Ömür boyu pek çok “proje hatasının” çatısında tepindim ben!.. Damdaki Kemancı gibi.
Zıpladım, sevindim, kızdım, üzüldüm.
İlkini dün gibi hatırlarım.
Ufaktım ve “şımarık kontenjanından” babamın peşine takılmıştım. Rahmetli mühendisti... İnşaatı bitmeden çöken bir fabrikayı teftiş edip rapor yazacaktı.
Yanılmıyorsam “rüzgar” hesabı yapılmadığı için çökmüştü dev yapı ve yere inmiş çatısı artık benim futbol sahamdı.
Gazeteci olduktan sonra pek çok proje hatasını kovaladım, yazdım, takip ettim. Ama bir tanesi ciğerimi yakmıştı.
Tatvan’daydı... Van gölüne çok yakın ve “sağlığında” muhteşem bir spor salonu olmalıydı!
Ne kadar ihtiyacı vardı oraların böyle tesislere.
Lakin... Oh demeye kalmamış olmalı.
Çatısı olduğu gibi yere inmiş, parke zeminle benim ayaklarım arasındaydı üzerine çıktığımda.
Felaketin sebebi deprem falan değildi... Füze de isabet etmemişti.
Neden yıkılmıştı biliyor musunuz?
İzmir’de yapılmış salonun projesini aynen Tatvan’a uygulamışlar, lakin Doğu Anadolu’nun amansız kışını/karını unutmuşlardı.
Sıkı bir kış, üç metre kar ve ağırlığa dayanamayan salondan intihar.
Molozları temizlemek de “ödenek işi” olduğundan senelerdir orada yatıyordu ve kim bilir ne zaman kaldırıldı.
Hatalı proje çatılarını gezmeye, üzülmeye bir ömür az geliyor bu ülkede!
Henüz Erzurum’daki kayak tesislerinin çatısına çıkmadım.
Çıkmak da istemiyorum.
Acırım.
Neden yıkıldığını öğrendim zaten.
Geçenlerde MHP Milletvekili sayın Oktay Öztürk açıkladı.
“Kule ve pist projesi Slovenya hükümetinin Üniversite yarışlarının yapılacağı ülke seçimi için yaptırdığı proje” imiş!..
Pes...
Bırakın toprağa gömülen 150 milyonu; projeye 3-4 milyon euro verilmiş.
Slovenya’daki yamaca göre yapılan projeyi alır Erzurum’un yamacına yaparsan ve altına üstüne bakmazsan olacağı bu işte.
Heba olan paralara mı yanalım?
İmajımıza mı?
Erzurum’un ümitlerine mi?
Ne yalan söyleyeyim; biraz bekledim, sayın milletvekili Oktay Öztürk’ün iddiası reddedilsin diye.
Hani Galatasaray “3 yıldır devletten yardım almadık” deyince ertesi gün şak diye belgeleri önüne koyuyor ya resmi makamlar...
Aynen öyle yapacaklar diye bekledim.
Benim de şahit olduğum yarım yüzyılında bu ülkenin rüzgara, kara, bataklığa, çeltik tarlasına, ödeneksizliğe kurban edilmiş onca tesisi varken, eloğlunun projesiyle kayak merkezi yapılır mıydı tesise en muhtaç bölgeye?
Ne demek proje? Amacı nedir?
Koşullara en uygun olanı yaratmak değil mi?
Slovenya kayaları ile Erzurum’un kumdan yamacı bir mi?
Çıt çıkmadı.
Niye?
Şüphesiz, şaibesiz, lekesiz
Bayram yazıları pembeye çalmalı, deniz kokmalı der üstatlar...
Doğrudur ama Ters Köşe de ismine layık olmalı!
O sebeple, kuşları böcekleri ve Bodrum mezelerini kenara bırakıp bir hatırlatma daha yapacağım:
Kulağının üstüne yatmaya devam eden Beşiktaş yönetimi ile iğneyi vurup kolonyalı pamuğu unutan Önder Özen’e...
Ne katkı yapacağı belli olmayan transferden, bitmemiş stattan konuşmak, çarşaf çarşaf söyleşiler yapmak, geleceğe ümitler yazmak iyi de, çözülmemiş sorunlar da yükseliyor inşaat gibi.
Mesela, ne oldu Önder Özen’in çocuklarını takip edenler? Tespit edildi mi?
Odasını dinleyenler, kadın gönderenler araştırıldı mı, bulundu mu?
En azından Önder Özen’e soruldu mu?
Unuturuz mu sandınız yoksa?
Bakın, bizim hafızamız önemli değil... Biz unutsak spor tarihi unutmaz Beşiktaş sportif sorumlusunun mafya teknikleriyle taciz edildiğini!..
Veya Beşiktaş sportif sorumlusunun giderayak Beşiktaş’ı mayfoz davranışlardan sorumlu tutarak lekelediğini.
Varsa, çıkacak ortaya...
Yoksa da.
Kulağının üstüne yatmakla bizi bıktırmakla, “nisyan ile malul” hafızalara güvenmekle bitmiyor hadise.
Beşiktaş ikinci Başkanı sayın Çebi “En iyi transferi yapıyoruz, kombine artmıyor. Galiba bu taraftar bizi beğenmiyor”dedi ya...
Önder Özen meselesinin açıklığa kavuşmaması, etkilemiyor mu sanıyorsunuz yoksa?
Kimse “Önder Özen”in başına gelenler” sebebiyle kombine almaktan vazgeçmez... Ama kombine almaktan vazgeçen herkesi bu karara yönlendiren unsurlardan biridir Önder Özen olayı bence.
Bilinçli veya bilinçsiz...
Söylenmez belki, konuşulmaz, ama beyin öyle bir organdır ki, kenara köşeye itilmiş hiçbir tatsızlığı silmez, yenisi gelince ekler, bekler, “beğenmemek” fikrine maya yapar.
Beşiktaş “bayram gibi pembeye çalan deniz kokulu” bir sezon geçirmek istiyorsa, bir yandan transfer ve inşaat yaparken geride şaibe, şüphe, leke bırakmamalıdır özetle.
Yere adam bulmak adama yer açmak
Söylemiştim; Prandelli İtalya’dan bir sağ bek getirmeye kalkarsa, daha kalacağı eve taşınmadan Sabri’yi Florya’dan tahliye etmesindeki “tuhaflığa” bir de akçalı soru işareti eklenir benim kafamda.
Ve haber okuyunca korktuğum başıma geldi:
Prandelli, Napoli’nin Kolombiyalı oyuncusu Juan Camilio Zuniga’yı istemişti!
Olur, olmaz bilemem...
Lakin, 11 Milyon Euro transfer bedeli verince, her şeyi de uygundu Galatasaray’a gelebilmesi için Zuniga’nın iyi mi?
Galatasaray’daki yeri de boştu işte...
Yere mi adam, adama mı yer?
Yeni hocanın, bildiği tanıdığı yeni futbolcu istemesi son derece doğaldır ama aynı mevkideki adamı şortla görmeden yollayıp yer açıyorsa, midem bulanır benim.
Çünkü bu memlekete gelmiş nice hocanın “hemşeri transferini” yan gelir kapısı yaptığını bilirim.
Biraz da uyanıklık ve para düşkünlüğü varsa, “anlamaz bunlar” rahatlığı, “bulmuşlar benim gibisini” pişkinliği ve “bugün varım yarın yokum” genişliği ile neler yapıldığını çok gördüm, dinledim.
Prandelli’nin günahı boynuna...
Belli ki Sabri, oynadığı zamankinden çok daha fazla meşgul edecek Galatasaray gündemini.