İki kale arasında hakkının gasp edileceğinden, futbol adaletinin eğilip büküleceğinden, takımına kumpas kurulduğundan şüphelenen bir kulüp başkanının ortaya koyabileceği en dehşetli “yaptırım” nedir?
“Takımı sahadan çekmek”!..
Allak bullak olur lig... Cezalar yağar, sokaklar akar, maçlar, şampiyonluk yarışı falan ıskartaya çıkar, futbol alacakaranlık kuşağına yuvarlanır.
Yıllar sürecek tartışmalar başlar; bitmez.
Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, yapmış bu jiletli açıklamayı.
Ötesi yok... En son ve en büyük restini çekmiş.
Ertesi gün maçın hakemini aramaya ne gerek var?
Türkiye duydu, hakem duymadı mı?.. Hata yapılacaksa, yapacak olan o... Başkan’ın resti, spor kamuoyuna, Federasyona, MHK’ye olduğu kadar ona asıl.
“Ayağını denk al, bizim aleyhimize işlere girersen Roma’yı da yakarım seni de” mesajı apaçık ortada.
Bir de hakeme telefon açmasına, takımı sahadan çekmek tehdidi yanında “çerez” kalacak temennilerde bulunmasına ne gerek vardı Hacıosmanoğlu’nun?
Üstelik “ne olur ne olmaz, iyice bilinsin” diye Türkiye’ye duyurması hangi sebepten acaba?
Belli ki, kurala/geleneğe/cümle kurullara “gider yapıp” ortalığı karıştırmak istiyordu Fenerbahçe maçından önce.
Anayasayı delmek...
Aykırı olmak.
Silkelemek.
Neden peki?
Misyon ve kişilik
Kuralların “iyi niyetli insanlar için geçerli olmadığını” düşünecek kadar saf değil elbet.
İşte “niyet” noktasında “genel” kanıdan ayrılıyorum ben.
Hakim görüş, “Trabzonspor Başkanı Hacıosmanoğlu’nun Fenerbahçe maçında hakemi baskı altına almak ve yenilmeden dönmek niyeti ve bunu başarması” şeklinde.
Evet... Hedeflerden biri bu olabilir ama olayın motivasyonu çok daha derinlerde, anlamı çok daha ötelerdedir.
Misyon ve kişilik meselesi!
Sayın Hacıosmanoğlu kendisini seçen Genel Kurul’a teşekkür konuşmasından başlayarak misyonunu açıklamış, bir adım sapmadan bugünlere taşımıştır:
“Aziz Yıldırım düşmanlığı”!
Ve kendine futbolu temizlemek gibi bir görev biçmiştir.
Çünkü Trabzonspor’un şampiyonluk kupası gasp edilmiştir, başroldeki insan Aziz Yıldırım’dır, temizlik ondan başlamalıdır!
Doğal olarak başkanına düşman olduğu bir kulüple kendi camiasının arasını her daim gergin tutması kaçınılmazdır.
Zaten Sayın Hacıosmanoğlu’nun geri adım atmasına yaradılışı elvermez.
Sükunet teslimiyet gibidir ona göre.
Affedilemez.
Husumet artacak
Cumartesi günü, Trabzonspor olaysız/problemsiz Kadıköy’e gelse, “ne oldu senin misyonuna” derler endişesiyle, bilerek, isteyerek ve cezasına razı olarak ateşlemiştir fitili.
Geri dönülmez bir yolun mecburi adımı olarak...
Şan, şöhret ve karizmasını koruyarak...
Ya futbol?
Temizlenirken boğulup gidecek.
İşin kötüsü Hacıosmanoğlu’nun karşısında da tavizsiz bir başkan var.
Aziz Yıldırım ve İbrahim Hacıosmanoğlu başkan olarak kaldığı sürece Trabzonspor ile Fenerbahçe arasındaki husumet artarak sürecek.
Ta ki, sokakta/tribünde “acı olaylar” yaşanana kadar.
Açık söylüyorum, bu ülkede Fenerbahçe veya Trabzonspor’dan biri şampiyon olursa, muhtemelen kutlamalarda can yitecek. O sebeple, her düşmanlık ve kural dışılıklarında iki başkana da “yöneticiliklerini bitirmeye varacak” ve “zalimce” sayılacak cezalar verildiğinde “ama çok ağır oldu” demeyeceğim; olası bir tribün/sokak felaketini önleyeceğini düşünerek alkışlayacağım ben. Kimse kusura bakmasın; artık 58. madde mi olur, 6222 mi, bir gün mutlaka yapılması gereken işleri canlar yanmasından sonraya bırakmayalım, her cezayı en üst sınırından keselim derim. Bu başkanlar bu yaştan sonra değişmez... Yarın mutlaka olacak, bugünden yapılırsa genç canlar kurtarılacak.
Borç Beşiktaş’ın kamçısı
Yeni transferin ayak tarak kemiğinden sahadaki çimin kalitesine kadar her türlü kulüp işinden birinci dereceden sorumlu tuttuğumuz yöneticilerin asli ve bir numaralı görevi olan “mali durum” konusundaki hoşgörüme şaşıracaksınız ama borç batağına biraz da itilerek düştüklerini adım gibi biliyorum ben.
Mesela Fikret Orman...
İşe “feda” diye başladı başkan.
Hurraaa “sen Beşiktaş’ı küçültemezsin” feryatları.
Direnemedi... Gençlerbirliği dışında her kulübün esareti “borç ekonomisine” gitti teslim oldu.
Bu sefer “dibe vurduk” serzenişleri:
Bir milyar borcumuz var”.
Evet... Sayenizde.
Yine sayenizde Aziz Yıldırım 3 yıl şampiyonluk garantisi verip olmayacak işler açmıştı başına.
Galatasaray malı mülkü satsa kurtulamayacak hale gelmişti.
İstemek kolay.
Kaynak göstermeden istemek, adeta suça teşvik etmek demek. Kıssadan hisse; kulüp başkanları tabandan gelen sesleri, fikirlerine sosyal medya tepkilerine göre yön veren ahir zaman yorumcuları gibi davranmayacak ve göreve gelirken yaptığı planı hiçbir etki altında kalmadan uygulayacak.
Yoksa ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabiliyorlar Fikret Orman gibi.
Bitmiş maçta iki fire!..
Trabzonspor’a iki puan kaptırdı ama Fenerbahçe’nin futbol çıtası bir basamak daha yükseldi.
Elbette gururlanmalı teknik direktör İsmail Kartal.
Görevinin “bir bölümünü” yapmış olmanın keyfini sürmeli...
Bir bölümü diyorum...
Çünkü, teknik direktörlüğün içinde çalışma, futbolcu tercihleri, oyun planı, oyuna müdahale kadar önemli unsurlardan “sevk ve idare” yerlerde Fenerbahçe’de!
Bitmiş maçın ardından Volkan ve Caner gibi iki olmazsa olmaz adamı kaybeden bir takım var ortada.
Sebep, çeneyi tutamamaları.
Kimileri Volkan ve Caner’in psikolojik durumları ile özel hayatına bağlamaya çalışıyor bu zarar ziyanı, ben otorite boşluğundan şüpheleniyorum.
Dost ve ağabey pozisyonundaki hoca iyi de... Böyle sakıncaları oluyor işte.