Ediz Sırapınar

Ediz Sırapınar

ediz.sirapinar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu asla normal bir şampiyonluk değildir... Bu gerçek bir Fenerbahçe destanıdır... O anaları, ablaları ya da akrabalarıyla Şükrü Saracoğlu Stadı’nın yolunu tutan, doksan dakika el çırpan, bağırmaktan sesi kısılan, belki zaman zaman sevinç ve mutluluktan gözleri dolan o binlerce küçük Fenerbahçeli, bir 30 yıl sonra kendi çocuklarına bugünü anlatırken öyle bir böbürlenecekler ki... Hem Fenerbahçelilikleri bir kez daha kabaracak, hem de son sözleri büyük olasılıkla “O günleri yaşamalıydınız” olacaktır...
Aşağıda sakal, yukarıda bıyık misali bir ortamda verilen mücadelenin öyküsü dillerden dile mutlaka dolaşacaktır.
Evet o malum 3 Temmuz depremininin ardından Fenerbahçe bir gün bile beraberliğini, dirliğini, kendine olan güvenini kaybetmedi...
Güneşi neredeyse yok, siyahı hep çoktu...
Böyle bir ortamda ne enseyi kararttı, ne de ufkunu...
Çoğu zaman eli-kolu bağlı olmasına rağmen geleceği için savaşmaktan vazgeçmedi...
Rahmetli İslam baba bir yazısında dememiş miydi;
“Fener yenilmez. Bu forma ile dalga geçilmez.”
Tıpkı öyleydi hikayenin özü... Kabus dolu günlerinde bile bu kulüp 2 kez ligi 2. bitirip, iki kupa almasını bildi... UEFA Avrupa Ligi’nde finalin eşiğinden geri geldi... Ancak camia için en anlamlı, en gurur verici elbette 19. şampiyonluktu...
Ve Fenerbahçe bileğinin hakkıyla tarihinin en değerli şampiyonluğunu dün Kadıköy’de ilan etti...
Bu saatten sonra Rizespor maçının taktik kısmına değinmenin bir anlamı yok. Sadece bu yıllarca unutulmayacak öykünün, sahaya terini koyan ve alkışı fazlasıyla hak eden oyuncuların önüne geçen iki başrol oyuncusuna parantez açmak gerek...
İlki tabii ki Aziz Yıldırım...
Öyle bir başkan ki Fenerbahçe’yi nasıl akort edeceğini çok iyi biliyor. Hangi teli ne kadar sıkacağı konusunda artık uzmanlaşan başkan işler tam da terse dönecekken takıma öyle bir ayar verdi ki, başka kimse Fenerbahçe’yi böyle diriltemezdi...
İkinci aslan payı Ersun hocaya...
Konjonktür icabı sahanın içinde kalamayan Aykut Kocaman’ın aksine Fenerbahçe’yi kavgadan, tartışmadan, gerilimden mümkün olduğunca uzak tutmaya çalıştı. Taraftarı da, futbolcularını da sadece oyuna odakladı. Şike ile ilgili tek bir yorum dahi yapmadı. Belki kamuoyuna vaadettiği takımı pek fazla izlettiremedi ama Fenerbahçe’nin kimyasını önemli ölçüde düzeltti. Sadece çalıştı, çalıştırdı... Patronundan övgü yerine, daha çok eleştiri alsa da, kıymet görmeyip bilgi ve becerisi sürekli tartışmaya açılsa da sarı-lacivertli kulübün tarihine adını büyük harflerde yazdırmayı başardı. O bu destanın asıl kahramanıydı... Hor görülse de, takdir edilmese de...