Ersun Yanal, ligin en az şut çeken takımı olan Antalyaspor’un karşısına doğal olarak ofansif gücü daha yüksek bir orta saha ile çıkmayı yeğlemişti. Doğru bir tercih yaptığı da daha ilk saniyeden belgelendi.
Çünkü Fenerbahçe kabına sığmayan bir görüntü veriyordu. Rakip ceza sahasına ışık hızıyla ulaşan, sağlı sollu bindirmelerle Antalyaspor savunmasını sersemleten sarı-lacivertliler ilk 10 dakikaya bir gol sığdırırken, üç net pozisyonu da akıl almaz biçimde kaçırıyordu.
Sahada bir Gökhan Gönül vardı. Mübarek sanki “Marmaray”...
Fenerbahçe’yi göz açıp kapayıncaya kadar karşı kaleye getiriyor, tribünler milli oyuncunun asistlerini saymakta adeta zorlanıyordu...
Ama rakibin havlu atmasını sağlayacak son yumruk bir türlü gelmeyince “Bu maç sabaha kadar oynansa Fenerbahçe kazanır” görüntüsü zihinlerde “atamayana atacaklar galiba” endişesini yavaş yavaş oluşturmaya başlamıştı ki, Antalyaspor’un beraberlik golü geldi. Samet Aybaba’nın maç öncesi dile getirdiği “Fenerbahçe’nin sürekli hücuma çıkan beklerinin arkasına sarkarak sonuca gitmeye çalışacağız” planı tutmasa da bir duran top gecenin rengini değiştirdi.
Antalyaspor ceza alanı içinde Sow, Webo, Alper ve Cristian’ın israfları, savurganlıkları, biraz da fantaziye kaçma çabaları pahalıya mal olmuştu. Beraberlik Fenerbahçe’nin kimyasını bir anda bozmuştu.
İkinci yarı kendine güveni gelen, daha çok direnç gösteren Antalyaspor, rakibine bildiklerini de unutturdu. Kanatları hiç kullanmayan, topu gereksiz yere bir sağa, bir sola çeviren, temposunu kaybeden Fenerbahçe’de Ersun Yanal’ın “mucize ilaç”ı dörtlü forvet de bir işe yaramamıştı. Tecrübeli hoca baktı ki midyada pirince giderken bu kez evdeki bulgurdan da olacak hemen Selçuk ile reçeteyi iptal etti, işi “kısmetse olur”a getirdi.
Ve final hepimizin alıştığı gibi bitti. Emenike çizgiden sıfıra indi, Sow’a sadece golü atmak kaldı. Yani buraya kadar söylediklerimiz boş laflardı... Fenerbahçe’nin bu sezon için alın yazısı çoktan yazılmıştı!...
Zaten genç futbolculara ders olarak izlettirilecek bu doksan dakikanın başka izahı var mı?