Lafı dolandırmadan yazayım; “Melo’yu zıvanadan çıkartan bizleriz” aslında!..
Yüksek enerjili genç zihinlerin bazılarını esir alan ve sahip oldukları bedene sevimsiz/agresif/şımarık davranışlar yaptıran enzimlerden, moleküllerden bolca mevcut Melo’da...
Halk arasında tabiri “çatlak”tır ama sonuçta kimyasal bir olaydır...
Ancak “üst düzey” bir futbolcu olarak akıl kimyasını zorlayan şeyleri mümkün olduğu kadar bastırmak, yapmadan önce birkaç defa yutkunmak zorunda.
Yoksa allameyi cihan olsa ekmek yok ona futbolda.
Daha doğrusu; “yoktu”...
Ta ki, Türkiye’ye gelene kadar!..
***
Melo bizle tanışana kadar elinden geldiği kadar frenli davranmış, bazen ısınsa da balataları yakmadan kapağı Galatasaray’a atmış.
Bir de bakmış ki, kontak attırdığında hiçbir şey olmuyor burada.
Cennet!..
Soyunma odasının kapısını kilitleyip takım arkadaşını dövüyor, takım şampiyonluk yolunda gidiyor diye görmezden geliniyor.
Ertesi sezon peşinde koşularak taltif ediliyor.
O ölçüde özgürlük var bizim coğrafyada kimyası bozuk zihinlere...
***
Hatta “deli dolu” hali benimsenebiliyor kitlelerin bir kısmı tarafından. Rakibi bozuyorsa, bir de skora faydası oluyorsa; dokunmayın Melo’ya... El üstünde tutuluyor.
Ya sevilmezse?..
Burada iyi futbolcu olmakla, sosyal nefret fenomeni olmak arasında pek fark yok “popülarite” açısından.
“Kötü şöhret” de şöhret... Şöhret, “vazgeçilmezlik ve para” demek.
***
Bu role “oynamıyor” Melo... Zaten doğuştan sahip olduğu davranış şeklini özgür bırakıyor, dizginlerini boşaltıyor dilediği zaman.
Rahatlıyor adam!
İdeal ortam; “ezeli rakiple yapılan maç”, ideal hedef “çoğu futbolseverin içine sindiremediği özellikle kendi tribünlerinin nefret ettiği Emre Belözoğlu”.
Gel de tut kendini!
***
Attırdı Emre’yi, dil çıkararak yolcu etti, el işareti ile noktayı koydu, kendini de attırıp alkışını aldı.
Aman efendim ne rezaletmiş!..
“Deli mi ne bu Melo”?
Melo’ya çatlak diyenin alnını karışlarım... Çatlak adam bu hesabı yapabilir mi?
***
Sonuçta, biz itmişiz Melo’yu bu işleri yapsın diye...
En azından “ceza vermeyerek” yolunu açmışız.
“Koruyarak” teşvik etmişiz.
“Ondan vazgeçmeyerek” cesaretlendirmişiz...
O da gereğini yapmış.
Niye kızıyorsunuz ki?
Aynen dayak olayında ceza almadığını görüp o gün yazdığımın tekrarı:
“Göreceksiniz, Galatasaray’da gelecek sezonu da garantiledi Melo”.
Galatasaray’ın “Turist Ömer’i” Selçuk
Rahmetli Sadri Alışık’ın Yeşilçam’daki imajı neyse, Selçuk’un da Galatasaray’da aynı!..
Son derece iyi niyetli... Barışçı... Terbiyeli... Yakışıklı...
Bazen sakar, hepimiz gibi...
Lakin zekasını ve yeteneklerini sürekli dışa vurmasa da hiç yanından ayırmadığını, izleyen anlar.
Ve her zaman mazlum...
Neredeyse Turist Ömer kadar.
***
Gördünüz; sezon boyu sabırla katlandı Selçuk, “hocası” Mancini’ye...
Azar işitti, ses etmedi.
İtilip kakıldı, “bana ha” demedi, üstünde durmadı.
Hep içine attı.
