaray'ın 4 puan gerisine düştü. Fenerbahçe'nin Sivas deplasmanında iki puan bırakmasının ardından eleştirilerin hedefindeki isim teknik direktörü İsmail Kartal oldu.
Milliyet'in usta kalemlerinden Ercan Güven, İsmail Kartal'ı çok sert sözlerle eleştirirken yıldız isim için "Büyük takım oyuncusu değil." sözlerini kullandı.
İşte spor yazarlarının değerlendirmeleri...
ERCAN GÜVEN: 'KRAL' DIMDIZLAK (MİLLİYET)
Böylesi görülmedi… Kadıköy’deki Olympiakos rövanşında işi bitirecek adamlar “korumak için” kenara alınıp, uğruna “Avrupa Kupası yarı finali” feda edilen Sivasspor deplasmanı, Fenerbahçe’yi “şampiyonluk aday adaylığından” da etti…
Traji-komik!.. Lakin durum acıklı… Bundan sonrası Kadıköy’de tufandır! Çünkü, sözlük anlamıyla “yarım yamalak” bir sezon kalmıştır Fenerbahçe’nin elinde. Hem de en umutlu sezonda. Ne Avrupa, ne Lig, ne Kupa, hava sıfırın altında.
Bari frene basmasalardı, elini tutmasalardı da… Sistemi, pası, kötücül organizasyonları, bireysel yeteneksizleri dolu dolu protesto edecek Fenerbahçe eylemleri sürüp gitseydi. Yer yerinden oynasaydı. Hiç değilse futbola faydası olurdu belki. Bedelini ödediler, protesto da yarım yamalak kaldı. Bakınız Sivas’ın kazandığı penaltı.
Maça gelince… Açıkçası ilk yarının 40 dakikasında topa hakim ama temposuz bir Fenerbahçe vardı Sivas’ta… Sadece kendi standartlarına göre değil lig ölçeğinde bile rölantiydi oyunu. Üç gün önceki 120 dakikanın bedelini tempoda, “asi çocuk” olmanın bedelini hakemde-VAR’da ödedi.
Kaleyi bularak sonuçlanan ilk Fenerbahçe pozisyonu, ancak 34. Dakikada Sivas savunmasını yerleşmeden yakalandığında Dzeko’nundu, o da Ali Şaşal’da kaldı. Sivasspor’un hep ileride bıraktığı en büyük gol silahı Manaj’a, bugüne kadar birikmiş ne kadar tecrübesi varsa hepsini kullanarak adım attırmadı Becao. Ta ki, Livakovic’in ona yaptığı penaltıya kadar. Gerçi top o sırada auta çıkmış ama VAR ve hakem penaltı diyor işte. Şimdi “protestona” kaldığın yerden başlasan ne yazar!
Livakovic, büyük kaleci mi yoksa sıradan mı sorusuna tam da olumlu yanıtlar düşünmeye başlarken 57’de Koita’ya yetişemeyip yine ters yüz etti her şeyi. Ardından bir de penaltı yarattı. Büyük takımın büyük kalecisi değil. Ne yazık ki, çok geç anlaşıldı!
Fred’in ilk yarı uzatmalarında gelen golü, yüksek kalitenin her koşul altında nasıl işe yarayacağının kullanma kılavuzu gibiydi. Ceza sahası dışından topu çekti ve hiç gerilmeden kalçadan füze gibi bir şutu tam doksana gönderdi. Elini çabuk tutup golü atmadan Fred’i çıkaramadı İsmail Kartal!
Ama bir saat geride kaldığında İsmail Kartal derhal olaya el koydu! Tadic’in yerine Cengiz’i, Osayi’nin yerine Mert’i koyup ardından Dzeko ve Szymanski yerine çift forvet çaktı; Serdar-Batshuayi…
Bayılıyor şu Fenerbahçe ustalarını kulübeye çekmeye hoca!.. Doktordan telefon mu geldi, nedir? Ki, Fenerbahçe’yi bir süre galip duruma taşıyan İrfan Can golünde, değişikliklerin hiçbir katkısı yoktu. İsmail Hoca, yeni sezonda ancak takım elbisesini değiştirir!Her şeyi yarım yamalak yaparak iflas etti kadim kulüp! Yazık...
BURCU KAPU - DEVAM FİLMİ (MİLLİYET)
Sivas deplasmanında Fenerbahçe’nin alacağı sonuç kadar Konferans Ligi vedasının etkisi de büyük bir merak konusuydu.
Kadro tercihleri sorgulanan İsmail Kartal, ideal 11 ile maça başladı. Ama ilk yarım saatte 200’e yakın pas yapıp kaleye hiç isabetli şut çekemeyen sarı-lacivertlilerde sorun nedir diye de düşündürttü.
Mesela derinde kalabalık bekleyen Sivas karşısında stoperlerini ileri çıkarıp, takım boyunu kısaltıp, pas şiddetini artırabilirdi. Ya da son haftalarda artan ön bölgede basit top kayıplarını engellemek için pas yerine şut talimatı verebilirdi.
