Fenerbahçe, Futbol Federasyonu’na soruyor; “Süper kupa finalini hangi gerekçelerle ertelediniz? Yasal dayanağınız ne?”
Sarı-lacivertli kulübün iki amacı olabilir.
Bir; maçı oynamakta kendi açılarından sakınca olmadığı yolunda kamuoyu oluşturmak, federasyonu baskı altına almak.
İki; federasyonun talimatlara aykırı davrandığını gösterip, şike konusunda verilecek kararların sağlıksız ve hukuki temelden yoksun olacağı izlenimini yaratmak.
Varılmak istenen nokta her ne ise...
Karşımızda bir gerçek var.
Soruşturmada adı geçen kulüplerden Beşiktaş “aklanıncaya dek” kupasını iade etmiş.
Diğer finalist Fenerbahçe hakkındaki onlarca iddia mahkemeye taşınmış, tutuklu yöneticilerin kaderi bugüne dek spor hukuku ve kurallarıyla pek de ilgili görünmeyen ağır ceza hakimlerinin insafına kalmış.
Şimdi söyleyin.
Böyle bir ortamda hangi talimat ve hangi yasal dayanak, üzerindeki gri bulutlar dağılmadan bu finalin oynanmasına izin verebilir?
Diyelim ki verir!
Peki hangi vicdan suçsuzlukları kanıtlanmadan o kupanın sahibi Fenerbahçe veya Beşiktaş’tır diyebilir?
Ya da hangi taraftar süper kupayı kazanmanın sevincini, gururunu yaşayabilir?
Tozu silinmemiş bir kupa, hangi kulübün müzesinde baş köşesine yakıştırılabilir?
Erteleme, tıpkı federasyonun bundan sonra alacağı tüm kararlar gibi pek çok insanı mutlu etmeyecektir.
Yarın da liglerin niçin planladığı gibi başlatılmadığını konuşacağız.
Ardından konunun sportif boyutuyla ilgili Etik Kurulu çalışmasını sorgulayacağız.
Ve nihayetinde Türk futbolunun tüm dinamiklerini derinden sarsacak “olası” ihraç kararlarını tartışacağız.
Bu arada kendi değer yargılarını hukukun ve yasaların önüne koyup, bireysel adaleti yaratma yanılgısına düşenler de olacak.
Şunu kabul edelim:
Doğru er geç ortaya çıkacaktır.
Bunu öğrenmek elbette zaman alacak, ödenecek bedel belki de tahminimizden ağır olacaktır.
Veya tam tersi! Haftalardır zan altında kalan kurumlar ve insanlar aklanacak, futbolumuz yeni rotasında daha güvenle yol alacaktır.
Ancak flu görüntü netleşmeden, suçlu ve masum ayrımı kesinleşmeden, kafalardaki soru işaretleri yanıtlarını bulmadan oynanacak bir lig ve kupa finali, emin olun kimseye tat vermeyecektir.
Bu temizlik yapılmadan, taraflar arasındaki düşmanlık ve kin duyguları ortadan kalmayacaktır.
Sahadaki futbolcu da, kulübedeki teknik adam da, tribündeki taraftar da keyif almayacaktır bu oyundan.
Sonuçta yaşanan süreçten tüm futbol ailesinin çıkaracağı dersler olacaktır.
Umutsuzluğa kapılmadan ve karamsarlığa düşmeden bu dersleri kazanca çevirebilmek, ancak sağduyulu davranmakla mümkün olabilir.
Artık ağzımızı açarken, adımlarımızı atarken, kulübümüzün çıkarlarını savunup öfke seli içindeki milyonları yönlendirirken, çok daha dikkatli olmak ve kendimize sormak zorundayız;
“Üzüm mü yemek istiyoruz, bağcı dövmek mi?”
Doğru tercih, özlemini çektiğimiz temiz futbola verilebilecek en önemli hizmetlerden biridir.
Tabi gerçekten istiyorsak!..
