Fenerbahçe, Ajax deplasmanından çıkardığı bir puanla ikinci tur şansını koruyup, rakibinin umutlarına set çekti fakat aldığı beraberliğe sevinmek yerine, “Ben bu maçı nasıl kazanamadım” sorusunu kendine sormalı...
Kontratak beceriksizliği, hücum yetersizliği ve Pereira’nın kötü kadro mühendisliği Fenerbahçe’nin resmen sağlığı ile oynuyor...
Rakibi durdurmada ne kadar becerikli olsalar da, topu kullanmada, üretkenlikte son on dakikaya kadar bir o kadar zayıf kaldılar, yine duran toplara bel bağladılar. Siz yıllığına 5 milyon euro saydığınız Van Persie’ye beş tane top atamazsanız malınızı kendi elinizle mundar edersiniz! Bu kadar top kaybıyla oynarsanız, beklerinizi kullanamazsanız ve en önemlisi cesur olamazsanız bu kısırlıktan kurtulamazsınız...
Evet, yeni bir oyun planı, yeni bir hoca ve yeni futbolcular topluluğu ile bir çırpıda takım olunmuyor, ama Fenerbahçe kapasitesinin çok altında kalıyor. Buna bir de bireysel performanslardaki hayal kırıklıklarını eklediğiniz zaman ‘saman alevi’ gibi parlayan bir Fenerbahçe izliyorsunuz.
Örneğin Nani... Geldiği günden bu yana kaçak dövüşüyor, takımına gram fayda sağlamıyor... Oysa Portekizli, Fenerbahçe’nin yelkenlerini şişerecek rüzgar olarak alındı, sürekli yerde yatmak için değil... Dün bırakın fayda sağlamayı sahadan atılmak için elinden geleni yaptı. Pereira’nın belki de tek doğrusu onu oyundan almasıydı.
Alper’e bakıyorsunuz, papatya falı misali... Bir iyi, bir kötü... İki maç üst üste iyi oynadığı daha görülmedi... Diego her zamanki gibi iyi niyetli ama topu ayağından çıkarana kadar sabah oluyor.
Amsterdam’da bir kez daha görüldü ki sağlıklı olduğu sürece Volkan Şen bu takımın değişmez ismidir... Oyuna girdikten sonra yaptıkları da yapacaklarının kanıtıdır. Pereira işlerin iyi gitmediğini görüp ikinci yarıya Volkan ile başlasa geceden bambaşka bir sonuç çıkabilirdi. Kim ne derse desin Fenerbahçe’nin en büyük el freni hocasıdır. “Her gün büyüme gösteriyoruz” dese de kendi bir adım ileri gidemiyor.