Fenerbahçe tarihindeki en zor sürece girdi... Sadece Konya’da iki gol attıktan sonra üzerine üç gol yiyen, başına buyruk yeniçeri gibi oynayan takım ile henüz Fenerbahçe’de olduğunun bilincine ulaşamayan teknik direktörü yüzünden değil!
O, işin sahadaki kısmı.
Futbol sadece futbol değil!
Asıl dram saha dışında.
Ulusal ve uluslararası hukukta.
Belki bilmiyorsunuz ama Yargıtay 5. dairesi “dosyaların” incelenmesini “acil” kategorisine soktu ve geçtiğimiz hafta incelemeyi başlattı.
Yani son aşama.
Manası, Eylül ortasında Yargıtay karar verecek demek.
Ağustos sonunda da UEFA açıklayacak, “hızlandırılmış yargılamanın” sonuçlarını...
Sanki yargı yarışının hedef tahtasına yapıştı Fenerbahçe.
Bir de takım tökezleyerek başlamadı mı?
Fenerbahçe adına kâbus gibi günler var bundan sonra.
Son ve en büyük kâbus.
Çarşı ‘cefaya karşı değil’
Açık, açık yazayım öyle, “senet sepet imzalayarak” tribüne gelip taraftarlık olmaz. Beşiktaş Olimpiyat Stadı’nda oynasın tüm maçlarını.
Soğukmuş...
Siz Tromsö’de görürsünüz soğuğu.
Millet ne şartlarda oynuyor dünyada. Bizde aman çok sıcak, aman çok soğuk... Futbol salonu yapılacak en sonunda.
Beşiktaşlı taraftarlar denediler... Şahane oldu.
Bu taraftar bir sezon boyu yapar.
Beşiktaş taraftarı zaten cefada var.
Ah Hıncal Abi ah!..
Sevgili Hıncal Uluç ağabeyimiz, eleştiri yaparken oyuncak dükkanındaki çocuğun şehvetinde olduğunu bildiğinden, hiç olmazsa güleç yüzünü yazılarına sokmayı ihmal etmez.
Ağır konuşurken pansumanı eksik etmez.
O yüzden “Nasıl da severek okuduğum bir spor yazarını kaybediyorum” diye yazmış ismim ve gazetemden önce.
Çünkü “Fenerbahçeliliğim kontrol edilemez hale gelmiş...”
Ve “Federasyon Başkanı patronumun avukatlığını yapmaya çalışıyormuşum!”
***
Spor medyasına taraftar yazarlığı, basın tribününe kulüp kaşkolunu sokan ağabeyimiz tarafından “taraftar yazar” olarak nitelenmek gücüme gitti tabii.
İlk fırsatta Fenerbahçelilerden gelen ve beni Galatasaraylı olarak niteleyen binlerce maili göndereceğim kendisine.
***
Patron avukatlığı yakıştırması ise Hıncal ağabeye hiç yakışmayan ve buram buram mahalle kavgası kokan acıtıcı bir iftira...
Sayın Demirören, Beşiktaş Başkanıyken, henüz patronum değilken ve ona bağırmak moda haline gelmişken, defalarca iyi ve insancıl yönleri ile fedakarlıklarını yazan ben, kendisinden maaş aldığımdan beri bir kere bile benzer bir yazı kaleme almadım ki, yanlış anlaşılmasın.
Kimden geliyor bu eleştiri bana?
Kaleminden nemalanamayan restoranlara “siz de davet edin, sizi de yazayım” diyen Hıncal ağabeyden.
***
Hıncal ağabeyimizin yazısındaki tek olumlu taraf, aylar önceki Ercan Güven eleştirisini “daha da okumam Ters Köşe’yi” diye bitirmişti...
Okuyormuş demek ki.
Terim’in itirafı
Mütevazı olmayacağım; gündemdeki konuları hemen hemen ilk yazanlardan olduğum için (yetenekten değil, yazı günlerimin çokluğundan) aynı gündem devam ettiğinde kendimi tekrar etmemek için durunca, söyleyecek lafım yok sanıyor bazıları.
Diyeceğimi demişim çoktan.
Zaten söylediklerim tekrarlanıyor bir yandan. Ben de mi tekrarlayayım yani?
Ancak yeni bir gelişme varsa olay benim gündemime dönüyor.
Bu sefer de “balık hafızalılar” ana konuyu ıskalamışım sanıyor.
Mesela Arda...
Fatih Terim, uzun uzun anlattı Arda’yı ne kadar sevdiklerini, istediklerini.
“İki saat ben konuştum” dedi.
Peki... Başka bir takımın sözleşmeli futbolcusuyla “gel bize” diye konuşup ikna etmeye çalışmak FIFA kurallarına aykırı değil mi?
Evet...
Şimdi bazı çok bilmişler “yine asıl konuyu ıskalayıp Galatasaray’a çatmak için ayrıntılara girdin” diyecek.
Ana konuyu bir hafta önce bitirdim ben.
Terim’in itirafı ceza getirir mi, onu söyleyin siz.