Biraz özen lütfen
20 gündür şike ile yatıp, şike ile kalkıyoruz. Bu süreçte onlarca kişi sorgulandı. Bir kısmı tutuklanarak cezaevine kondu, önemli bölümü savcılık ve mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
Futbolumuzun iliklerine işleyen bu operasyona çok doğaldır, medyanın da ilgisi büyük.
Lakin ekranlarda konuyla ilgili haberlerde kullanılan görüntülerin bir kısmı gerçekten rahatsız edici.
Örneğin, savcılık önünde polis otosundan indirilen şüpheliler. Bunların arasında şu anda özgürlüğüne kavuşan ve soruşturmayla ilgisi kalmayan isimler de var. Ancak şike haberlerinde tekrar tekrar hep aynı şahıslar ekrana getiriliyor.
En azından bu insanları görüntülerden ayrı tutmak çok mu zor?
Bir an için kendimizi onların yerine koyalım.
Hepimiz tedirgin olmaz, televizyonun karşısına geçtiğimizde “Acaba bir daha ne zaman ?” diye sormaz mıyız?
Biraz özen ve saygı lütfen!
En kötü senaryolar
Şike soruşturmasında yaşanabilecek en kötü senaryolara bakalım:
1-Davaya konu olan bir veya birden fazla takım küme düşerse, yayın ihalesine büyük paralar yatıran Digitürk “Zararın neresinden dönersem kârdır” deyip öngörülen tazminatı ödeyip çekilir.
2- Marka değeri düşen Süper Lig bir daha asla aynı bedelle ihaleye çıkamaz.
3- İki yıldır transfere büyük paralar yatıran kulüpler ciddi ekonomik krize girer.
4- Küme düşen ve Avrupa kupalarından asgari 2’şer yıl men edilen kulüplerin mali kayıplarını telafi edip, kendilerine gelmeleri asgari 3 yıl sürer.
5- Seyirci sayısı önemli ölçüde düşer, diğer takımların tribün gelirleri bütçelerini tehdit edici oranda azalır.
6- Dibe vuran ve güven bunalımı yaşayan Türk futbolunun toparlanması ve uluslararası arenada eski saygınlığını kazanması, insanları bu spordan soğutacak kadar uzun sürebilir.
Vurun abalıya!
Fenerbahçe - Shaktar maçından birgün önce spor servisindeki arkadaşlar endişelerini dile getiriyor:“Dostluk maçı krize dönüşmesin.”
Kaygıları sayfaya da yansıtıyor ve şu başlığı atıyorlar: “Aman dikkat.”
Gergin ortamda olay çıkma ihtimali yüksek. Küfürlü tezahürat veya ufak bir taşkınlık Fenerbahçe’nin başına tatsız işler açabilir.
Maç oynanıyor ve korkulan oluyor. Hedefe basın mensupları konuyor.
Spor yazarları tribününe taciz önlenemiyor. Saha içindeki foto muhabirleri fiziki saldırıya maruz kalıyor ve şike soruşturmasının faturası spor gazetecilerine kesilmeye çalışılıyor.
Sanki maçları onlar kurguladı. Sanki telefonları onlar dinledi. Malum kişiler arasındaki para trafiğini gazeteciler yönetti.
En azından insaf ve ayıp!
Belki farkında değiliz, ama çok tehlikeli bir viraja doğru gidiyoruz.
Bu hızla arabayı devirirsek vay halimize.
Yarın lig başladığında iş çığırından çıkar, futbol alanları hesaplaşma platformlarına dönerse, çok can yanar, kan akar.
Şimdi her zamankinden daha fazla hukuka güvenmek ve alınacak kararları sabırla beklemek zorundayız.
Hiçbir art niyet gütmeden sadece görevlerini yapmaya çalışan “spor gazetecilerini” ayrım gözetmeden yaşanan sürecin parçası yapmaya çalışmak, emeğe saygısızlık değildir de nedir?