“Çıplak gerçek” olanca müstehcenliği ile utanmadan dikilmiş karşımıza... Haline bakmadan aklımızı, algımızı, tespitlerimizi aşağılıyor.
Alay ediyor bizimle.
Dün de aynı yerdeydi, bugün de aynı, yarın da orada olacak.
Adı “büyük” her kulüp ve onun “zeyrek” yöneticileri, belli ki, başaramadıkları zaman işi gargaraya getirmekten asla vazgeçmeyecek, bu düzen böyle gidecek.
Beyefendiler kendi adamlarına toz kondurmayacaklar.
Hep başkalarını suçlayacaklar.
Sağı solu bulaştıracaklar, düşman yaratacaklar.
Vallahi Roma’yı da yakarlar, kendi oturdukları apartmanı da... Yeter ki, inanmaya hazır milyonlar düşünecek/tartacak zamanı bulmasın; dönüp hesap sormasınlar.
Böyle bir “gerçek” elbette çıplak olacak, çamaşır bile onun üstünde durmaz kayar gider yahu.
***
O zaman... Şikayet etmek neye yarar?
Bakın, bugün çıkıp Galatasaray’ı yönetenlere “acıklı puan farkını, boşa giden transfer milyonlarını örtmek için Melo’yu kullanıyorsunuz, kitleleri oyalamak niyetiyle rakip takımın futbolcularına yanıt verecek kadar çıta düşürüyorsunuz” desek yanıt belli: “Fenerbahçe yapmadı mı”?
Evet yapmıştı ve biz ayıplamıştık.
O söylenenler sizi hiç bağlamadı mı?
Bir memleket ki, orada “ayıplar” tekrar edildiğinde “ayıp olmaktan çıkar”, orada “tuz koktu mu” sorusu abesle iştigal ve zaman kaybından başka bir şey değildir.
Her seferinde şikayet etmek ise sadece “kendi kendini tekrar”.
Demek ki, dert yanmaktan başka şeyler lazım.
***
Ben kafam bastığı kadarını yazayım.
“Yönetici gargarası” denilen ve ortalığı yangın yerine çeviren fiili durumların birinci sıradaki “fırsat vericisi” nedir?
Hakem kararları...
Milyonlarca göz önünde bariz bir hakem hatasının, başarısız yöneticilerin ekmeğine yağ sürmekten, “tetikçilikten” farkı yoktur değil mi?
Öyleyse hakem kararları doğru olacak!..
O da insan... Diyelim ki yaptı bir hata... Bir sürü “kurul” mevcut, bir sürü yetkili, yazık günah demeden acilen düzeltilecek hatalı karar.
Söylemesi kolay, baskıları, kurt gibi bekleyen yöneticileri, çılgınca bastıran taraftarı, medyayı nasıl görmezden gelsin hakem?
Hakemlerin pek ihtişamlı seminerleri, yerli yabancı hocaları, Merkez Kurulları falan var ya... İşte onlar, hakemlere “bademcik” görevi yaptıklarını iyice belletecek!
Hakem demek, sadece şan, şöhret, popülarite, okkalı para ve yorumculuk basamağı değil, aynı zamanda bedel ödeme yeri.
Vücut hasta olacağına kendini feda eden, şişen, acıyan gerekirse kesilip feda edilen bademciktir hakem.
Namus ve şeref üzerine söz mü verirler, yemin mi ederler, sözleşme mi imzalalar bilemem.
Bu öğreti, yeni ofsayt kuralından daha önemli.
***
Açık konuşalım... Hakem, derbide dil çıkaran Melo’ya kart çıkarabilseydi, bugün konuşanların ne kadarı aynı lafları edebilirdi?
Etse kim dinlerdi?
Galatasaray hakeme mi yüklenirdi o zaman?..
Yüklensin.
Kamuoyu önünde haklı bir hakem kadar güçlü ne olabilir futbolda. Vız gelir tırıs giderdi. Hele hakemin arkasında, hakemini değil adaleti koruyan kurullar varsa.
Olmadı, feda edecek kendini hakem.
***
Bakıyoruz şöyle, mesleği bırakmış her hakem hatasız kul, pervasız kahramanmış meğer! Yahu bunca hatayı kimler yaptı?
Hata yapmak ayıp mı? Damokles’in kılıcı gibi tepelerinde sallanacağınıza anlatsanıza genç meslektaşlarınıza... Ne güzel olurdu eski ünlü hakemlerden “benim hatalarım nelerdi” seminerleri.
“Eski hakem olmak dünyanın sonu değil” fikri...
Bir-iki derken, günahsız hakemler için kitlelerden “yeter ama” lafı yükselir ki; işte futbolda adaletin başladığı nokta orasıdır.
Kurban lazımsa kurban verilecek.
Kurban da hakem olacak tabi.
Cıcığı çıkarılmış adaleti yeniden tesis etmek, çıplak gerçeğe smokin giydirip ağırbaşlı hale getirmek kolay mı?