Teknoloji gelişti. Ülke gündemini takip etmek için artık sabah kapıcının gazeteyi getirmesini beklemeye gerek yok.
Bir tık, dilediğiniz internet sitesinden istediğiniz haber anında karşınızda.
Benim bu sitelerde ilgiyle izlediğim konulardan biri, haberlere yazılan yorumlar.
Bu yöntemle, özellikle şike soruşturması döneminde Fenerbahçe taraftarı hararetle kamuoyu oluşturuyor.
İster kendi kulüpleri, ister federasyon kararları, isterse rakip takımın teknik direktörünün bir açıklaması olsun, anında tepki verip fark yaratmaya çalışıyorlar. Haklarını verelim, yaratıyorlar da!
Tarataftar sahip çıkıyor
Taraftar sıkıntılı günlerde başkanına, futbolcusuna ve takımına dini, bayrağı gibi sahip çıkıyor.
Ait oldukları camiaya ucu dokunan haberlerde ise derhal savunmaya geçiyor.
Olup bitenlerle ilgili toplumun nabzını tutacaksanız, bu yorumlara dikkat etmenizi öneriyorum.
Eğilim ne, genel kanaat ve beklentiler ne yönde, fikir edinmek için hangi adrese gideceksiniz, belli.
Şimdi size bir örnek vereceğim.
Haber çok taze.
Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş, Bilbao maçı öncesi düzenlediği basın toplantısında futbol dışında da ilginç açıklamalar yaptı.
Şenol hoca duygusaldır. Lafını esirgemez. Şike soruşturmasını değerlendirirken federasyonu, “ülkeyi yönetenleri” ve Bilbao’daki tarihi Guggenheim müzesinde tanık olduklarını eleştirdi. Türkiye’deki bölücü örgütün propagandasının yapıldığı müzede gördüklerini anlatırken, bazı İspanyol gazetecileri de rahatsız etti.
Topa tuttular
Lakin dili keskindi. Kimilerine göre futbol dışı söylemleri abartılı oldu.
Bazıları içinse popülist bir çıkıştı.
Haber ertesi gün Türk medyasında geniş yer buldu.
Biz de her zamanki gibi yorumlarının peşine takıldık.
Tamamına yakını Fenerbahçe taraftarına ait yorumlarda, Şenol Güneş’in şikeye ve muhattaplarına yönelik söylemleri adeta topa tutulmuştu. Okuduklarımız içinde farklı fikir yoktu.
Haber Trabzonspor ve Şenol Güneş ile ilgili ama yorumların neredeyse tamamı Fenerbahçelilerden...
Trabzonsporlular kızmasın. Aksine, özeleştiri yapıp neyi eksik bıraktıklarını sorgulasın.
Örgütlenmek, tek yumruk olmak, yeri geldiğinde camiasına sahip çıkmak böyle bir şey işte.
Acaba diye düşündüm.
Bu tepkisizliği sportif değil, siyasal platformda değerlendirmiş olmalarından mı sessiz kalmıştı, bordo-mavili taraftar?
Öyle ya, laf şikeden açılınca sadece federasyonu ve kurallarını değil, ülkeyi yönetenleri de hedef alıp “şüphelerinin kapsamını” genişletmişti Şenol hoca!
Dahası, satır aralarında kendi yönetimine de gönderme yapmakta sakınca görmemişti deneyimli teknik adam.
En iyi Fener yapıyor
Bize göre cesurca idi. Her babayiğidin kullanamayacağı ve bedelini kolay kolay ödeyemeyeceği ifadelerdi.
Her neyse!..
Şampiyonluğunun çalındığına inanan, her fırsatta haksızlığa uğradığını savunan Trabzonspor taraftarı, seslerini sadece yerel medya değil, ulusal düzeyde de aynı kararlıkla duyurmaya çalışsa, -ki bunun en kolay ve ulaşılır yöntemini en iyi Fenerbahçeliler yapıyor - en az rakipleri kadar güç gösterisinde bulunsa, renklerine gönül verdikleri camiaya katkıları sadece sevgi ve tutku ile sınırlı kalmamış olur.
Sulanmasından değil, siyasallaşmasından korkun!
