Haftanın en önemli sınavı öncesi altı çizilmesi gereken bir konu vardı. Beşiktaş son maçını 7 gün önce oynadı. Sakatlar düzeldi, futbolcular hafta boyu bu 90 dakikaya odaklandı. Üstelik rakipler için İnönü stadı gibi bir deplasman cehenneminde ev sahipliği yaptı. Avantajını kullanabildi mi? Hayır, elinin tersi ile itti.
Diğer yanda Trabzonspor, aynı sürede üçüncü maçına çıktı. Üç günde birbirinden önemli karşılaşmalar. Aynı süreçte fiziksel ve mental olarak hazırlanmak bizim ligimiz için hep zordur. Bu yoğun trafikten en az hasarla çıkmak her babayiğidin harcı değil. Lakin ne yaptı Trabzonspor? Futbol aklı, inancı, fırsatçılığı, duran top organizasyonları ve şut denemeleriyle skor üretmeyi denedi. Bu koşullarda aldığı puan altın değerindedir. Galibiyet kadar önemlidir, sezon sonu göreceğiz sonucunu.
Futbol kalitesi vasatı aşmayan bir ilk yarı izledik. Üç gol vardı ama ikisi savunma hatalarından gelince bu seviyedeki takımları nasıl eleştirmesin insanlar?
Beşiktaş beklendiği gibi baskı kurup fişi erken çekmeyi planlamıştı belli ki. On dakika sürmedi, saman alevi gibi söndü. Hesapta olmayan ise Trabzonspor’un sürpriz golcüleri idi! Öyle ya, forvet diye transfer edilen ve bu maça kadar siftahı olmayan Maxi Gomez’in savunmacıların üzerinden topu ağlara göndereceğini nasıl hesap edebilirdi Valerien İsmael? Gomez ve bordo-mavili ekip kendine geldi.
Bakın bu kadar yorgunluk, konsantrasyon eksikliğini birlikte getirir. Beşiktaş’ın tıkır tıkır işleyen sağ-sol kanat organizasyonları eski tadını vermese de, Rosier’in kestiği ortaya kaleci Uğurcan ve en az iki kişi daha müdahale etmeliydi. Müdahale geldi ama Larsen’den. Çok şanssız bir andı, kendi kalesini gördü.
Ya sağlam ve diri durması gereken Beşiktaş cephesi? Bu kez rakibe nazire edercesine sahneye çıkan Masuaku oldu. Öyle bir noktadan geri pas yaptı ki, hani Larsen inip Trezeguet’e o topu verse, ayakta alkışlanırdı. Mısırlı affeder mi? Kesti faturayı.
İşler iyi ya da kötü giderken devre arasında soyunma odalarındaki talimatlar önemlidir. En kritik bölümdür çünkü. Beşiktaş teknik direktörünün agrasif tavrını bizim hocalara benzetiyorum. “Ya hep ya hiç” dediğini tahmin ediyorum. Kaçı anladı bilmiyorum ama, yine müthiş bir baskıyla başladı takımı.
Trabzonspor yine takım savunmasına döndü. Bu yorgunlukta kolay değil. Beşiktaş her şeyi denedi galibiyet için. Cenk’in golü asla rastlantı değildi. İkinciyi yapmak ona moral verdi.
Abdullah hocanın hamleleri önemliydi. Artık performansını sorgulaması gereken Abdülkadir Ömür’e 56 dakika dayanabildi. Gomez’in yerine de Umut’u alarak hücuma taze kuvvet kattı. Bardhi de rolünü aldı. Sonra direnç için Siopis ve Yusuf Yazıcı değişiklikleri geldi. Sonuç verdi mi? Yazıcı’nın son dakikadaki faulünün izledikten sonra kırmızıya dönmesi VAR’ı yine tartışılır hale getirdi. Ağır bir karardı bence.
Trabzonspor’un bu koşullarda kazandığı puan, galibiyet kadar önemli. Böyle bir deplasmandan eli boş dönmemek küçümsenemez. İki kez öne geçmesine karşın neden berabere kaldığını soranlara yanıtım; karşısındaki rakip bu koşullarda mücadele etse, mazeretiniz ne olurdu?
Trabzonspor iyi yolda. Hocayı ve oyuncuları eleştirmekten vazgeçin. Futboldan anlamayanların acımasız eleştirileri takımlarına zarar veriyor. Hadi çıkın, siz oynayın bu koşullarda! Üç puan önemlidir bu deplasmanda, alınmış beraberlik üç puan kadar önemlidir.