Böyle bir günde maç, oyun, futbol kimin umurunda? Yıllar süren hasretin bitmesi için atılacak tek adım, kazanılacak bir puan kalmıştı. Oldu işte.
Sadece hafta içinde nüfusu ikiye katlanan Trabzon kentinde değil, yurdun dört yanında, dünyanın pek çok ülkesinde bu anı bekliyordu bordo-mavili renklere gönül verenler.
Ama futbol bu. İçinde her türlü aksiyon var. Hele böyle final maçı ise. Gerilim, heyecan, her şey vardı.
Bazen kahramanlara ihtiyaç vardır. Bu müsabakanın değil, sezonun kahramanı kaptan Uğurcan oldu. Öyle kritik bir penaltı kurtadı ki; şampiyonluğun ilanı o sihirli dokunuş oldu.
Bir sezonun öyküsünden söz etmiyorum. Türk futbolunda Anadolu devrimini gerçekleştiren Trabzonspor’un dayatılan düzene başkaldırışından, isyanından, hiç vazgeçmediği direnişinden ve 1975-76 sezonunda yaktığı ateşin bugüne uzanan yolculuğundan bahsediyorum.
Yeryüzünde elbette çok sayıda futbol kenti var. Ama Trabzon çok özel ve tartışmasız en güzellerinden biri. Yediden yetmişe futbolla yatıp kalkmak kolay mı?
Gitmeyen, yaşamayan, o havayı solumayan bilmez. Günlerdir büyük şölen hazırlığındaki Trabzon’da 51 bin taraftar statta, en az on katı da sokaklarda ve meydanlarda idi. Bunu Türkiye’nin bir başka şehrinde zor görürsünüz.
Şampiyonluğun mimarlarına gelince. Başkan Ahmet Ağaoğlu ve yönetimi batma noktasına gelmiş bir kulübü ayağa kaldırmakla kalmadı, camianın tükenmekte olan heyecan ve coşkusunu harekete geçirdi. Kısa zamanda büyük işler başardı. Teknik direktör Abdullah Avcı’ya altın tepsi içinde müthiş bir kadro sundu. Nokta atışı transferler ile ezeli rakiplerine fark attı. Düşmanın kıskandığı, dostların ayakta alkışladığı bir Trabzonspor yarattı.
Ve Abdullah hoca. Teknik direktörlük kariyerinin en anlamlı, en değerli ve en duygusal sezonunu yaşadığını biliyorum. Uzun zamandır Trabzonspor’u takip ediyorum. Bünyesinden çıkmış o kadar çok teknik direktör geldi, geçti ki. Hiçbiri kendini Avcı kadar kabul ettiremedi. Akıllı, nabız tutmayı bilen, iletişimi kuvvetli ve saygı gören, futbola gönül vermiş bir çalıştırıcıdır Abdullah Avcı. Kasket jesti de sezona damga vurmuştur. Elbette ekibi de öyle. Başarı tek bir şahısa zimmetlenemez. Avcı’nın katkısı ne ise, yardımcılarının emeği de o kadar kutsaldır. Onlar görünmez kahramanlardır.
Baş aktöre gelince. Tartışmasız taraftar derim. Bu sezon en az sahadaki oyuncular kadar tribünde başarılı bir performans sergilediler. Takımlarına olan inançlarını hiç yitirmediler. İyi günde de, kötü günde de dayanışmayı bildiler. Açık söylüyorum; aidiyet duygusuna sahip bu kadar insan zor bir araya gelir. Gelirse de, Trabzon’da olur.
Şampiyonluk değil mi? Öyle kolay kolay kazanılmıyor. Emek, özveri, mücadele, fedakarlık gerektiriyor.
Ayrım yapmak istemiyorum ama bazı oyuncuların hakkını vermek gerek. İlk sıraya geminin kaptanı, Uğurcan’ı yazıyorum. Trabzonspor ruhu onunla yaşamaya devam ediyor. Uğurcan her türlü övgüyü hak ediyor. Sonra Cornelius, Hamsik, Dorukhan, Hugo, Djaniny, zaman zaman Abdülkadir Ömür, Bakasetas, Siopis, Peres, Berat... Ve diğerleri!
Horon mu dediniz? Ahmet Suat Özyazıcı’nın kasketi şampiyon oldu. Tebrikler Trabzonspor, hayırlı olsun.
Kararlı duracak, zirveyi isteyecek ve inanacaksın.
Bu bayrağı orada tutmak için daha fazlasını yapacaksın!