Bugün Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ı eleştiren on kişiye teklif etsek;
“Gel kardeşim, yetkin sınırsız. Otur başkanlık koltuğuna çöz şu şike işini. Kabul mü?”
Yanıtlar belli;
“Biz mi istedik o görevi? Madem seçilmiş bir başkan var, o da seçmenlerini memnun etsin...”
Oysa ne kadar kolaydı gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında şike illetini kökünden kurutup atmak.
Asacaksın, keseceksin, tutacaksın, boğacaksın diye ahkam kesmek!
Laf çok, ama konuyla ilgili fikir salatasının yağı, limonu ve sirkesi eksik.
Futbol Federasyonu’nun şike incelemesinde aldığı “ara kararı” kişisel beklentileri ve keskin öngörüleri ile örtüşmediği için yerden yere vuranlar bir şeyi unutuyor. Ya da özellikle görmezden geliyor.
Federasyon, Etik Kurulu raporunu değerlendirdikten sonra yaptığı açıklamada “Türkiye’de şike yoktur. Biz kalıntısına bile rastlamadık. Dolayısıyla dosya kapanmıştır” mı dedi?
Tam tersine.
Bir gün belki de hepimize gerekli olabilecek temel bir hukuk ilkesine vurgu yaparak, suçlanan kişi ve kurumların savunmalarının alınmadan cezalarının infaz edilmesinin vicdana aykırı bir davranış olacağının altını çizdi.
Kaldı ki bu hassasiyeti göstermeyen bir başka anlayışın, üç gün sonra Tahkim duvarına çarpıp fiyakası bozulabilir, futbolda içinden çıkılması güç bir karmaşa ortamı yaşanabilirdi.
Algılayabilen için Federasyon Başkanı Aydınlar net bir şekilde taahhüt etti:
“Savcılık gizlilik kararını kaldırır kaldırmaz ilgili şahısların savunmaları alınacak ve eksik kalan dosya tamamlanacak.”
Belli ki Başkan, nezaketle realiteyi ayırt etmeye çalışırken hata yaptı! Spekülasyona mahal vermeden, “herkesin” anlayacağı bir dilden konuşarak şöyle demeliydi:
“İşin hukuki prosedürü yerine getirildiğinde suçu sabit görünen kulüpler küme düşürülecek, sorumlu şahıslar belirtilen cezalara çarptırılacak. Bunun zamanlaması yok. Garantisi benim.”
Federasyonun cezaların üzerini örtmeye çabaladığını ve günü kurtarmaya çalıştığını düşünenlere vereceği en net mesaj, belki de bu olmalıydı.
Oysa asıl kaygı duyulması gereken mesele gözardı edildi.
Hukukun siyasallaştığı, federasyonun siyasetin güdümünde hareket ettiği iddialarının mide bulandırmaya başladığı ve her türlü senaryonun olayın mağdurları tarafından kabul göreceği bir süreç yaşanırken, güce itaat felsefesi çok kalemşörün sesini kıstı.
Bu zat-ı muhteremler iktidara, savcıya ve polise övgüler yağdırırken, "Tüm bunlar yaşanırken hiç mi hata yapılmadı?" sorusunu akıllarına bile getirmedi.
Belki de böylesi çok daha kolaydı.
Futbol Federasyonu "tu kaka", diğerleri hep doğrudur demek, işlerine geldi.
Ben açıkça endişe ediyorum. Bunu da söylüyorum.
Şike ve teşvik soruşturmasının sulandırılmasından çok siyasallaştırılması korkutuyor beni.
Biat kültürünün bu denli kabul gördüğü bir dönemde, şikeyi bahane edip başka hesapların peşinde koşulması düşüncesi, tüylerimi diken diken ediyor.
Aydınlar federasyonuna düşen görev, hukuk çerçevesinde yol alıp, bu incelemeyi siyasetin ilgi alanı dışında tutmayı becerebilmek.
Bunu yapabilirlerse tarihe geçerler.
Aksi mi?
Eğer aksi olursa Türk futbolu kendi dinamikleriyle ayağa kalkmak yerine, milyar dolarlık ekonomisinden rant elde etmeye çalışanlara teslim olup yarınlarını siyasete ipoteklemiş demektir ki, bu senoryonun mağduru sadece bir kaç kulüp değil, futbolun tüm paydaşları olacaktır.