Galatasaray’ın iç dinamiklerini yeniden harekete geçiren, apar-topar kurulan bir orkestradan mükemmel bir ses uyumu çıkarmayı bilen Terim, artık büyük bir özgüvenle büyük düşler kuruyor... Ve Cim - Bom, ilk yarı sonunda unutulan adrese vardı, kapıyı çalıyor şimdi. Kapının zilinde 18. şampiyonluk yazıyor...
Kim ne derse desin Galatasaray lig maratonunun startı verildiğinde en şanslı takımdı...
Türkiye’de tüm taşları yerinden oynatan şike operasyonuna adı karışmamıştı. Ne şampiyonluğu ipotek altına alınmış, ne de yöneticileri dedikodu kıskacındaydı...
Futbolumuzun üzerine karanlık çökerken, onlar hayatlarında beyaz sayfa açıyordu... Teknik adamı, başkanı, taraftarı ve camiasıyla aydınlığa doğru koşmanın hesaplarını yapıyorlardı... Tabii ki kara bulutların dolaştığı, hemen hemen herkesin üzüntü ve şaşkınlık yaşadığı bir dönemde onların da hiçbir şey olmamış gibi davranması zordu. Fırtına ister istemez Aslan’ı da etkisi altına alıyor, yeşil sahada sağlıklı ilerlemesini engelliyordu.
Ancak karizmatik liderleri Fatih Terim’in duruşu, kararlı ve isabetli tutumu yeniden yazılmaya başlanan büyük maceranın ön sözü gibiydi... Zaman zaman lastik patlatsalar, yolda kalsalar bile bunu öfkelenmeden, özeleştiri yaparak, çalışarak tamir etmeyi hep bildiler...
Galatasaray’ın iç dinamiklerini yeniden harekete geçiren, apar-topar kurulan bir orkestradan mükemmel bir ses uyumu çıkarmayı bilen Terim, artık büyük bir özgüvenle büyük düşler kuruyor... O derbilerde ayakları titreyen Aslan artık her yerde, herkese kafa tutuyor.
Ve Galatasaray ilk yarı sonunda unutulan adrese vardı, kapıyı çalıyor şimdi. Kapının zilinde 18. şampiyonluk yazıyor...
Yalnız bugünkü tabloda Fenerbahçe’nin hakkını da teslim etmek gerek. Bunca yıpranmaya, kadro zaafına, sıkıntıya rağmen sadece liderin iki puan gerisinden gelmeleri küçümsenecek bir başarı değildir. Yine Fenerbahçe ile aynı kaderi paylaşan Beşiktaş’ın da iki kulvarda yoğun tempoya rağmen hedeflerinden kopmaması rakiplerini imrendirecek bir tabloydu.
Gol ortalaması 2,30
2011 - 2012 sezonunun ilk yarısında 153 maçta 352 gole ulaşıldı, maç başına ortalama 2,30’da kaldı. En fazla gol 5. haftada (29), en az gol ise 11. haftada (15) atıldı.
Karşılaşmaların 68’ini ev sahibi, 39’unu deplasman takımların kazanırken 46 maç berabere tamamlandı.
En çok görülen skor 1-0 (34 kez) oldu. 2. haftada Eskişehirspor - Sivasspor (4-0), 5. haftada Bursaspor - G.Birliği (4-0), 17. haftada G.Birliği - B.Belediye (4-0), 7. haftada Kayseripor - Sivasspor (6-2) maçları en farklı galibiyetin elde edildiği müsabakalardı.
Ligin 7. haftasındaki Kayserispor - Sivasspor (6-2) ve 16. haftadaki K.Karabükspor - Mersin İdmanyurdu (3-5) maçları en fazla golün atıldığı doksan dakikalar olarak kayıtlara geçti.
Toplam 47 kırmızı, 693 sarı kartın gösterdiği ilk yarının en centilmen takımları 1’er kırmızı kart ile Bursaspor, Fenerbahçe, Gaziantepspor, G.Birliği, Kayserispor ve Orduspor’du. Galatasaray, Manisaspor ve Mersin İdmanyurrdu 5’er kırmızı kartla en hırçın takım unvanını aldılar.
Hakemler 15. hafta dışında her hafta penaltı noktasını gösterirken, verilen 35 penaltının 26’sı golle sonuçlandı. Bursaspor ve Ankaragücü hiç penaltı atışı kullanmadı.
