Galatasaray Prandelli’yi neden istedi; rivayet muhtelif... Fakat Prandelli, neden Galatasaray’ı tercih etti belli: Başkan Ünal Aysal’ın gözleri yüzünden!..
Valla kendi söyledi. İtalyan hoca, Başkan’la göz temasından sonra mesajı almış, Galatasaray’ın büyük projelerine inanmış.
Doğrudur... Gözler kalbin aynasıdır; yalan nedir bilmez onlar! Tabi, bakanın anladığı kadar.
Prandelli İstanbul’a geldiğinde, yine bir göz teması yaşadı ama bu sefer mesaj kendisindendi...
Sabri, gözlerine bakıp Prandelli’nin ne dehşetli hoca olduğunu anlamış, büyük başarılarının ipuçlarını almış ve derhal kamuoyu ile paylaşmıştı! Biz onu sağbek sanırdık, ne derin adammış. Helal olsun.
İşin ilginç tarafı, Sabri onun gözlerine bakarken, Prandelli Sabri’nin göbeğine bakıyormuş. Aslında Sabri’nin yaptığı “yılın yağcılığı” içimi ezmişti.
Aynı Prandelli, ilk iş olarak Sabri’yi kadro dışı bırakınca hüznüm iki katına çıktı ama bu Sabri’nin haksız olduğu anlamına gelmemeli.
Birincisi, Galatasaray çok büyük bir camia ve o takımda kalmak için ufak tefek yağcılıklar olabilir bu fırıldak dünyada.
İkincisi... İşe Sabri’yi kadro dışı bırakmakla başlayan Prandelli’nin verimli bir takım kurmak için doğru adım atmış olması kuvvetle muhtemel.
Yani, Sabri doğru okumuş galiba Prandelli’nin gözlerini.
Sadece Prandelli, Sabri’nin yerine eski bir adamını transfer ederse, midemiz bulanır, o kadar! Hem, nedir bu Galatasaray’daki gözden kişilik ve gelecek okuma alışkanlığı?..
Tek karşılığı, halkla ilişkiler zafiyeti.
Hani basın toplantıları, hani röportajlar, hedefleri, fikirleri, yaklaşımları açıklamalar? Parsayı kulüp televizyonu toplasın diye “kapalı devre” yapıyorlar dev gibi kulüpleri. Sadece Galatasaray değil; hepsi...
Kulüp televizyonu da “mecburi” pembe haberci. Yeni gelene “lay lay lom”, kötü gidene “sonuna kadar destek”, uzayıp gidene “adını bile anmayan” bir zihniyet.
Bu mu kamuoyunu bilgilendirmek? Hepimiz Florya tesislerine gidip başkanın, hocanın, transferlerin gözlerine mi bakacağız dik dik?
Neler yaptık spor için!
Yeni yapılan tesislerin, salonların, statların listesini önünüze koyup incelerseniz, “vay be” dersiniz; “Devlet Baba neler yapmış sporu ihya etmek için”!..
Beton tamam...
Peki insan? Bakın bir örnek vereyim... Hem de Devlet Baba’nın öz çocuklarından! Malum memleketin 81 vilayetinde sağlıktan eğitime, maliyeden spora bakanlıkları temsil eden “il müdürlükleri” bulunur.
Ve başlarında birer il müdürü.
İşte bu il müdürlerinden hepsi 3600 göstergeden memur maaşına tabidir; sadece Gençlik ve Spor il müdürünün parası 3000 gösterge ile hesaplanır; iyi mi?..
Vakti zamanında Doğuda, Güneydoğuda baskın yememek için silahla nöbet tutan, işçi tulumu giyip kale direkleri, basket potaları yapan, beş çocuğa daha malzeme bulmak için kapı kapı yalvaran, kahraman/vefakar il spor müdürleri görmüş, tanımış bir gazeteci olarak içimi acıtıyor benim bu üvey evlat muamelesi. Her il müdürü cumartesi Pazar tatil yaparken, tüm hafta çalışıp hafta sonlarında onlarca spor branşına koşuşturarak evlerine bile gidemeyen spor il müdürleri 1000-1500 lira eksik maaş alıyor.
Neden? Bilemem...
Ama düzeltilmesi 60 madde olarak başlanıp 130 maddeye çıkan torba yasaya bir ekleme ile mümkün diyorlar işi bilenler.
Para önemli değil. Zaten kaç tane spor müdürü var? Önemli olan yaklaşım. Ve İl Spor Müdürleri’nin itibarı.
NOT: Paranoyak gözlere göre bir avuç il müdürünün maaşı artsın diye kaleme alınmış(!) bu yazının kaynağı, otuz yılı sporun içinde geçmiş gazeteci ile bir müdürün ahbap çavuşluğu olmalı değil mi?..
Evet... Laf arasında öğrendiğim ilginçliği dile getiren, bir il spor müdürüdür. Ancak kendisi yıllar önce en verimli çağında siyaseten emekli edildi ve ona tek kuruş katkısı olmaz haleflerinin maaş zammı. Adı Vedat Bayram.
Dünya Kupası’nda bir numarayız!
Dünya Kupası “Teselli Kategorisi”nde Cüneyt Çakır ile birinciyiz...
Küçümsemiyorum... Hiç yoktan iyidir.
Lakin, bizim ne katkımız var, orası belli değil! Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun triosunun tamamen kendi yeteneklerine, kendi çabalarına borçluyuz bu teselliyi.
Şenes Erzik söyledi: Kolombiya’daki U 20 şampiyonasında kucaklaştığı Cüneyt Çakır’a bir katkıda bulunmak istemiş; “Burası yüksektir, nefesini kontrollü kullan sevgili hocam”.
Yanıt: “Bu konuda önlemimizi aldık, gelmeden önce arkadaşlarımla birlikte aynı yükseklikteki Erzurum’da 15 gün kamp yaptık”...
Biz ne yaptık Çakır için? Sahada yakasına yapıştık, sayfalarda/ekranda kıyasıya moral bozmaya çalıştık.
MHK’nin falan “aldığı verdiğinden çoktur” ondan.
Peki bundan sonrası? Süper Lig başlayana kadar bizden müsaade... Çakır, Duran ve Ongun başarının tadını çıkarsın. Çünkü huyumuz bu... Misak-ı Milli sınırları içinde çıktıkları ilk maçtan itibaren garanti veremeyiz.