Terim’in işine son verilmesi ekranda altyazılarla akarken meslektaş olmaktan gurur duyduğum dostum Nazım Alpman aradı...
Alpman’ı tanıyanlar bilir, o gazeteciliği bırakıp belgeselci/yazar olduktan sonra röportaj son kahramanını da kaybetti ve “gazetecilik sanatı” kategorisinden çıkıp “ağza teyp dayamak” haline geldi.
Neyse...
“Sen Romanya’yı yenersek Galatasaray Terim’i unutsun, Real Madrid’e mağlup olursa Terim, Galatasaray’ı unutsun diye yazmamış mıydın maçlardan önce” dedi.
Evet yazmıştım...
“Bırak tevazuyu da bu tespitinin gerçekleşmesinden bahset”.
Peki... Yazdım işte.
Asıl mesele bundan sonra ne olacağını bilmek!
***
Bakınız, Galatasaray Başkanı, Fatih Terim’in iş akdini herhangi bir elemanına yapabileceği gibi kesmiş, amiyane tabiri ile “karizmayı kapının önüne koymuş” olsa da “bilek güreşini” kaybeden kendisi!
Evet, sayın Aysal kaybetti “şiddetli geçimsizliğin” ayrılıkla sonuçlanması üzerine...
Terim’in egosuna karşı, Aysal’ın egosu vardı ve doğal olarak karar veren durumundaki, maaş alanın işine son verdi. Fakat kulüpler şirket değil ki, sonuçları sadece “patronu” ilgilendirsin.
Futbolda “müşteri” ortak gibi... Sadece ürüne bakmaz, üretim aşamalarını, üretenleri, şirket politikasını da çok sıkı takip eder.
***
O zaman... Altıncı haftada, iki sezondur tıkır tıkır yürüyen işleri alt üst eden başkan durumundadır şimdi sayın Aysal ve yönetimi.
Juventus maçından önce takımı “hocasız antrenmana” mahkum etmiş, ilk antrenmanda kavga çıkmış bir kulübün başkanı durumundadır.
Yeni hoca hemen bulunsa, cuk otursa bile Terim gibi bir Galatasaray değerini ve Terim’i seven Galatasaraylıları kaybetmiş durumdadır.
Milli Takım’ın olası ümitlerini önemsemeyen durumdadır.
Kriz yönetememiş durumdadır.
Bu nasıl bir hamledir?
Sadece yıkıcı büyüklükteki kayıplar pahasına kazanılan bir “Pirus zaferi” kalmıştır geriye.
Bütün bunlar Galatasaray Başkanı sayın Ünal Aysal için bile çok fazladır.
Galiba onun da son senesi kulüpte.
Beşiktaş’a ceza vicdani mi?
Bitmeyen Galatasaray derbisi yüzünden Beşiktaş’ın “seyircisiz” veya “saha kapatma” cezası almasını bir yana bırakın, “hükmen” mağlup sayılması bile insanın vicdanını sızlatıyor!..
Evet... “Kara kaplı kitaba” uyuyor...
Sadece “Beşiktaş seyircisi” olan bir maçta tribünler sahaya inmiş ve maç tamamlanamamış.
Karşılığı var.
Lakin işin içinde iş var.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu dahil, memleketin yarısı “komplo”dan bahsediyor.
“Beşiktaş sadece dekor”.
İyi de, iş cezaya gelince “suçun öznesi” oluyor.
Hayal bu ya... Bir maç oynanırken Kenya’daki AVM baskını gibi teröristler kapıları patlatıp içeri girse, maç bitmese, ev sahibi takım yine ceza almalı mı mesela?
Deprem oldu, herkes sahaya doldu... Kurallar aynen çalışır mı?
Olimpiyat Stadı’nda olanların Beşiktaş’la ilgisi, teröristler ve depremle ilişkisi kadar ancak!
Ne yöneticiler taraftarı germiş, ne husumet tohumları ekilmiş... Ne beslenen var ne reddedilen. Belli ki siyasi amaçla durumdan vazife çıkarmış birileri.
Kart okuyucular ve kapılar kırılmış. On bin kişi içeri girmiş. Aynı adamlar sahayı basmış. Polis durduramamış. Beşiktaş hangi orduyla önleyebilecekti onları?
Kuralları rafa kaldıracak halimiz yok tabi. Ancak “hafifletici sebepler” var. Ortak hatalar var. Başka niyetler var.
“Komplo” diyorlar.
Umarım Beşiktaş’ı bitirecek cezalar gelmez de seneler sonra bu günleri hatırlatıp “yazık oldu Beşiktaş’a” demeyiz yine.