Tam pas hatalarında muhtemel şüpheliler listesinde Tadic’in arkasına Fred’i de yazmalı diye düşünürken, Brezilyalı öyle bir gol attı ki, ilk yarıyı temize çekti. Peki siz de Olympiakos maçında Fred oyundan alınmasa 90+’da belki böyle bir gol atardı diye düşündünüz mü? Önemli olan sizin benim düşünmem değil ama acaba İsmail Hoca’nın aklından geçmiş midir sormak isterdim.
Antrenman maçı temposunda geçen ilk yarının ardından aksayan noktalara bir önlem alınmış mıydı? Pek değil ki hemen Sivas’ın golü geldi, teknik heyeti de kendine getirdi ve İrfan Can hariç komple forvet hattını değiştirdi. Böyle de olmayınca İsmail Hoca tüm tuşlara basayım bari deyip en son 3 Şubat’ta gördüğümüz Joshua King’i ısınmaya yolladı. Neyse ki İrfan golünü attı da hoca King fikrinden döndü.
Penaltılarla veda edilen Avrupa’nın devam filmi gibi ligde de puan kaybı bir penaltıdan geldi. Yarış henüz bitmiş değil. Ama yönetim, oyuncuların psikolojik olarak yorulduğunu anlar, kalan haftalarda sessiz kalıp şampiyonluğu ancak saha içinde kazanabilecek gerçek kahramanlara sahneyi bırakırsa...
Yazının bu bölümü ise çocuklarımız için... Türkiye’nin kurulmasının en önemli dönüm noktası Büyük Millet Meclisi’nin açılışı ve bununla birlikte milletin sahip olduğu egemenliği çocuklara adayabilecek kadar ileri görüşlü bir lider, Atatürk’ü anladığınız, andığınız bir ömrünüz olsun çocuklar. Bayramınız kutlu, egemenliğimiz daim olsun.
BİTMEYEN DEJAVU: UZAY GÖKERMAN (SKORER)
Fenerbahçe, Sivas’ta 2 puan bıraktı ve sezonun tamamlanmasına 5 hafta kala rakibi Galatasaray ile arasındaki puan farkı 4’e çıktı.
Her şey bitti mi? Kritik soru, bu. Benim cevabım yazının içinde... Sizi biraz tarihe götüreyim. 1995-96 sezonunun tamamlanmasına 5 hafta kala Fenerbahçe sahasında Gençlerbirliği ile berabere kalarak şampiyonluk yarışındaki rakibi Trabzonspor’un 4 puan gerisine düşmüştü.
Görüntü yaklaşık olarak buna benziyordu. Ortalık bir anda yangın yerine dönüvermişti. Sonraki hafta Trabzonspor sahasında Vanspor’a 1-0 yenilerek beklenmedik bir sürprize imza atmış ve bir anlamda her şey 32. Hafta oynanacak Trabzonspor-Fenerbahçe maçına kilitlenmişti.
Hikayenin gerisini biliyorsunuz. Futbol böyle bir oyundu, Fenerbahçe başkaydı! Ama...
Ne Fenerbahçe o zamanlardaki Fenerbahçe ne de Galatasaray kriz ve süreç yönetme konusunda Trabzonspor kadar başarısız bir rakip!
Hatta son 30 yıllık geçmişe bakarsak Galatasaray bu konuda tüm dünyaya ders verecek tecrübe ve birikime sahip bir Camia haline geldi.
Fenerbahçe, Dünyanın en büyük Spor Kulübü olmasına karşın “futbolu” yönetme konusunda son yıllar göz önünde bulundurulduğunda büyüklüğü ile ters orantılı bir gerçekliğe sahip.
Aziz Yıldırım, 2018 yılına geldiğinde kendi yarattığı bu büyüklüğü yönetemez hale getirmişti. Ali Koç da “Aziz Yıldırım, futbolu artık çağın gereklerine uygun şekilde yönetemiyor” iddası ile göreve talip olup, Aziz Yıldırım’ın da fersah fersah gerisinde kalan bir Başkan’a dönüştü.
Elde bu kadar hazır kaynak, büyüklük, potansiyel, taraftar ve Kongre gücü varken O’nu bir anlamda başta bilgisizliği, sonra tecrübesizliği kullanamadı.
Ortamın bu hale gelmesinin baş sorumlusu hiç kuşkusuz Ali Koç’tur.
Normal şartlarda Fenerbahçe tarihine vakıf, sıradan bir Fenerbahçeli için 1995-96 örneği bile hiçbir şeyin bitmediği, hatta yeni bir mücadele başladığının güvencesi olabilecekken son 45 günde yaşananlarla psikolojik olarak güçsüz bırakılmış bir Fenerbahçe gerçeği ile en umut dolu taraftarın bile içine yolun sonu hissiyatı, ruh hali neredeyse hücrelerine kadar nüfuz etmiştir.
