Trabzonspor sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Bu sezon pek çok olumsuzluk yaşadı Karadeniz ekibi. Ancak en ağır baskı, geçen sezon taktığı şampiyonluk apoleti. Bunun getirdiği sorumluluk fazlasıyla kendini hissettiriyor.
Türk futbolunda şöyle bir anlayış var; eğer şampiyon oldu isen, mutlaka devamı gelmeli. Gelmeli de; istikrar için önce deliksiz bir bütçe, sonra doğru kadro planlaması, sabır ve anlayış gerekli. Artık hangi kulüp taraftarında var bu hoşgörü?
Bakın gerçeğin altını çizelim, sonra çözümden söz edelim; Başkan Ahmet Ağaoğlu ve hoca Abdullah Avcı, Trabzonspor için “başarılı” diyebilir mi? Sanmam.
Örneklemeye Avrupa’dan başlayalım: Şampiyonlar Ligi diye çıkılan yolda iki klasman düşüp, Konferans Ligi’ne geriledi bu takım. Tesellisi bu kategoride devam edebilmesi.
Son şampiyon unvanı ile başladığı Süper Lig’de sezonun henüz yarısı gelmişken liderin on puan gerisine düştü. Kapanmayacak bir fark mı? Futbolda olmaz diye bir şey yok.
Gol sıkıntısı sürüyor
Lakin irdelenmesi gereken konular var. Trabzonspor’un bu sezon en büyük derdi gol yolları. Ben “uzun boylu adamları” arıyor teşhisi koydum. Önce Sörloth, sonra Cornelius gibi uzun boylu santrfor ve hareketli golcü özelliği olan oyuncular gittikten sonra tablo değişti.
Norveçli 24 golle kral oldu, Cornelius 15 gol, 5 asist ile takımını şampiyonluğa taşıdı. Yerleri doldu mu? Hayır.
Gomez ve Umut Bozok neden transfer edildi? İkisinin de kariyerine sözüm yok. Ama 17 hafta sonunda biri 3, diğeri 2 gol atabildi, takımın en skorer ismi Trezeguet ile Bakasetas ise; yolunda gitmeyen şeyler var demektir.
Golcüler susuyor da diğerleri ne yapıyor? Trabzonspor gibi her zaman her kulvarda iddialı olması gereken takım şu ana dek sadece 25 gol atabilmiş. Aynı sayıda gol görmüş kalesinde. Yani dert bir değil, birden fazla. Sezon başı transferlerinde inanılmaz yanılma var.
Fenerbahçe da aynı sorunlardan muzdarip. İşler yolunda gitmeyince yüklen kalecilere. Uğurcan ve Altay, milli takımının eldivenleri. Yani en iyileri. İki maçta harcayamazsınız. Önlerinde işini yanlış yapan veya doğru tercih edilmeyen savunmacılar varsa, tek sorumlu onlar mı?
Elde iki hedef kaldı
Dönelim Trabzonspor’a. Çözüm demiştim ya... Muhatabı ben değilim. Fakat bu sezon ile ilgili beklentileri revize etmek gerek. Kabul edelim, lig zor. Avrupa ve Ziraat Türkiye Kupası, dönemin hedefleri olabilir. Ve uzun vadeli planlar ise sır vermeden sürdürülmeli. Açık kollayan çok.
Transfer mi? Yapılmalı ama para saçılmamalı. Yüksek maliyetle günü kurtarmaya çalışmak çılgınlık olur. Dahası “ara transfer dönemi” akşam pazarında ucuz ama iki gün dayanmayacak sebze-meyveyi kazanç saymaya benzer. Aman dikkat.
Meler’i pamuklara sarın
Perşembe günü Süper Lig’de görev yapacak hakemler ile ilgili açıklamayı merakla bekledim. Biraz da endişe ile.
Gözlerim Halil Umut Meler’i görmeyince itiraf edeyim, derin bir oh çektim. Meler babamın oğlu değil, korunmaya da ihtiyacı yok. Ancak bir gerçek var ki, Cüneyt Çakır’ın jübilesinden sonra Türk hakemliğinin “yeni lideri” Meler olacak.
Sadece lider mi? Merkez Hakem Kurulu’nun da can simidi. Genç hakem bu sezon 7 maça çıktı. MHK ne zaman başı sıkışsa “yapay zekayı” ikna edip Halil Umut Meler’i sürdü herkesin tırstığı karşılaşmalara.
Son olarak Fenerbahçe - Galatasaray derbisinden yüzünün akı ile çıktı. Ondan önce “kırmızı alarm” verilen Trabzonspor - Fenerbahçe maçını yönetti. Bir adım geriye gidin, Galatasaray - Beşiktaş derbisinde yine o düdük çaldı. Nazar değmesin; önce kendini, ardından ona güvenenleri utandırmadı. Yoksa ortalık yangın yeri idi.
Özel sözleşme gerek
Lafı uzatmayacağım. Yarın öbür gün Avrupa ve Şampiyonlar Ligi maçları başladığında FIFA kokartlı hakemimiz yoğun bir trafiğin içine girecek. Bu haftayı “es” geçmesi ve dinlenmesi doğru oldu.
MHK’nın Meler’e her zamankinden fazla özen göstermesi, pamuklara sarıp koruması gerek. Naçizane önerim; geçmiş yıllarda Cüneyt Çakır’a sağlanan ayrıcalığın Meler’e de tanınması. Nasıl ki Çakır’a özel statü verdiniz, özel sözleşmeler yaptınız, ona da bu farkı hissettirmeniz lazım.
FIFA kokartı takan diğer hakemler darılmasın. Önce neden Meler’in gerisinde, hatta çok gerisinde kaldıklarını sorgulasınlar. Sonra niçin bu düzenin parçası olduklarına yanıt bulsunlar, nihayetinde gerçeklerle yüzleşsinler.
Kimse kimseye acımıyor, gözünün yaşına bakmıyor bu dönemde! Kendi düşen ağlamaz...
Sert esti
“Bir gün şeytan uyuya kaldı. Rüzgar sert esti. Üç tüy düştü şeytandan. Biri paraya, diğeri makama, öteki iftiraya yapıştı. O günden sonra şeytana hiç iş düşmedi.” - Dostoyevski