Hümanist insanların “Hır çıkmasın, çıkarsa benden olmasın” anlayışı.
Elinden geleni yapmaya çalıştı.
Not kağıtlarını bile özenle iletti, mektupçu oldu Milli futbolcu.
Lakin “kötü niyetli patron” tek başına değil ki... Çevresi de var.
Selçuk’u iyi tanımayanlar, patronun tarifine kananlar, kumpasına uyanlar da küçümsemeye/hor görmeye başladı genç adamı.
***
En sonunda, tam da Sadri Alışık’ın Turist Ömer’ine yakışan “edilgen bir jestle” formasını, kaptanlık bandığını çıkardı, kulübeye postaladı.
Bağırıp çağırmadan; sadece “hadi bana eyvallah”.
Olayı büyümeden örtmeye çalışanlar, hâlâ Selçuk’un terbiyesine, iyi niyetine, sessizliğine güveniyorlar ve “yok ortada bir şey” diye geçiştirmeye çalışıyorlar.
Bal gibi var...
Selçuk özelinden baktığınızda, çok ağır bir vaka hem de... Ona formasını kaptanlık bandını bıraktıracak kadar.
***
“Selçuk’un böyle davranmaya hakkı yok”!..
Ne yapsın; Mancini’yi ayağının altına mı alsın veya eve gidip bileklerini mi kessin!..
“Teknik direktör ile futbolcu arasında olur böyle vakalar” demeyin sakın.
Selçuk, adı Mancini de olsa bir teknik direktörün kaprislerine kurban edilemeyecek kadar büyük değerdir Türk Futbol için. Bir teknik direktör tarafından ezilemeyecek kadar kıymetli.
***
Onu tribünden yuhalayanlara gelince...
Haklılar!
Sadri Alışık da tarih oldu, Turist Ömer de... O sevecen ve tatlı tipler, yerlerini hoyrat, faydacı, kısaca terbiyesiz adamlara ve onlara pirim veren hoşgörüsüz kalabalıklara bıraktı gitti.
Melo gibi saldırgan, hesapçı, kumpasçı, intikamcı, alaycı, nispetçi tipler varken, skor tabelası da onların eserleriyle süsleniyorken, ne yapacaklar Selçuk gibilerini!
Emre Belözoğlu’nun futbolculuğunu bitirin!..
Fenerbahçe Yönetim Kurulu acilen toplanıp Emre Belözoğlu için “sözleşmesi feshedildi” kararı vermeli...
“Sayın Belözoğlu bundan böyle Fenerbahçe futbol takımı oyuncusu değildir”.
Bitmedi...
Bir cümle daha lazım karara:
“Kendisi hizmetlerini profesyonel yönetici olarak Fenerbahçe yönetiminde sürdürecektir”!
Şaşırmayın...
Bakın böyle bir kararın ne avantajları var:
***
Bir kere, kritik maçlarda Fenerbahçe’nin 10 kişi kalma ihtimalini bariz şekilde düşürüyorsunuz.
Sonra hakemleri korumuş oluyorsunuz muhtemel aşağılanmalardan ki, hakemler de insan... Anlarlar, karşılığını verirler bir şekilde.
Takımın sinir katsayısını futbol normallerine çekiyorsunuz.
Emre ile takıştığı anda suyu ısınmaya başlayacak olan teknik direktörünüzün kullanım süresini uzatıyorsunuz.
Fenerbahçe’nin yeşil çimenler üzerindeki imajını kurtarıyorsunuz... Malum, bu devirde imaj her şey!
***
Asıl önemlisi; sayın Mahmut Uslu’dan bile çetin ceviz bir yönetici sahibi oluyorsunuz.
Gerektiğinde soyunma odasına inecek, sertlik/dayılık veya pislik yapan rakip takım futbolcularının yakasına yapışacak adamınız var artık.
Hatta ileri geri konuşan rakip takım başkanlarına bile çalınır valla.
Üstelik beş kuruş ekstra harcama yok. Emre ne alıyorsa aynen devam.
Fenerbahçe’yi severim; herkese bu kıyağı yapmam.