Fenerbahçe adına bu saatten sonra tutulabilecek en iyi dilek, “Şampiyonlar Ligi vizesi almak” olabilir... Çünkü futbolun hiç de beklenmeyen sürprizlerini, akıl almaz rastlantılarını ya da mucizeleri bir yana koyarsanız... Süper Lig’in şampiyonu Galatasaray’dır artık!
Sarı-lacivertli ekip de hafta içi kupada yaşadığı büyük şokun ardından elindeki son fırsatı harcamamak adına Karabük’e gelmişti... Önce galibiyet, ardından “acaba son hafta bir mucize yaşanır mı” umuduyla farklı skor peşindeki Fenerbahçe, bu amacı doğrultusunda çift forvete dönmüştü... “Uyan da balığa gidelim” misali yani... Keşke Aykut hoca bu yürekliliğini anlamsız kayıplar verdiği maçlarda da gösterebilse, özellikle bir çuval puan dağıttığı iç sahada biraz daha cesur olabilse ve bu kulübün büyüklüğünü bu kadar geç hatırlamasaydı...
Bu takımın genlerinde sinmek, savunma oynamak hiçbir zaman olmadı. Hep futbolumuzun hücum kültürünü temsil ettiler. Ama sezon başından bu yana takımın o kültürle uzak - yakın ilgisi yoktu... Bütün faturayı Kocaman’a kesmemek lazım, bu kültür Ersun Yanal sezonu hariç Zico döneminden bu yana ortalıkta hiç görünmedi...
Karabükspor bu kadar derin yaralar içindeki Fenerbahçe’nin tam da dişine göre bir rakipti... Hatta tam bir ağrı kesici! Zaten ev sahibi 2. dakikada kendi kalesine attığı golle teslim bayrağını çabucak çekiverdi... Zorlanmadan skor avantajını yakalayan sarı-lacivertli ekip önde uyguladığı pres, Şener ve Hasan Ali’nin bindirmeleri, Soldado’nun oyun zekası ve kalitesi ile ev sahibini iyice bunalttı. Fernenado (2) ile Aatif’tan gelen birbirinden şık üç golle devreyi dört farklı önde tamamladı.
Oyunu ciddiye alan, hızlı düşündüğünde, topu çabuk çevirdiğinde rahat pozisyon yakalayan Fenerbahçe ikinci yarıda Soldado, Dirar ve Janssen ile aradığı farka ulaştı...
Bu maç tabii ki bir ölçü sayılamaz. Ama bugün deplasmanda 35 puan toplayan bir takım eğer şampiyonluğu kucaklayamıyorsa bu işte bir yanlış var demektir...
Ve Aykut Kocaman’ın bu “sükutu hayal” durumunda, yanlışlarda dahli çoktur...
Nasıl mı? Mesela Valbuena bu maçta bile kulübedeydi! Ama haftalardır “yalancı pehlivan” gibi ortalarda dolaşan Giuliano yine formayı sırtına geçirmişti... Brezilyalı’nın bireysel rakamları hocanın tam istediği gibi olmalı ki maşallah yeri hep garanti... İnanın Valbuena’yı 83. dakikada oyuna almak tek kelime ile hakaretti... Hele hele oyun 5-0 iken çift ön libero ile devam edip, Fernandao ile Soldado’nun çıkıp Janssen ile Dirar’ın girmesi tam bir akıl tutulmasıydı... Zaten kaçan kupalar da sezon içinde sık sık tanıklık ettiğimiz bu akıl tutulmalarının sonucuydu... O yüzden Fenerbahçe’nin Kocaman ile kupada final oynaması, ligi ikinci tamamlaması (daha garanti değil ama) gerçekten büyük başarıdır...
Fenerbahçe ne zaman kendisi gibi olacak, ne zaman yürekli bir hocası olacak, ne zaman üretken bir yönetimi olacak işte o zaman özlemini çektiği başarıları kucaklayacak, şampiyonlukları kovalayacak... Yoksa hep teselli ikramiyelerinin peşinde koşarlar... Tıpkı böyle...