Ali Koç, 2 Nisan’da Fenerbahçe Kongre üyelerine karşı yaptığı sunumda ifade ettiği, ortaya koyduğu, anlattıklarının eksiği olabilir, fazlasının bulunmadığı tüm detaylarda yerden göğe kadar haklıydı.
Örnekler 2006’da başlıyor, 2009/10 sezonuna bağlanıyor; kuşkusuz 3 Temmuz’la devam ediyor, 12 Mayıs’a, oradan 4 Nisan 2015’e uzanıyordu! Hepsi 2018’den önce ve Fenerbahçe’nin yaşadığı başarısızlıkların temel unsurlarını, nedenselliklerini oluşturuyordu.
Oysa, Başkan 2018’deki seçime hazırlanırken bunların temel değil, tali unsurlar sayılması gerektiğini, futbolu çağın gereklerine uygun şekilde yöneterek kısa sürede başarıya ulaşmanın pekala mümkün olduğunu iddia etmişti!
Fenerbahçe, böylece 6 koca yılı heba ederken, diğer tarafta da Camia da fay hatlarına, parçalara ayrıldı! Her kafadan bir sesin çıktığı, herkes için bambaşka sorun ve sorumluluların olduğu sezonlar birbirini kovalarken Fenerbahçe futbolda hep kaybetti.
Hocalar değişti, yüzlerle ifade edilecek kadar da futbolcu geldi gitti. Sonuç? Değişmedi!
7 Nisan’da Süper Kupa, 18 Nisan’da Konferans Ligi, 22 Nisan’da da Süper Lig! Neredeyse geçen sezonun dejavu’su gibi...
Hatta Fenerbahçe’nin yine bir Sivasspor maçı ile Beşiktaş’a şampiyonluk hediye ettiği sezon gibi... Ders alamazsanız, öğrenemezsiniz; öğrenemiyorsanız elbette hem kendinizi hem Camianızı tekerrüre mahkum hale getirirsiniz! “Sorumluluk İsmail Kartal’da!” Onu seçen, göreve getiren ve en kritik yerde tek başına bırakan kim?
Sezonun ilk yarısında çok büyük karakter koyarak Fenerbahçe’yi Nisan ayına kadar taşıyan kariyerli bu kadar oyuncunun hali pür melali kimin eseri? Teknik direktör, sağlık ekibi, genel menajer mi?
Türkiye’de olay bu mu gerçekten? O zaman neden 2 Nisan’da bir Stadyum dolusu Kongre üyesi bir araya geldi? İsmail Kartal’a, sağlık ekibine, oyunculara mesaj vermek için mi?
Oyun kirli, güvenilmez hatta artık Türk hakemleri, gözlemcileri tarafından bile idare edilemez hale gelmiş! Burada “öncelikli” teknik direktör konuşmak sorunu görmemektir.
2006’da Denizli’de Appiah golü kaçırınca ertesi gün Hıncal Uluç “Ligimizin namusu kurtulmuştur” mealinde bir yorumda bulunmuştu.
Futbol tarihimizin “en namuslu, en şerefli, en karakterli, en ahlaklı” futbol yorumlarından biriydi, bu! Sözde Appiah’a top Denizlisporlu oyuncudan sekerek gelmişti.
Appiah topu dışarı vurmak yerine gol atsa; işte futbolumuzun namusu kirlenecekti. Çünkü ortada bir şaibeli bir durum olacaktı.
İşte Fenerbahçe böyle şaibeyle şampiyon olacaktı. Appiah dışarı vurdu, milyonlarca Fenerbahçeli yıkıldı; Galatasaray şampiyon oldu ve ülkemiz bir kere daha tertemiz pırıl pırıl bir şampiyonluk görmüş oldu!
Dünkü Sivasspor maçını Fenerbahçe kazanmış olsa başta kalecisi olmak üzere, Sivasspor’un ilk yarıyı 0 faul ile tamamlaması üzerinden, Bülent Uygun’un yine ortama uygun futbol anlayışı ile oynatmasına “şike imalı” yorumlarını dinleyecek, okuyacaktık!
VAR’daki hakem “oyna, devam et” dese bu yabancı hakemleri Ali Koç’un getirdiği, şirketleri üzerinden beslediği yönünde iftiralar dolaşacaktı sosyal medyada...
Çünkü TFF, VAR’da yabancı hakem kararını Ali Koç’un zorlamaları, baskılarıyla almış; hakemler de ona uygun seçilmişti! Ama VAR hakemi penaltıyı verdirdi ve o penaltı golü futbolumuzun “namusunu” kurtardı işte!
Futbolumuzun “namusu” Appiah’ın atamadığı golle ve Sivasspor’un kazandığı penaltı ile kurtulabilecek seviyelerdedir! “Ne güzel İstanbul; bu da mı gol değil Hakim Bey?” Yazımı İrfan Can ile tamamlamak istiyorum. Çok büyük karakter ortaya koyuyor. Fenerbahçe’de şu an neredeyse kimsenin yapamadığını tek başına üstlenmiş gibi görünüyor.