Siz bakmayın Fenerbahçe’nin ite-kaka kazanmalarına... Bu takımın rot-balansı bozuk... Şanzıman dağınık, dişliler çalışmıyor, motor sürekli tekliyor... O yüzden güven vermiyor, o yüzden ilgi çekmiyor, o yüzden seyirci kaybediyor... İzlenmiyor...
Dün gece kör dövüşünden farkı olmayan, yavan, tatsız, tuzsuz bir ilk 45 dakika izledik... Sanki lig ikinciliği, Şampiyonlar Ligi vitrini önemsizmiş gibi oynuyordu Fenerbahçe... Temposuz, gevşek, iştahsız... Akhisar hem kendi doğruları, hem de akılcı bir taktik plan ile rakibini sindirmeyi başarmıştı...
Tek kilit açıcı Lens’i, Ömer Bayram ve Kadir Keleş ikilisi ile etkisiz hale getirip, devre sonuna kadar maçı istedikleri kıvamda götürdüler... Pozisyon vermeden, oyun alanını dar ederek, boşlukları akıllıca doldurarak Fenerbahçe’yi de maçı izleyenleri de resmen uyuttular... 44’te Miguel Lopes’in kendi kalesine attığı gol kelimenin tam anlamıyla büyük piyangoydu...
İkinci yarının başında Volkan Demirel’in yarattığı penaltı, Akhisar’ı maça yeniden ortak etti... Burada bir parantez açalım; sürekli adaletten bahseden Teknik Direktör Advocaat, Volkan’ın yokluğunda kaleyi başarıyla koruyan ve performansını sürekli yukarı çıkaran Fabiano’yu kulübeye çekerek büyük ayıp etti...
Beraberlik sonrası üzerindeki ölü toprağını biraz olsun atan, daha bilinçli, daha gayretli, daha enerjik bir karaktere bürünen Fenerbahçe çok geçmeden Souza ile yeniden öne geçmesini bildi... 2-1’den sonra ise sarı-lacivertli ekip yine klasiğine döndü. Bir büyük takım hüviyetinde skoru daha da artırmak için rakibine yüklenmek yerine kendi sahasına gömüldü... Fazla çalışmadan kontradan işi bitiririm uyanıklığını güttü... Bu anlayışla rakibini oyuna ortak etse de Akhisar bu fırsatı değerlendiremedi... Uzatmalarda da Lens fişi çekti...
Bu arada Advocaat’ın doksan dakika tek bir değişiklik yapmaması da çok ilginçti... Hoca ya sahadaki oyuna bayıldı, ya da yanında oturanları işe yarar bulmadı... Neresinden baksan ikisi de Fenerbahçe adına can acıtıcı...
Bireysel peformanslara hiç girmeyelim... Çünkü biraz Souza ve Lens’in dışında oynamaya niyeti olan yoktu... Aslında böyle bir maçtan dört gol çıkması gerçekten hayret verici... Ama asıl hayret verici olan Fenerbahçe’nin nereden nereye gelişi...
Eskiden Kadıköy’de rakiplerini antrenman boksörüne çeviren bu takım, artık karşı kaleye şans eseri gidiyor... O da cılız ve güçsüz... Çoğu maçı da şansıyla, adıyla, formasıyla kazanıyor... Futboluyla değil... Tıpkı dün geceki gibi...