Fenerbahçe adına şöyle bir gerçek var... Belki kağıt üzerinde kuvvetli ve kaliteli bir takım var. Ancak bu güç ve kalitenin sahaya yansıdığını görmek imkansız. Çok pahalı ama ruhu olmayan bir takım. Yıllardır o ruh aranıyor ama ne yazık ki bulunamıyor.
Dahası, takım içindeki bağlar birer birer çözülmeye başlamış, adeta dağılmışlar... Sadece futbolcular mı? Kulüp baştan aşağı akıl tutulması yaşıyor. Bir kulüp bu kadar mı hata yapar? Bu kadar mı yaptığı yanlışlardan ders çıkaramaz?
Bunca emeğe, dökülen tere, paraya yazık...
Sezon başından bu yana şampiyonluk söylemleri ne teknik heyetin, ne futbolcuların, ne de yönetimin ağzından düşüyor. Ama sahada o hedefi kovalayacak futbolun tek bir kırıntısı bile yok. Bu kafayla olması da beklenemez.
Yarışın artık en ufak bir hatayı kaldıramayacağı bir dönemde siz daha heyecanlı, daha istekli ve daha ateşli bir oyun oynayacağınız yerde, bu kadar silik kalırsanız, şapkayı önünüze koyup iki kez düşüneceksiniz. Mazeret üretmeyeceksiniz...
Hele de rakibiniz son sıradaki G.Birliği ise...
Öyle bir maç izledik ki tek kelimeyle koca bir hiç...
Topla daha çok oynayan taraftı doğal olarak Fenerbahçe... Ama nasıl oynamak? Kendi aralarında yan paslarla al gülüm-ver gülüm... Sıkıcı, niyetsiz, verimsiz bir oyun. Kanatlardan adam geçip etkili bir orta yapan yok. Ön-arka direk paylaşımı yok... Novak ile gelen bir duran top golü ve ardından Serdar Aziz’in kendi kalesine ters vuruşu... İlk yarının hepsi bu...
İnsan merak ediyor... O devre arası soyunma odasında konuşulanları... Bir kişi de çıkıp “Ne yapıyorsunuz beyler? Böyle maç mı kazanılır. Kendine gelin” demiyor mu? O formanın ağırlığını hatırlatmıyor mu?
İkinci yarıya bakıyorsunuz. Aynı tas aynı hamam... Mert Hakan-Cisse değişikliği ile kurtulacak sanki maç!
Ne yazık ki olup biteni sadece izleyen bir teknik adamı var bu takımın... Erol Bulut’un taktiği de, oyuncu ilişkileri de, seçimleri de, oyuna müdahaleleri de Fenerbahçe kalitesinde değil...
Neredeyse küme düştü gözüyle bakılan, 11 haftadır kazanamayan bir rakip üç günlük hocasıyla bile sizi kolayca çözebiliyorsa sizin orada durmanıza gerek yok... Erol hocanın bu saatten sonra Fenerbahçe’ye yapabileceği en büyük iyilik, ceketini alıp gitmesidir... Kovulmayı beklemeden...
Coşkusunu kaybetmiş, mazisini unutmuş, kimliğini yitirmiş bu takım nasıl ayağa kalkar, nasıl düzelir onu da Allah bilir... Ne yönetimi, ne teknik heyeti, ne sportif direktörü, ne de oyuncusu nereye koştuklarının farkında çünkü... Vizyon vizyon diye diye sundukları bu... Kadıköy’de “kalem” dediğin yerde daha sezon bitmeden alınan 6. yenilgi... Ve yine ellerinden uçup giden şampiyonluk hayalleri...