Haziran’da çift seçim var. İlkinde seçmen, ülkeyi kimin veya kimlerin yöneteceğine karar verecek. İkincisinde futbolun paydaşları, Federasyon Başkanı ve ekibini belirleyecek.
Genel kanı, futbolla siyasetin iç içe geçtiği süreçte 12 Haziran’daki genel seçimin, futbolun da kaderini belirleyeceği yolunda.
Öyle ya, alışmışız iktidar kimi işaret ederse onu seçmeye!
Federasyon genel kurul tarihi ile ilgili henüz bir karar vermiş değil. Belki de, seçim sonucunda ortaya çıkacak siyasi tablonun netleşmesi bekleniyor.
Mahmut Özgener ise, tekrar aday olup olmayacağı konusunda ser verip sır vermiyor.
Önceliğinin, özel yaşamı ve ailesi olduğunu biliyoruz.
Bir dönem daha çalışmak ister mi? Kafası net değil.
Özgener’in dışında şimdiden adaylık için nabız yoklayan, hatta Başbakan’dan icazet bekleyenler var. Bunların kim veya kimler olduğu yakın zamanda ortaya çıkacak.
Peki, Özgener ve ekibi devam etmeli mi?
Yanıtı, hataları ve doğrularında gizli.
İyi işler yapıldı
Özgener döneminde Türk futbolunda önemli kararlar alındı.
Yayın ihalesi rekor rakama satıldı, kulüpler gelirleri ikiye katladı.
Yıllardır kör topal uygulanmaya çalışılan şiddet yasasında, federasyonun olağanüstü çabaları ile radikal düzenlemeler yapıldı.
Ülke tarihinde bir ilk, belki de sondur, Tahkim Kurulu kararlarına yargı yolunu kapatan Anayasa değişikliği gerçekleştirildi.
FIFA’nın ikinci büyük organizasyonu olan 2013 U 20 Dünya Kupası finali Türkiye’ye alındı.
2012 UEFA Kongresi 34 yıl aradan sonra İstanbul’a taşındı.
2016 Avrupa Şampiyonası finali tek oyla kaybedildi.
2020 Avrupa finali için şimdiden kulisler ve hazırlıklar başladı.
Avrupa’yı ve Dünya’yı sarsan şike skandalının Türkiye ayağı ile ilgili cesur girişimlerde bulunuldu.
Lig tarihinde beşinci şampiyonluğa Bursaspor adı yazıldı.
Federasyon talimatları, FIFA ve UEFA standartlarını yakaladı.
Kulüplere zorunlu mali denetim süreci başlatıldı.
Menajerlik sistemi kontrol altına alındı.
Guus Hiddink gibi önemli bir futbol adamı milli takımın başına getirildi.
Ya eksileri?
Özgener’in şanssızlığı Hasan Doğan’dan devir aldığı yönetimi oldu kuşkusuz. Aralarında pek çok saygın isim ve işadamı bulunsa da, işleyişe katkılarının olmayışı, sorumluluk ve görev paylaşımında aksaklıklara yol açtı.
Oğuz Sarvan MHK’si federasyonun ağrıyan karnı oldu. Hakem camiası bölündü. Adalet ve vicdan duygusundan uzak uygulamalar, hem federasyona zarar verdi, hem kulüpleri isyan ettirdi. MHK- Dernek çekişmesi kan davasına dönüştü.
6 Süper Lig hakemi hiçbir gerekçe gösterilmeden bir kalemde silindi.
Haluk Ulusoy döneminin izlerini silmek için 200’e yakın federasyon çalışanının işine son verildi.
Tasarruf yapacağız dendi, gidenlerin yerine kalitesi ve niteliği tartışılacak yeni elemanlar alındı.
Federasyon bütçesi ilk kez ve küçümsenmeyecek miktarda açık verdi.