7. hafta hakemlerin en fazla (5) penaltı çaldığı hafta oldu. Gençlerbirliği, Fenerbahçe, Gaziantepspor ve Samsunspor (2 kez) ise kazandıkları penaltı atışlarını gole çeviremedi. Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor ve K.Karabükspor en fazla penaltı (4 kez) atan takımlardı.
23 hakemin görev yaptığı ilk yarıda Cüneyt Çakır 11 karşılaşma düdük çalarak birinci sıraya oturdu. En fazla penaltıyı Fırat Aydınus (5) verirken, kırmızı kartını en fazla kullanan isim Bülent Yıldırım (5) oldu.
İLK YARININ TAKIMI GALATASARAY
Ligin ilk 10 haftasını arayış içinde geçirdiler. Evet, beklentilerin aksine yavaş oynadılar, savunmalarını bir türlü oturtamadılar. Hücumda zenginlik, üretkenlik sağlayamadılar. Taraftarın hayalini kurduğu yırtıcı ve ezici kimliğe de uymuyorlardı ama her doksan dakikaları eski günlerine yavaş yavaş döndüklerinin izlerini taşıyordu. Bir kere tüm oyuncular çabuk ve enerjikti. Dipdiri hamlelerle taşıyorlardı topu. Ancak yeni bir takım olmaları koordinasyon sıkıntısı yaratıyordu. Uzun süre düşe-kalka ilerlediler, ancak ardından öyle bir koştular ki, herkesin tozunu attılar. Daha altı ay önce sinirden gülen taraftarlarını keyiften güldürmeye başladılar. Bileklerinin hakkıyla zirveye kuruldular.
İlk yarının ‘en’leri
İLK YARININ YILDIZI BURAK YILMAZ
Tartışmasız ligin ilk yarısına damga vuran isimdi. Trabzonspor’un sahadaki tek lideriydi. Futbolu, coşkusu, olgunluğu görülmeye değerdi. Attığı 16 golle göz kamaştırdı, alınan her puanda onun emeği vardı. Sezonun sonlarına doğru kısa süreli bir durgunluk dönemine girse de rakiplerinin hep korkulu rüyasıydı. Güçlü fiziği, öldürücü driplingleri, tekniği ve sürati ile taraflı tarafsız herkesin takdirini topladı. Orta sahadaki arkadaşları Selçuk İnan gibi onun dilinden biraz anlasa performansı belki de ikiye katlanacaktı. Buna rağmen kolay kolay hafızalardan silinmeyecek bir çizgiye ulaştı, Avrupa kulüplerinin de iştahını kabarttı.
İLK YARININ HAKEMİ FIRAT AYDINUS
MHK’nin iki silahından biriydi. Ancak son yıllardaki gururumuz Cüneyt Çakır’ın bir adım önüne geçmeyi bildi. Birbirinden zorlu müsabakalarda mükemmel yönetimler gösterdi, hem Türkiye, hem de Avrupa’daki isabetli düdükleri ile geç de olsa UEFA’nın Elit kategorisine yükseldi. Standartını hiç bozmadı, herkesin güvenini kazandı. Objektif kararları, soğukkanlılığı, kendine olan güveni ve karizması ile meslektaşlarını tartışmasız geride bıraktı.
İLK YARININ HOCASI FATİH TERİM
Son dönemlerde hemen her sezona büyük umutlarla girip hayalkırıklığı yaşayan Galatasaray’ı sarsıp silkeleyen, onlara yepyeni bir vizyon ve anlayışla yeniden hedef duygusunu yaşatan isimdi o! İmza atarken söz vermişti. Taraftarın gurur duyacağı, yenilgide bile herkesin ‘helal olsun’ diyeceği bir takım yaratacaktı. Kısa sürede bunu başardı da... Gece-gündüz çalıştı, Terim markasını yine Florya’nın modası yaptı. Adalet terazisi hiç şaşmadı, formayı hak eden hep sahadaydı. Polemiklerden hep kaçtı, sadece işine odaklandı. Eskiye göre tek farkı saha dışına artık aldırmamasıydı. Onun enerjisi, inancı, inatçılığı, sürekli büyük düşünen tarzı özlenen Galatasaray’ı Türkiye’ye geri kazandırdı.