Aldılar futbolu, büyük/küçük ayırmadan toptan psikiyatri servisine yatırdılar!..
Mecburdular... Sinir krizi geçiriyordu. Kendisine ve çevresine zarar veriyordu. İntihar eğilimleri gösteriyordu.
Terapi, iğne, Passolig derken, şiddet dürtülerini kontrol etmeyi, fayda/zarar dengesi kurmayı, para hesabı yapmayı, istikbali düşünmeyi yeniden öğrendi ve taburcu olma vakti geldi...
Bu aşamada ne yapılır poliklinikte?
Heyet toplanır, hasta son bir kontrolden geçirilir değil mi?
İşte bunun futboldaki karşılığı da yarınki Fenerbahçe-Trabzonspor derbisi.
***
Kadıköy’deki Trabzonspor maçı futbolun zihinsel sağlığını “onaylama” açısından “Süper Ligin hipertansiyonu” Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden çok daha belirleyici olacak.
Çünkü “üç boyutlu” bir maç.
Birincisi, sahadaki futbolcular arasındaki mücadele. Birkaç sivri adam devreye girerse, yandı gülüm keten helva.
Pozisyon gereği kırmızı karta razıyız ama efelenmeden çalınmadan eksilme ihtimali var.
Ne denir o zaman; “olmamış, doğru yatağına”!..
***
Bir kritik mesele de Fenerbahçe ve Trabzonspor’un “başkanları ve hocaları” ile birlikte boğazına kadar mücadelenin içinde olması.
Aziz Yıldırım ile İbrahim Hacıosmanoğlu’nun kanlı bıçaklı durumu herkesin malumu.
Kazanan tarafın başkanına, mevkidaşına dönüp “sen kulübüne zarar veriyorsun” demek hakkı doğacak ki, her ikisi de bu cümleyi etmek için sağ kollarını vermeye razı.
Her an “tepesi atmak” ihtimali böyle olmalı.
***
Buna bir de Ersun Yanal faktörünü ekleyin...
Hani şampiyon yaptığı takımdan sezon başlamadan uzaklaştırılan, gerekçe olarak kimseyi ilgilendirmeyen özel hayatı gösterilen ve en sıkı rakiplerden Trabzonspor’a gittikten sonra Fenerbahçe seyircisinin gönlünden zorlukla silinen teknik direktör...
Kırılmış, gücenmiş ve büyük ihtimalle kinlenmiş Ersun Yanal’ın hayatının maçı!
Hırslanmak sinirleri, sinirlenmek zihin sağlığını etkilemez mi?
***
Kadıköy’de ise Ersun Yanal’ın yardımcılığından Fenerbahçe teknik direktörlüğüne terfi ettikten sonra Yanal’ın transfer davranışlarını eleştiren, “o benim hocalığımı pek bilmez” türünden gider yapan, adını bile anmaktan kaçınan bir İsmail Kartal var.
İsmail Kartal da biliyor selefine biraz haksızlık yapıldığını... Ayağı takıldığında tribünde bu haksızlığın ve anıların canlanacağını hissediyor.
O sebeple Kartal için bir Trabzonspor yenilgisi, Galatasaray ve Beşiktaş yenilgilerinin toplamından çok daha ağır.
Kamp bile yapılmayacağını açıklayarak ne kadar sakin görünmeye çalışıyorsa o kadar gergin yani.
***
Bitmedi...
Futbolda bir kazanan, bir de kaybeden olur her zaman. Beraberlik bile kazanç veya kayıp sınıfına sokulur.
Bakalım kaybedene ne olur?
Trabzonspor yenilirse oyunun içinde olan başkan Hacıosmanoğlu ile teknik direktör Ersun Yanal da ayrı ayrı yenilmiş sayılacak ve birinin işi muhalefete karşı, diğerininki yönetime karşı çok zorlaşacak. Başkanın “ilk hakem hatasında takımı sahadan çekeceğim” demesi de bu yüzden. Karizmanın yarısını İstanbul’da bırakırlar özetle.
Gel de telaş etme!
***
Fenerbahçe’nin mağlubiyeti ise tam bir felaket... Başkan Yıldırım hoca ve transfer “tercihleri yüzünden” yıpranacak... Boş tribünler biraz daha boşalacak.
Takımın panosuna ikişer hafta arayla Kadıköy’deki Galatasaray, Beşiktaş, Bursaspor maçları için dev soru işaretleri konulacak. Güven endeksi sırat köprüsündeki İsmail Kartal’ın ise hemen ertesi gün olmasa bile yakın gelecekte “sonu” olacak.
Futbolun dili olsa haykırır valla; “yeter, gelmeyin üstüme”!
***
Kim demiş Fenerbahçe- Trabzonspor müsabakası sıradan bir Lig maçı diye.
Çarpın üçle...
Bir de son raporu verecek doktor heyetini temsil eden taraftarları, futbol kamuoyunu katın.
Hiç bunalım yaşamamışlar bile bunalıma girer inanın.
Her şeye rağmen kazasız belasız atlatırsa, iyileştiğini anlayıp futbolu kucaklayalım.