Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Yeni yasa, yeni kazanç kapısı mı..


Sporda şiddet yasasının çıkmasını savunan bir sporsever olarak, pek çok insanın gözünden kaçan bir detay tüylerimi diken diken etti.
Aslında gözden kaçan yerine, gözlerden kaçırılan demek daha doğru olacak.
Çünkü konunun ne şiddetin önlenmesiyle ilgisi var, ne holiganizmi yok etmekle.
Biliyorsunuz, yasanın en can alıcı noktalarından biri, elektronik kart uygulaması. Ve doğrudan futbol seyircisini ilgilendiriyor.
Diyelim ki falanca takımın taraftarısınız.
Kombine mi alacaksınız?
Gideceksiniz ilgili merciye adınızı, soyadınızı, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaranızı, fotoğrafınızı ve kişisel bilgilerini verip kartınızı çıkaracak, sonra kombine biletiniz için kulübün kapısını çalacaksınız.
Ya da kombine sizin için lüks. Bilet alacaksınız. Yine aynı işlemleri yaptırıp kartınızı edinecek ve bilet gişesinde kuyruğa gireceksiniz.
Elektronik bilet uygulamasındaki amaç belli;
Eğer spor alanlarında yasa kapsamındaki bir suçu işlerseniz, belirli süre maçlara giremeyecek, öngörülen cezayı çekmek zorunda kalacaksınız.
Peki, yangından mal kaçırır gibi TBMM genel kurulundaki görüşmeler sırasında sürpriz bir önergeyle yasaya eklenen o maddeye ne diyeceksiniz?
Hangi madde mi?
Yasanın 5. maddesinin 11. fıkrası.
1.5 yıl süren komisyon maratonu ve kamuoyundaki tartışmalarda gündemde olmayan, genel kurul görüşmelerinde üzerinde hiç konuşulmayan, adeta oldu bittiye getirilen 11. fıkra.
Buyrun bakalım ne diyor;
“Elektronik kart oluşturmak amacıyla alınacak kişisel bilgiler, federasyon bünyesinde oluşturulan merkezi veri tabanında tutulur. Bu veri tabanı Maliye ve İçişleri bakanlığının erişimine açıktır.”
Yani, fişlenecek milyonlarca futbol seyircisi bundan böyle maliye ve emniyetin kontrolüne tabi olacak.
Galiba ileri demokrasi dedikleri bu!
Bitmedi, devamı var.
“Elektronik kart bilgilerinin kulüpler adına reklam ve pazarlamasında ilgili federasyonlar yetkilidir.”
Yani, milyonlarca taraftarın kişisel bilgileri, insanların haberi ve izni olmadan birilerine pazarlanacak.
Bankalara, iletişim şirketlerine, AVM’lere vesaire, vesaire.
Bu özel bilgiler karşılığında da kulüpler para kazanacak.
Ve son cümle;
“Federasyon bu fıkra kapsamında belirtilen yetkilerini kısmen ya da tamamen üçüncü kişilere devredebilir.”
Yani, kişisel bilgilerin pazarlanması, neye hizmet ettiği bilinmeyen herhangi kuruluş veya kişiler tarafından yapılabilecek.
Tanrı aşkına birileri açıklasın.
Yasa mı yapıyorsunuz, kazanç kapısı mı yaratıyorsunuz?
Ne işi var bu hükümlerin şiddet yasasında?
Son dakikada ortaya çıkan önerge kimin fikriydi?
Niçin üzerinde hiç tartışılmadı?
Galiba niyet belli!
Şimdi vatandaşın biri “Zaten kombineye, bilete para veriyorum. Tanımadığım, bilmediğim kişilerin üzerimden gelir elde etmesine müsaade etmiyorum” dese ve bu maddeyi dava konusu yapıp Anayasa Mahkemesi’nden iptalini istese, kim ne söyleyecek?..
Yakında öğreniriz. Bakalım bu veri tabanını pazarlama projesinin altından ne kokular çıkacak?

Fenerbahçe pusuda
Yapımı da, açılışı da sıkıntılı geçen Türk Telekom Arena Stadı’nda mutlu sona gelindi.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı ve sarı-kırmızılı kulübe ağır yükümlülükler getiren sözleşme imzalandı.
Taraflar arasında üzerinde uzlaşma sağlanamayan en önemli konu Galatasaray’ın ödemesi gereken yıllık miktar idi.
Genel müdürlük bu konuda ısrarcı.
Nasıl olmasın ki?
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım tavrını net bir şekilde ortaya koymuştu:
“Eğer stat Galatasaray’a bedelsiz tahsis edilirse, ben de Şükrü Saracoğlu için tek kuruş ödemem. Üstelik stadımızı devletten yardım almadan kendimiz yeniledik.”
Spor teşkilatı iki arada bir derede.
Sadece Yıldırım mı?
Beşiktaş, Trabzonspor, Gaziantepspor, Ankaragücü ve diğerleri de pusuda.
Görünen o ki, Galatasaray’a yapılacak bir kıyak, yeni tartışmaları ve kavgaları beraberinde getirecek.
Aksi durumda sarı-kırmızılı kulüp her yıl ciddi bir parayı devlete ödeyecek.
Hadi buyrun. Çıkın bakalım işin içinden çıkabilirseniz.



Ellerinden öperim ağabey!..
İstanbul’dan kıdemli bir ağabeyimiz, genç diye söz etmiş bizden.
Haklıdır, 49 yaş gençliktir “kemale erenler” için...
Ailemizden aldığımız temel terbiye, büyüklere saygıdır.
Haklı da olsan, yeri geldiği vakit yutkunmaktır.
Sonrasında Nezih Alkış, Şansal Büyüka, İhsan Topaloğlu, Devrim Sağıroğlu ve Zeki Çol verdi mesleğin edebini. Sağ olsunlar!
Yazdığımızı da “okuyoruz”, ağabeylerimizi de.
Hem okuyor, hem öğreniyoruz!
Hasbelkader yazdıklarımızı Aziz Yıldırım yalakalığı olarak değerlendiren büyüklerimizin de, hürmetle ellerinden öpüyoruz!