Hakem camiasının anlık durumu şöyle özetlenebilir; Serdar Tatlı’nın istifasından sonra 10 ayda üç kez Merkez Hakem Kurulu’nun atandığı, 8 mart operasyonu ile parçalanmış, insanların birbirine selam vermediği, kin duygusunun tavan yaptığı, maddi ve manevi olarak çökmüş, moralsiz bir topluluk.
Bu gerçeği federasyonun ve MHK’nin görmemesi mümkün değil. 20 gün sonra lig başlıyor. Hasar büyük, onarmak için olağanüstü önlemler almak, radikal kararlar vermek şart.
TFF başkanı Mehmet Büyükekşi’nin talimatı ile harekete geçen Sabri Çelik ve ekibinin önceliği, hakemler arasındaki husumeti bitirmek ve psikolojilerini düzeltmek olmalı.
Hakem ücretleri uzun zamandır yerinde sayıyor. Edindiğim bilgi, ciddi bir iyileştirme yapılacağı. Ülke koşulları dikkate alındığında artış yüzde yüzün üzerine çıkacak. Zam müjdesini 25 Temmuz’da Bolu’da yapılacak seminerde TFF başkanı Büyükekşi verecek. Hakemlerle ilk kez yüz yüze gelecek, mesajlarını iletecek, beklentilerini anlatacak. Ve Nasrettin hoca fıkrasındaki gibi, “Parayı veren düdüğü çalar; parayı biz verdiğimize göre, barış ortamına katkı sağlamayanın yolu açık olsun” diyecek. Bu kadar net!
Yabancı bilmecesi
Büyükekşi’nin yabancı hakem söyleminden sonra MHK, UEFA’yı bilgilendirecek değişim programı çerçevesinde 50 ülkeye talebini iletip, first ve elit kategorideki hakemlerin ülkemizde görevlendirilmesi konusunda görüş alacakmış.
Bazı çekincelerim var. Kendi ligleri oynanırken hangi federasyon en değerli hakemini bir başka ülkeye gönderir? Üst düzey hakemler Avrupa kupaları varken hangi şartlarda gelmeyi kabul eder? Hadi bir kaçı geldi diyelim, onları sadece dört büyüklerin kendi aralarında oynayacakları maçlarda görevlendirmek adaletsizlik yaratmaz mı? Anlaşmayı kabul eden ülke Türkiye’den hakem isteyecek mi, kim gidecek?
Proje, sırf Büyükekşi’nin lafı yerde kalmasın diye uygulanmaya çalışılıyor ise, sonuç alınamazsa onca zaman ve emeğe yazık olmayacak mı?
MHK’nin hevesini kırmayayım, bana beyhude çaba ve fantezi geliyor. Kurul, enerjisini daha gerçekçi konulara harcamalı.
Seminer sınavı
Bolu’daki seminer aylardır küs olanları bir araya getirecek. Bu yüzden önemi büyük. MHK’nin görevi de öyle. Psikolojiyi düzeltmek sadece para ile olmaz. Herkesin şapkasını önüne koyup hataları ile yüzleşmesi şart. Dedikodu bitmeli, gruplaşma sona ermeli. Bir başkasını sevmeyebilirsiniz ama saygı göstermeyi de bilmek zorundasınız.
Hakemler seminerde sadece fiziksel testten geçmeyecek. Bundan sonraki süreçte kendi kaderlerini de belirleyecek. Edindiğim izlenim şu; adı, kıdemi ne olursa olsun MHK kimseye ayrıcalık tanımayacak ve taviz vermeyecek. Yani, “ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin” diyecek!
Başakşehir “rehabilitasyon” merkezi!
Başarısı zaman zaman siyasetle ilişkilendirilse de, Başakşehir kulübü örnek alınacak bir kurumsal yapıya sahip.
Bursaspor’dan sonra dört büyüklerin hegamonyasına dur demek arkadan itmeyle, kayırmayla olacak iş değil.
Seversiniz sevmezsiniz. Başkan Göksel Gümüşdağ’ın eseridir Başakşehir.
Bir de özelliği var. İstanbul kulüplerinin bir kalemde harcadığı oyuncular için güvenli bir liman burası.
İlk aklıma gelenler; Volkan Babacan, Mert Günok, Emre Belözoğlu, Hasan Ali Kaldırım, Şener Özbayraklı, Deniz Türünç, Emre Çolak, Tolga Ciğerci... Saydığım isimler, en mutsuz dönemlerinde soluğu Başakşehir’de aldı.
Şimdi sıra bir dünya yıldızı Mesut Özil’de. Hepsinin ortak noktasının Başakşehir olması, rastlantı değil elbette.
Futbolcu önce neye bakar? Kazanacağı parayı. Kadroda kim varsa tıkır tıkır alıyor hak ettiğini. Sonra? Huzur, o da fazlası ile var. Üçüncüsü; taraftar baskısından uzak işine odaklanmak. Ve iyi bir teknik direktör ile çalışmak. Hangisi eksik?..
O yüzden Başakşehir kulübünü, rehabilitasyon merkezi gibi görüyorum. Hasta gelen, koşmaya başıyor.
Yunus der ki...
"Emeksiz zengin olanın, kitapsız bilgin olanın, sermayesi din olanın; rehberi şeytan olurmuş." Yunus Emre