Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İtiraf, Galatasaray Kulübü Başkanı Dursun Özbek’ten geldi; “Bankalara 2.2 milyar lira borcumuz var. Ticari anlamda batık durumdayız.”
Sadece Galatasaray mı? Hep Süper Lig’e bakıyoruz ya... Oradan yürüyelim. Yayın gelirleri inanılmaz düştü, tribün hasılatı derseniz, geçmişi mumla aratıyor. Tescilli ürün satışı, ülkenin ekonomik koşullarında neredeyse durmuş vaziyette.
Durum böyle iken, yarışmacı takım olmak veya ligde tutunabilmek adına yapılan harcamalar ile girdiler arasında dağlar kadar fark var. Yani; kulüpler bitmiş ve tükenmiş durumda.
Bankalar Birliği ile anlaşma yapanlar ise bin pişman. Faizi bile ödeyecek halleri yok.
Peki ne olacak? Kahin değilim, felaket tellalı da. Ama görünen köy kılavuz istemez. Not edin bir kenara; 2023 yılında Süper Lig kulüplerinin en az yarısına FIFA ya da UEFA’dan transfer yasağı gelecek. Bununla da kalmayacak. Uluslararası müsabakalardan men tehlikesi yaşanacak.

Çalacak kapı kalmadı

Dursun Özbek, Galatasaray özelinde Türk futbolundaki mevcut tehlikeyi cesurca dile getirdi. Fenerbahçe, Trabzonspor, Beşiktaş başta olmak üzere maddi yaptırımlar tüm kulüplerimizin başının üzerinde Demokres’in kılıcı gibi sallanıyor.
Yarın bırakın transfer yapmayı, yabancı oyuncuların hakedişleri ödenmediğinde çalacakları kapı belli. Alacakları yanıt da öyle.
Niye bu noktaya geldik diye sorgulamanın vakti çoktan geçti. Öngörmüyorum, iddia ediyorum. Spor kulüpleri yasası sağından solundan esnetilmez ise, gelecek yıl Süper Lig kulüp başkanlarının çoğu işi bırakır.
Gelelim sorumlulara... Alınmak, gücenmek yok. Mevcut Futbol Federasyonu dahil yakın geçmişe gidersek, mali fair-play kriterleri ile bu denli oynanır, kulüplerin her talebine evet denir ise başımıza gelecekler belli idi.
Bunu federasyon başkanı da, kulüp başkanlarının çoğu da dile getirmeye başladı ise, felaket yakındır.
Çıkış yolu mu? On yıllarca göz ardı edilen alt yapılar ve yerli oyuncular elbette. Eldeki yabancıları kâr ederek satacak, düşük maliyetli transfer yapacak ve en az beş yıl her yarışta söz sahibi olmayacaksın.
Var mısınız gerçeklerle yüzleşmeye?

Haberin Devamı

Sevmiyorum hazan mevsimini

Haberin Devamı

Köyümde ağaçlar yapraklarını dökerken, biliyorum ki bahar geldiğinde yeniden yeşerecek, çiçekleri meyveye dönüşecek.
Ya insan? Hazan mevsiminde önce babamı, sonra annemi yitirdim.
Neden gelmesini istemiyorum bu dönemin biliyor musunuz? Bir bir alıyor sevdiklerimizi. Son iki ay içinde kimlerle vedalaşmadık ki? Genç yaşta Ankaragücü’nün pırlanta ismi Gökmen Barış üzdü bizi. Ardından engelli sporcuların hamisi Yavuz Kocaömer’den geldi kahreden haber. Birkaç gün sonra, Milliyet gazetesinin duayen ismi, Adana’nın filinta delikanlısı Nihat Geven ağabeyimizi kaybettik.
“Yetti be kader üzme bizi artık” dediğimiz gün, sevgili meslektaşım, kardeşim, Trabzonspor sevdalısı Cevat Kol’un vefat haberi ile uyandık. Çok erken ayrıldı aramızdan. Kahrolası hastalığa direndi, mücadele etti, yapacağı o kadar iş, yazacağı o kadar güzel yazılar vardı ki... “Bu kadar isyan etme, başına iş alacaksın kardeşim” söylemlerini hiç dinlemedi. Doğru bildiğini, inandığını yazdı. Kalemini hep cebinde taşıdı, emanete bırakmadı.

Bir Cevat Kol geçti

Bir gün Sürmene’de peynirli pide yemeye götürmüştü beni. Yanında ekmek getirdiklerinde “Bu ne ya Cevat” demiştim. “Abi pidenin içindeki tereyağına bandıracaksın, usul böyle” yanıtı vermişti. Şaşkınlıkla söylediğini yaptım, hâlâ tadı damağımda o lezzetin.
Ahh be Cevat. Sevmiyorum hazan mevsimini. Korkuyorum yapraklar dalından düşerken, beraberinde kimleri götürecek diye. Elbette hepimizin sonu belli. Lakin neden erken oluyor ayrılıklar diye sormadan edemiyorum.
Nasıl söylemişti çok sevdiğin Kazım Koyuncu “ayrılık” şarkısında? “İşte gidiyorum, bir şey demeden arkamı dönmeden, şikayet etmeden, hiç bir şey almadan, bir şey vermeden. Ayak izim kalmadan gidiyorum.”
Senin geride bıraktığın öyle güzel anılar var ki...
Işıklar içinde uyu kardeşim. Mekanın cennet olsun.

Haberin Devamı

Temel yaşam hakkı

“Yoksulluğun üstesinden gelmek hayırseverlik hareketi değildir. Temel bir insan hakkının ve onurlu bir yaşam hakkının korunmasıdır. Yoksulluk sürerken gerçek özgürlük yoktur.” - Nelson Mandela