Federasyon Başkanı’nın medya ilişkileri, yandaş ve candaş cepheler oluşturdu. Her iki cephe de doğal iletişim akışını tutturamadı.
Ankaraspor’un küme düşürülmesiyle ilgili kararda futbol kamuoyu yeterince aydınlatılamadı.
Ve kurumsallaşma yolunda ciddi zafiyetler yaşandı.
Devam etmeli
Kişisel fikrim, bu tabloya bakınca yönetiminde, kurullarında ve zihniyetinde ciddi revizyonlar yaparak Özgener’in yeniden aday olması.
Deneyimli bir ekip ile yarım kalan işleri tamamlarken, hataları asgari düzeye indirmesi.
Daha önemlisi, bu yarışta karşısına aday veya adaylar çıkması.
Özerkliğin ve demokrasinin ruhuna uygun, sorunların tartışıldığı, çözüm üretildiği, vaad değil, somut önerilerin konuşulduğu bir genel kurul yaşanması.
Özgener aday olmazsa mı?
Elbette birileri çıkıp göreve talip olacaktır. Futbol Federasyonu, bu ülkenin iştah kabartan, güç ve prestijin harmanlandığı cazip kurumlarından biridir.
Özgener’in tercihi, yarın ardına baktığında pişmanlık duymayacağı bir seçim olmalıdır.
Ya siz Arda olsaydınız?..
Arda, Arda, Arda...
Medyamız günlerdir genç futbolcunun Avusturya maçında attığı golden sonra, basın tribününe gönderdiği mesajı konuşuyor.
Büyük bölümü Arda’nın hareketini onaylamıyor, ağır biçimde eleştiriyor. Arda’dan yana tavır alanlar azınlıkta.
Şimdi kendinizi onun yerine koyun ve düşünün.
Hakkınızda aylarca olumsuz bir sürü şey yazılmış. Sakatlığı, özel hayatı, kız arkadaşı, cinsel yaşamı, gözlüğü, arabasının markası, aldığı para, kaptanlığı, transferi...
Her haberde, her satırda yara almış, canı sıkılmış, üzülmüş bir Arda.
Yaşı henüz 24. Yetenekleri konuşulduğu günden bu yana mercek altında. Yıldız oyuncu olmanın bedeli, hareketlerine, attığı adımlara, kurduğu cümlelere dikkat etmeli.
Beklentiler, sorumluluklar bir yana, haddini aşan, saldırı boyundaki eleştiriler de kulak tıkamalı.
Yok böyle birşey. Olamaz böyle bir insan.
Dürüst olalım, hangimiz Arda’nın muhatap olduklarının onda birini yaşasak, bize verilen sütunlarda rövanşını almak için fırsat kollamayız ki?..
Arda’nın golü attıktan sonraki ruh halini, kafasından neler geçtiğini anlamaya çalışmak yerine, topyekün alınganlık göstermek, insaf sınırlarını zorlamak gibi geliyor bana.
Emre Belözoğlu’nun kol hareketi ile Arda’nın mesajını bir tutmak da hakeza!
Bu yönetmeliği kim çıkardı?
Milli maçta protokol tribününde yaşanan krize İstanbul İl Müdürü ilginç bir yorum getirdi;
“Protokol tribününde birinci sıra hariç, kimin nereye oturacağına federasyon karar veriyor.”
Neden birinci sıra hariç?
Sayın Tamer Taşpınar teşkilatının 12 Mart 2010 tarihinde çıkan yönetmeliğini bilmiyor mu?
O yönetmeliğin 5. maddesinin 2. fıkrası açık;
“Milli maçlarda protokol tribünü Türkiye Futbol Federasyonu tarafından düzenlenir.”
Yani yetki TFF’dedir.
Federasyonun devlet erkanını mağdur etmesinden çekiniyorsanız, oturur birlikte makul bir yerleşim düzeni yaparsınız. Böylece ne yetki karmaşası yaşanır, ne yönetmelikler unutulur!