Galatasaray’a “kimin” başkan olması gerektiğini bilmem ama “kimin yönetici olmaması gerektiğini” çok iyi biliyorum!
Sayın Sedat Doğan...
İlelebet değil tabi...
Öğrenene kadar lütfen!
Hani insanlar bir iş için yeterli görmediklerine amiyane tabirle “senin birkaç fırın ekmek yemen lazım” derler ya... Sayın Doğan’ın da birkaç on yıla ihtiyacı var galiba.
* * *
Karşısına oturduğu Serhat Ulueren ile söyleşisinden bir Galatasaray yöneticisi olarak “Galatasaray vergi ödemiyor” gibi acı itirafı yakalayan ve manşet yapan müdürümüz Tayfun Bayındır’ı kutlamadım bile...
Çünkü, söyleşide o kadar çoktu ki, “bir kulüp yöneticisinin asla söylememesi gereken” cümle.
Sadece saçmalık bolluğu arasından en vahim olanı bulup çıkardığı için kutladım Bayındır’ı; o kadar.
* * *
Sayın Doğan, gazetecilik açısından maden.
Galatasaray açısından matem.
Tanrım; o ne özgüven!..
Özgüven iyidir... Lakin bir yöneticide “olmazsa olmaz vasıflar” yerine, sadece özgüven varsa felaket ile eşdeğerdir.
Sayın Doğan gibi, kahramanlığını anlatırken işlediği suçları sıralayıverir insan.
O kadarla da kalmaz, kabahatinin “genelleşmesi” ve “legalleşmesi” gayretine girer; çarşafa dolanır. Kendisiyle birlikte kulübünü, hatta kulübünün parçası olduğu habitatı da yakar.
* * *
Bakın, ben ne tarafım ne de Sayın Doğan benim düşmanım.
Tek düşmanım, güneş görmüş kardan adam gibi eriyip giden futbolumuz etrafında “eğlenmek için” ateş yakıp dans etmeye çalışanlar.
Söyleyin bana...
“Galatasaray vergi ödemiyor, Türkiye’de bir sürü insan ödemiyor. Devlet de kanunsuz vergi alıyor. O da aldıklarını geri versin o zaman” cümlesini kuranı, değil yönetici, top toplayıcı bile yaparlar mı Arena’da.
* * *
Yapmazlar...
Nereden mi biliyorum?
Sayın Doğan söyledi!
“Galatasaray yöneticiliği çocuk oyuncağı değil. Bir karar alıyorsan iyi düşünüp, tartacaksın.”
Açalım.
“Düşünüp taşınıp konuşacaksın. Eyleminin sonuçlarını öngöreceksin. O sonuçlara katlanacaksın”...
Çok haklı!
* * *
“Basketboldaki final maçına çıkmama kararı can güvenliği ile alakalı bir iş değildi” diyerek, tam aksini savunmuş basketbol hocanı “meczup” durumuna düşürmeyeceksin mesela.
“Galatasaray Kulübü için o kupa teneke parçasıdır” cümlesinin “putları kırmak” değil, kendin de dahil olmak üzere tüm “var oluş nedenlerini” ortadan kaldıracak boyutta “simgelere hakaret” olduğunu hesaplayacaksın.
Ne “Ali Sami Yen’den bu yana Galatasaray’ı yönetenler bu kulübü şikeye bulaştırmamışlardır” gibi özgül ağırlığını aşan tespitlerde bulunacaksın, ne bilmediğin devirlere kefil olacaksın, ne de “nokta” diye bitirerek kendine sahip olmadığın bir yetki vehmedip komik olacaksın.
* * *
“Sana ne” derler, “Fenerbahçe Kulübü vergisini ödüyor mu” diye sorarsan...
Üstelik “Galatasaray ödemiyor” itirafı yapmışsan.
* * *
Bir kulüp yöneticisi tüm futbol camiasını rahatsız ve mağdur edebilir...
Kızarız, eleştiririz ama camiası ses çıkarmıyor, kendisi de futbol atmosferini zehirlemekten korkmuyorsa olabilir, oluyor zaten...
Ama bir kulüp yöneticisi kendi kulübünü rahatsız ve mağdur ettiğinde, eleştirmek bile boşa vakit kaybı demektir.
Yönetici kimliğini kaybetmiştir artık.
En azından, birkaç fırın ekmek yiyip işi öğrenene kadar.