Hayır... Ne “Galatasaray getirdi” Türkiye’ye şikeyi... Ne de “Fenerbahçe şike yaptı”!..
Her iki camia adına da reddediyorum.
Varsa yapılmışı...
Birileri getirmişse, icat etmişse, ilk olmuşsa...
Birileri güncellemişse...
Adı “Fenerbahçe ve Galatasaray” değil.
Fenerbahçe ile Galatasaray’ı “o sırada” yöneten insanlardır sadece.
***
Hırsları mı ağır basmıştır, mecbur mu kalmışlardır, fırsat mı bulmuşlardır, şeytana mı uymuşlardır, her ne haltsa...
™ike varsa.
Fenerbahçe veya Galatasaray adıyla anmak, bu ülke vatandaşlarının büyük bir kısmını ortak etmek, karalamak, aşağılamak, haksız yere mahkum etmek anlamındadır.
Reddediyorum.
***
Hayatını dürüstlük ve vatanseverlik üzerine kurgulamış bir yargıç olarak yaşamış ve bu dünyadan lekesiz ayrılmış Galatasaray fanatiği benim rahmetli kayınpederimin ne alakası olabilir ki şikeyle?
Bilse, seksen yaşında bayrak sallar mıydı?
Fenerbahçe Başkanı rahmetli “Büyük Fikret” veya sizin amcanız, evladınız, ananız, babanız hatta siz, hasta Fenerbahçeliyseniz, “şikeci” misiniz?
Geçiniz.
Ve itiraz ediniz.
***
Sadece “ihtimali” yüzünden genleriyle gelen kulüp aşkını silip atmış, futboldan soğumuş pek çok insanı tanıyorum ben.
Doğru dürüst belge ve mahkeme ile kesinleşirse, veya eski defterler kanıtlanırsa, sayıları milyonla çarpacağımızdan eminim.
Şikeyle gelmiş bir başarı varsa bilmeden sevinmiş olabilirsiniz.
Yapılmışsa... Kim yan yana koyabilir sizi taammüden şike yapanlarla.
***
Sözün özü:
Kıymetli yöneticilerimizden ricamız şudur ki, “suçun şahsiliği” ilkesinden şaşmasınlar ve rakiplerini suçlamak ihtiyacı hissediyorlarsa toplumsal bağlamda “yarı kutsal”sayılan kulüplerin adını anmayı bıraksınlar.
Hele günlük çıkarlar, bir maçta galebe çalmak için hiç ama hiç denemesinler bunu.
Şike yapmaktan daha beter çünkü.
Hacı Bekir-Daum-Lucescu
Nesiller boyu popüler kalan marka Hacı Bekir diye bilirsiniz ya... Ona iki büyük rakip daha peydahlandı 20 ve 21. yüzyıllarda.
Lucescu ile Daum!..
Ne hocaymış bunlar valla.
Hacı Bekir’in lokumu gibi bağımlılık yapıyor, bir yutan bir daha yutmak için sıraya giriyor.
***
Daum nadasta... Lucescu hiçbir cumhurbaşkanı adayına nasip olmayacak kadar revaçta medyamızda!
Geldi, geliyor, vazgeçti...
Şimdi...
Şu koskoca dünyada niye bu iki teknik (ve taktik) adam dışında tercihler peşinde koşamıyoruz biz?
Ben söyleyeyim:
İkisi de “yarı yerli hoca” çünkü!
***
Türk hocada doğal olarak bulunan “bizim futbolumuzu kavramış olmak” yeteneğini kazanmış durumdalar yıllar içinde.
Aynı zamanda “yabancı”...
Yine bizim futbolumuzda var olan “yabancı hayranlığımızı” da gıdıklıyorlar.
Eh, teknik direktörlük dediğin üç aşağı beş yukarı benzer işlerin tekrarı.
O zaman, Daum veya Lucescu’dan iyisi, Hacı Bekir’in kaymaklı lokumu değil mi?
Gel Lucescu... Sana ihtiyacımız var!..
“Kota” pota ile doldu!
Artık kimse iplemiyor sizi!.. Bırakın kanaat önderi, camia lideri olmayı, mahalledeki “rüzgarı kendinden menkul raconcu ağabey” kadar kıymeti harbiyeniz yok tribün aleminde.
Hele stat/salon duvarları ardında... Memleket çapında... Taraftar denilen milyonlarca gönülle kurulmuş o büyük kubbede; sinek vızıltısı söyledikleriniz.
Negatif bir şov olarak izliyorlar; o kadar.
“Bakalım nereye kadar vardıracaklar” merakı ile “kayıkçı kavgası ilginçliği” arasında, “absürt” parantezinde.
Eğlence niyetine.
İspatı ortada:
***
Sokaktaki insanlar Fenerbahçe ve Galatasaray’ı yönetenlerin basketbol şampiyonluğu uğruna yaptıkları ve söylediklerinin onda birine katılsa/inansa/özense, tahriklerin onda birine kapılsa, Soma şehitlerine yaklaşırdı spor şehitlerimizin sayısı.
Caddeler tüküren, yumruk atan, en bayağısından konuşan ve pantolon indirip tecavüz etmeye kalkanlardan geçilmezdi!
Sahi, nerede bu Fenerbahçeliler Galatasaraylılar; tatile mi gitti?
“Basketbol için değmez” mi, “yemezler” mi?
Ciddiye almıyorlar.
Kota, potada doldu.
***
Başkanlarını, yöneticilerini, hocalarını haksızlıklarda, adaletsizliklerde sonuna kadar savunan taraftarlar, şu basketbol finalinin “çirkin bir şov” olduğunu biliyorlar sadece.
Rakibe hakaret ile kulübün çıkarlarını savunmayı birbirine karıştırıp, bir hakemi etkilemek, birkaç seyirciyi motive etmek uğruna “hakaret edip hakaret işitmeyi” göze alan ve bundan popülarite uman fedakâr yönetici şovu.
Sporda galebe çalmanın kuralı bu mu?
Getirisi var mıdır bilemem. Ama yöneticileri bayrağı indirilmiş tugaya çevirdiği kesin.
***
Sporda hatalar da sevaplar kadar titizlikle yazılır hafızalara.
Sakın ola ki, “ciddi bir mesele çıkarsa yine arkamıza geçerler” demesin sayın kravatlılar.
Basketbolda yaşananlar büyük kulüplerin yönetici-taraftar bağını Boğaz Köprüsünün çelik halatlarına çevirdi.
Sağlamdı, esnedi, yeni bir fırtınayı kaldıramaz hale geldi.
Kesilip yenilenmesi gerekli!
Öyle de olmalı.
Aptal değil insanlar.
İstediği kadar muazzam olsun, haklı ve yerinde kullanılmayan toplumsal güç, gün gelir kuşların bile yiyemeyeceği kadar ufalanır.
Kötü kullananlar dımdızlak kalır.
Camiaların kol kola girmesini gerektiren ilk vakada göreceksiniz etkilerini.