Zıvanadan çıkıp “hiddet” ile “şiddet” arasındaki alçak duvardan atlayan bir takım koçu, bozuk kimyasının tetiklediği paranoya ile “hatalarında kasıt sezdiği sporcusuna” soyunma odasında iki tokat çakar mı?
Elbette!..
Ayağının altına alıp eşek sudan gelinceye kadar döver bile... İcabında, ensesinden forma çengeline asar.
Kafayı sıyırmış adamın ne yapacağı belli mi olur?
Ama sinir krizi de sarhoşluk gibidir; ayılması kaçınılmazdır ve yüzleşme gerektirir.
Hoca döner yaptıklarına bakar ve çok uzatmadan maç sonu basın toplantısında istifasını açıklar. Herkesten özür diler...
Pılısını pırtısını toplar gider o kulüpten.
Birkaç ay Ege’nin bir kıyı köyüne saklanıp balık tutar ki, insanlar unutsun, affetsin.
Galatasaray Basketbol antrenörü Ergin Ataman gibi “soyunma odası bizim yatak odamızdır” saçmalıklarından medet ummaz.
Eylemin vahametini bırakıp haber olmasını eleştirene rahmetli anneannem yaşasaydı anında adını koyardı:
“Yüzü pek”!
“Yatak odası” benzetmesinin anlamı Ataman’a referans olamaz zaten.
O teşbih “yatak odasının çat kapı girilmeyecek, aralıktan kafa uzatılmayacak, kulak dayanmayacak” mahrem bir yer olduğunu ifade eder; şiddetin serbest olduğu yeri değil.
Gerçek yatak odasından bile şamar ve çığlık sesleri geldiğinde mahremiyet falan kalmaz, komşular polis çağırır Ergin bey.
Kendisinin mesleki başarılarını, fiyaskolarını, kariyerini tartmak benim işim değil... Lakin algı/yorum ve kontrolü konusunda ortada ciddi bir “arıza” var.
Ergin Ataman’ın yakın geçmişte üçüncü büyük gafıdır dayak olayı:
Sekiz ay önce “Fenerbahçe maçında can güvenliğim yok” dedi, Ünal Aysal’ı da gaza getirip Galatasaray takımının maçtan çekilmesine ve tarihe geçmesine sebep oldu biiir.
Üç ay önce Türkiye’ye gelen Kızılyıldız taraftarları için “terörist” açıklaması yaptığı sırada Marko İvkovic’in bizim “spor teröristleri” tarafından bıçakla doğrandığı ortaya çıktı ve olay uluslararası skandala döndü ikii...
Şimdi, 19 yaşındaki Göktürk Gökalp’i tokatlamak...
Ve üstüne bir bardak su içmemizi önermek!
Yazıklar olsun ki, Ergin Ataman aynı zamanda Milli Takım Hocası.
Bakalım Basketbol Federasyonu ne yapacak.
Ataman’ı atacaklar mı, yoksa kulak üstü yatacaklar mı?
Belki soyunma odasında boks eldiveni takma şartı mı getirirler sporcuları sakatlamasın diye?
Dua etsin, bizden biri Ergin Ataman... Avrupalı, ABD’li falan olsa kariyeri çoktan bitmişti; süpermarkette basketbol malzemesi bile satamazdı.
Bizden olduğu için bırakın spor kurallarını, ahlak kurallarını bile nasıl eğip bükebildiğimizi biliyor, pervasızlığını sürdürüyor bol keseden. “Konuşmaya değmeyecek bir konu”, “Medya abartması” türünden laflar ediyor pişkin pişkin.
Sus bari... Mahcup sanalım. Pişmanlığına verelim.
Tokatçı Ataman, Galatasaray ve Milli Takım’da kaldığı yerden aynen devam ederse, herhangi bir spor dalında taktiği/oyuncu tercihlerini beğenmeyen sporcuların hocalarını linç etmesine şaşırmamak lazım. Sporun asli unsuru sporcu, hocasından dayak yiyorsa, hakem de yer yönetici de gazeteci de.
Yılmaz Vural’ın “eline sağlık kardeşim” cümlesiyle Ataman’a destek vermesine gelince...
Yıllardır “neden bana bir büyük kulüp teslim edilmiyor” diye yanıp yakılan, isyan eden Yılmaz Hoca, sebebi anormal tepkilerle gündemde kalmaya çalışmasında arasın.