Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çaresizliğe bakın!.. Fenerbahçe ve Galatasaray özelinden spor geneline yorum yapmak zorundayım; lakin konuyu açmaya mani oluyor hicabım...
Kin, nefret, saldırı.
Ağır laflar, büyük ithamlar, yok saymalar.
Küfür, bela ve zıvanadan çıkmış kalabalıklar...
Çıldırmış insanlar.
Çılgın kulüpler.
Kestirme yolu var mı bu cinnetin sebebini / tetikleyicisini / azmettiricisini bulmanın?
Var...
Fenerbahçe ile Galatasaray’ı yöneten akılları “tek sorumlu” ilan edersiniz olur biter.
Lakin nereye kadar?..
***
“Şiddet” tek musluktan akmaz toplum hayatında.
Her bireyde onlarca ayrı vana...
Bakınız...
İnsanda şiddet davranışlarının nedenlerini sıralayan, fakat ısrarla “işte şudur” açıklamasından kaçınan bilim diyor ki:
***
Psikiyatrik bozukluk şiddete neden olabiliyor ama hastanedeki veya hapishanedekiler arasında yapılan istatistiklere göre... Ayakta tedavide hiç de öyle değil... Statta, salonda yapılmış istatistik ise yok zaten!
Kişilik bozukluğu, çocukluk ergenlik dönemi ruhsal sorunlar şiddeti mayalandıran süreçler. Lakin hiç etkilenmeyen bireyler de var. Şiddet gösterenler, “hastaneden yeni çıktım abi”acındırması yapmasın.
Biyolojik ve beyin kimyası ile ilgili sorunlar da öyle. “Raporlu” olmak şiddet gerektirmiyor, şiddet gösterene “rapor” gerekmiyor.
Sonra hormonlar var... Şiddeti etkiliyor fakat kesin değil. Hem onların iştigal alanı stat ve salon da değil; cinsel suçlar.
Kromozomlara gelelim!.. Hapishanedeki erkek mahkumlarda XYY oranı fazla çıksa da derin araştırmalar bu kromozomla şiddet arasındaki ilintiyi “kesin” olmaktan çıkarmış durumda. Fantastik filmlere konu olmaktan öte işlevi yok şiddet olayında kromozomların.
Omurilik sıvılarındaki yüksek “5-HIAA” düzeyi ise sınırlı bir sorumluluk sahibi şiddet eğiliminde. Eski emniyetçilerin “omuriliğinden su alırım ha” korkutması anlam taşıyormuş demek ki.
Şiddette başvuranlar içindeki konsantrasyonu % 60 oranıyla alkol, sınıfta kalıyor ama sadece cinayetle sonuçlanan şiddette. İçince ağlayanlar, kan çıkaranlardan az değildir her halde.
Sosyopatları yetiştirip başımıza saranların ilk sırasında aileler geliyor. Reddedilmiş veya şiddeti görmüş/yaşamış çocuklar bir numaralı aday şiddet içeren davranışlarda. “Rahmetli Jerfi Fıratlı aileyi sıra dayağına çekerdi” gibi bir sonuç çıkarmayın sakın ha.
Sosyokültürel yapı da öyle... Hele “Şeref kurtarma” ve “erkekliğini gösterme” adına şiddetin kabul gördüğü toplumlarda. Kahraman Mahmut Uslu basket maçına gitti, kahraman bir Galatasaraylı cezasını verdi... Bu şekilde çifte kahramanla söylenmiyor ama ayrı ayrı mutlaka!
Şiddetin televizyon, sinema ve kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaştığı gerçek... Acaba mağara adamı gibi yaşasak şiddetten uzaklaşır mıyız?.. Fiziksel çevre koşullarıyla, ateşli silahlara erişim kolaylığıyla, hatta hava sıcaklığıyla bile ilintisi var şiddetin.
Mesela sevdiği hava, ne çok sıcak ne çok soğuk.
Tam da Fenerbahçe-Galatasaray kadınlar basketbol maçındaki gibi!..
Espri bir yana, insana nefesi kadar yakın şiddet. Ve başka insanın nefesi kadar sevimsiz.
Ancak insani meziyetleri geliştirerek frenlenecek bir iş.
Yöneticilerin günahı, şiddet yaratan insanı yoktan var etmek değil, içinde şiddet taşıyan insanların önünü açmak, ortam hazırlamak oluyor.
Popülizm buraya kadar.
Saldırganlık insanın içinde.
Sportif unsurların etkisi, tecavüz ile mini etek ilişkisi gibi... Kabul etmek için ön koşul sapık olmak!
Malzeme hazır geliyor spora... Rekabet kışkırtıyor, spor ortamındaki kalabalık görünülmezlik kalkanı yaratıyor, yönetici kaşıyor, medya kahraman yapıyor ve bizler bu rezaletleri yaşıyoruz maalesef. Tüm yöneticileri Malta’ya sürgüne yollasak, yine kurtulamayız.