Hollanda maçı bir “romanın“ son sayfası... Okuduk, etkilendik üzüldük, sevindik ama bitti.
Finali “hüzünlü“ gelebilir; lakin önemli olan ağzımızda nasıl bir tat bıraktığı...
Gözümüzde bir büyük hayalin izi, zihnimizde kaybedilmiş ama azmedilmiş bir inat tozu kaldı mı? Tekniği, taktiği, ön direği arka direği bir yana koyun... Mücadele, direnç, istek var mıydı ona bakın siz.
Tribünler dolu muydu?
Merak eden çok muydu?
Önemseyen?..
“Evet“se muhteşem.
Bu romanı dönüp dönüp okumak isteyenler, sayfa sayfa inceleyenler, imla hataları, dizgi yanlışları arayanlar olacaktır.
Ama ben değil. En azından “artık değil”!
Roman hüzünlü bitse de volkan gibi patlayarak sona erdi ya... Bizi içine çekti ya... Bu ülkenin insanlarını Milli Takım’larıyla kucaklaştırdı ya...
Bana yetti.
***
Bugün, geçmişi didikleme zamanı değil. Vakit kaybetme zamanı hiç değil.
Yepyeni bir romanın el değmemiş sayfalarını açmak ve yeni bir maceraya atılmak için biçilmiş kaftan bugün...
Aslında Avrupa Şampiyonası bile vesile.
En önemli hadise, futbolun kaybedilen itibarını geri almak.
En başta da Fatih Terim’in misyonudur bu.
Seçmek, çalıştırmak, motivasyon aşılamak ve Milli Takım’ı Avrupa Şampiyonası finallerine taşımak olmamalı Terim’in tek işi.
Fatih Terim artık “bir bilen adam“dır... Bu ülkede yetişmiş, pişmiş, bu ülkenin sorunlarını halletme zamanı gelmiştir. Tamam... Vitrinde Milli Takım zaferleri olmalı...
Lakin derinde, nitelikli futbol adamlarının yetişmesinden tutun, futbola saygılı bir neslin tribünleri ele geçirmesine kadar her türlü olumlu olaya Fatih Terim’in “tuzu” lazımdır.
Gereken birikim, fırsat ve ortam Terim’in avuçlarındadır.
Yani, Türkiye’nin yeni futbol romanı, sadece teknik/taktik/mücadele/başarı değil, sosyal içerikli olmalıdır.
Saray Bosna Brezilya’da ha!..
Yıllar önce... Bosna savaşının son günleri bir yılbaşı arifesinde Saray Bosna’nın susuz, yakıtsız, elektriksiz evlerinden birine sığınmış titremekteyim.
Tepede Sırp keskin nişancıları.
Etrafta ölüm nefesi.
Niyetim, haber yapmak.
Savaş haberi değil, futbol haberi!..
Ertesi sabah hedefime ulaşıyorum. Birleşmiş Milletler Gücü’nün karargahı haline getirilmiş Bosna Stadı’nın yanındaki antrenman sahasındayım.
Kale direkleri, hatta saha çizgileri duruyor ama yeşil sahanın tamamı mezarlık olmuş.
Çünkü Saray Bosna’da savaş kayıplarını gömecek yer kalmamış, sıra futbol sahalarına gelmiş.
Gençlerin top koşturduğu zeminde, bir taşın başındaki kadın elinde kırmızı karanfille kaybına ağıt yakıyor.
İşte “savaş” böyle bir şey oluyor.
Tezat ötesi.
Trajedi sözü bile az.
Daha sonra tekrar gittim Bosna’ya ama o günlerin geride kaldığına dünkü haberle inandım:
“Saray Bosna Dünya Şampiyonası finallerinde”...
İlk hatırladığım, kabristan haline gelmiş futbol sahası...
Artık sadece feci bir anı.
Ne mutlu...
Onlar kadar sevinç içindeyim.
Tebrik ederim Saray Bosna Milli Takımı’nı ve halkını.