Bir kulüp başkanının, sadece “teknik direktör tercihi” yüzünden bile başının derde girmesi, koltuğunun/karizmasının tartışılır hale gelmesi vaka-ı adiyedendir bizde...
Bitmedi...
Teknik direktörün sevk ve idaresi uyumsuz/verimsiz ise camia öyle bir sallar/ yuvarlar ki başkanı, ahir ömründe rock’n roll yıldızına dönüverir maazallah.
Hoca işi hassastır.
Elbette karşılığı olacak.
Bedeli, hocaların iş güvencesinin de “hassas” olması ve teknik direktörlerin balon safrası gibi kullanılmasıdır geleneklerimizde...
* * *
Futbolumuzun en büyük ve en kolay “değişkeni” hocalardır. Mevzuatımıza göre; gelmesi, kuyusunun kazılması, gönderilmesi hatta yollanırken “teneke bağlanması” son derece uygun, algı şablonumuza göre doğaldır.
Prandelli vakası, ezberimizi bozdu açıkçası.
Prosedürü uygulamaya zaman bulamadık!
Ne başardığı, ne hata yaptığı bile belli olmadan, onu getiren Başkan gemiyi terk edince ortada kalan bir Hoca...
Üstelik “en kurumsal kulüpte”!..
* * *
Bizim ayarımız bozuldu, Prandelli’nin bozulmaz mı?..
Yabancı ve popüler bir teknik direktör olarak söyleyebileceği en ağır şekilde yorumladı olayı İngiltere şoku ardından.
“Başkanımız bizi bırakınca futbolcular belki kendini yalnız hissetti”!
Yani...
“Futbolcuları almışsın, beni bulmuşsun, yola çıkmışız... Niye bırakıp gittin dostum”?
Bilmiyor ki, bizim için de pek alışılmadık bir durum.
* * *
Bizim öğrenmek üzere olduğumuz, Prandelli’nin bilmediği, bu değirmene nereden su geldiği!
“Naklen Yayın ihalesi” tavan yaptığında yazmıştım:
“Eyvah” demiştim; “düne kadar bir lira borçlananlar, bugünden itibaren üç lira borçlanacaklar”...
Yanılmışım; on üç lira borçlandılar.
Ve UEFA’nın mali fair playine tosladılar.
Bizdeki hesap hangi muhasebe kuralına uyar acaba?
Ortada (şampiyonluk ve Avrupa ile gelecek) 100 milyon dolar para var diyelim...
Tavsiye ve uygulama; “harca 100 milyon, kazan o parayı, büyü”!..
İyi de...
Dört kulüp aynı şeyi yapınca, sezonda 300 milyon açık veriyor futbol bütçesi.
Kümesi bile devlete yaptırmak, kümesteki tavukları yolmak nereye kadar?
Temizlemek için malı mülkü satmak lazım şimdi. Fakat Galatasaray gibi kulüplerin “derin kökleri” izin vermiyor şu alışma devresinde.
* * *
Neye mi alışacağız?
Önce, futbolda “başkanlar saltanatı” bitip, başkanların “futbolda en büyük değişken” olma sürecine.
O da işe yaramayınca, (kim bilir, belki, umarım, inşallah) gelsin bütçe yapma ve ona uyma devri.
Kolay değil tabi.
Öğrenme yöntemimiz “deneme yanılmayı” her aşamada hayata geçireceğiz ve ayağını yorganına göre uzatan denk bütçeler yapmadan evvel pek çok başkanı deneyip pek çok yanılacak, pek çok başkanın ayağını kaydıracağız.
Siftah, Ünal Aysal ile...
Prandelli, yanlış zamanda yanlış yerde bulunan bir adam sadece..
Bayram’ı çıkarabilir belki.
Ama kesin “kurban”!
* * *
Başlıkta “bayram kime” diye soru var ya...
Beşiktaş’a.
Bu memleketteki en iyi futbolu oynayan, yalansız kaytarmasız mücadele eden, aşağılık kompleksleriyle kıvranmadan maç seyretmemizi sağlayan, kısaca ruhu olan ve ruhumuzu okşayan Beşiktaş’a kutlu olsun bayram.
Umarım stattı, zemindi, protestoydu diye iki kuruşluk şu keyfi çok görmezler biz futbolseverlere.