Süper Lig kulüplerinin yabancı kontenjanının artması yolundaki isteğine Futbol Federasyonu’ndan vize çıktı.
Kararın açıklanmasından sonra yapılan yorumların önemli bölümü Türk gençlerinin önünün kapanacağı, milli takımların ve alt yapının bundan büyük zarar göreceği yolunda.
Benzer kaygılar yıllardır dile getiriliyor.
6 + 2 + 2 formülü iyi okunduğunda değişen fazla bir şey olmadığı görülebilir.
Uygulamalar ve lejyonerlerin Süper Lig’deki istatistikleri de bunu söylüyor.
Sahadaki yabancı oyuncu sayısında artış olacak mı?
Hayır.
Ya kulübedekiler?
Fark yok.
Peki nereden çıktı artı 2 ve amacı nedir?
Belki de yaklaşan mali genel kurul öncesi Futbol Federasyonu tarafından kulüplere yapılan bir jesttir!
Lakin bir seçim atmosferi yaşanmadığı için öküz altında buzağı aramanın anlamı yok.
Öyleyse?
Somut örneğini bu sezon yaşadık.
Galatasaray ara transferde sakatlıkları nedeniyle Baros ve Kewell gibi oyuncularından yararlanamadığı halde sözleşmelerini fesih edemedi.
Ne yaptı? Takımın en golcü ismi Nonda’yı göndermek zorunda kaldı.
Beşiktaş sezon başında kontenjanı dolu olduğu için Zapo’yu Bursaspor’a verdi.
Trabzonspor gerek duyduğu halde yabancı transferi yapamadı.
Ankaragücü benzer sıkıntıları yaşadı.
FIFA kuralları ve ulusal talimatlarla eli kolu bağlanan, yanlış transfer politikaları nedeniyle yüklü tazminatlar ödeyen kulüpler için bu uygulama can simidi olabilir.
Her kulüp on yabancı transfer edecek, Türk futbolu bitecek endişeleri gerçekten yersiz.
Görün bakın; gelecek sezon kontenjanın tamamını kaç kulüp kullanacak, kaçı tribünde oturtacağı oyuncuya milyonlarca dolar ödeyecek takip edin.
İddia ediyorum üçü geçmeyecek!
Zaten kullanamıyorlar
Bir başka gerçek, kulüplerin yabancı futbolcu tercihindeki yanlışları ve aldıkları verim.
17 süper lig kulübünün 6 + 2 sisteminde yabancı oyuncularından yararlanma oranı sadece yüzde 53.5!
Neredeyse yarı yarıya.
Sekiz yabancıdan en çok yararlanan Beşiktaş’ın ortalaması 5.91.
Ardından gelen Gaziantepspor’un 5.76.
Yabancı kontenjanının artmasını isteyenlerden Fenerbahçe’nin 5.35, Galatasaray’ın 5, Trabzonspor 4.65.
Şampiyon Bursaspor’un ortalaması ise 4.06.
Yabancıdan asgari düzeyde yararlananlar 2.06 ile Kasımpaşaspor ve 2.88 ile Manisaspor.
Sivasspor 2.97, Antalyaspor 3.95, Büyükşehir Belediyespor 3.47, Denizlispor 5.18, Diyarbakırspor 4.32, Eskişehirspor 3.62, Gençlerbirliği 4.47, Kayserispor 4.91, Ankaragücü 4.56 oranını yakalayabilmiş.
Tablo böyle iken “bittik edebiyatı” yapmak ne kadar gerçekçi?
Şenol Güneş ve Onur
Sütten ağızı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş.
Kulüpler menajerlerin oyuncağı olmaktan çıkar, montaj kasetlerden futbolcu izlemekten vazgeçer, bazı yöneticiler yabancı oyuncuları kişisel çıkarları için kullanmaktan caydırılırsa, nokta atışı olmasa da gerçekten yarar sağlayacak transferler yapılabilir.
“Yerlilerin önü kapanıyor” tezine gelince.
İşte Trabzonspor örneği.
Tony Sylva gibi deneyimli bir kaleciyi önce kulübeye sonra ülkesine yollayan Onur Kıvrak.
Çuvalı parçalayan mızrak misali.
Bu ülkede onlarca Onur var.
Yeter ki, genç yeteneklere inanıp forma şansı verecek, sabredecek ve onları milli takıma gönderecek Şenol Güneş gibi cesaretli teknik adamların sayısı artsın.
Çözümü hiç de güç olmayan bir problem.
Kıvırtmadan ve işin kolayına kaçmadan yeni Onur’lar bulup Türk futboluna kazandırmak, suni gündem yaratmaya çalışmaktan daha kolay!
Fenerbahçe FC mi, spor kulübü mü?
Aziz Yıldırım ne diyor?
“Fenerbahçe spor kulübüdür. Bir milyar doları aşan piyasa değeri bunun kanıtıdır.”
Yani?
“Futbol bu kulübün lokomotifidir. Lakin biz spor kulübü olmanın gereklerini de yerine getiriyoruz.”
“Diğer branşları profesyonel bir anlayışla yönetip aynı hedefin peşinde koşuyoruz.”
Yıldırım’ın, kaçan şampiyonluk nedeniyle böyle konuştuğunu düşünenler çıkabilir.
“Üç yıl zirve” sözünün ardından ikinciliği başarısızlık olarak gösterip başkanı demagoji yapmakla suçlayanlar da olabilir.
Ancak bu tezi destekleyenlerin “Biz olamazsak Bursaspor şampiyon olsun” şeklindeki söylemleriyle, ezeli rekabetin kıskançlık girdabında çırpındıklarını da unutmamak gerek.
Yıldırım’ın konuşmalarına objektif biçimde baktığımız vakit, hiç de haksız olmadığını söyleyebiliriz.
Örneğin Fenerbahçe futbol takımının sezonu ebedi rakiplerinden daha başarılı bitirdiği gerçeği inkar edilebir mi?
Öte yanda erkek ve bayan basketbol, bayan voleybol, erkek voleybol, atletizm, boks, masa tenisi, yüzme branşlarındaki şampiyonluklar yaşanmamış sayılabilir mi?
Fenerbahçe Acıbadem Bayan Voleybol Takımı’nın Avrupa ikinciliğini kim görmezden gelebilir?
Aziz Yıldırım Fenerbahçe spor kulübünün başkanıdır.
Şampiyonluk dışındaki sonuçları kabul edilemez olarak değerlendirip, Yıldırım’ın istifasını isteyen ve camianın bir bileni olarak işaret edilen isimlerin, kendi dönemlerinde hangi amatör branşa yatırım yapıp övünecekleri sonuçlar aldıklarını da izah etmeleri gerekir.
Kriz dönemlerinde ortaya çıkıp ombudsman edasıyla ahkam kesmek modası mazide kaldı.
1990 model yönetim anlayışıyla, başkan olmak da hakeza!
Kulüp başkanlığı babadan oğula geçecek bir yetenek olsa idi, bugün Bursaspor yerine Ankaragücü takımı yaşardı yüzüncü yıl coşkusunu!
Sarı-lacivertli futbol takımı, camianın beklentileri göz önüne alındığında sezonu kupasız kapattığı için başarısız sayılabilir.
Fenerbahçe Spor kulübü ise tıpkı ebedi rakipleri gibi bir markadır.
Tesisleri, sportif başarısı ve on sene önce hayal edilemeyecek bütçesiyle.
Üstelik değeri sürekli yükselen bir marka.
Bunun farkına varamayanların yapması gereken, insanları sürekli eleştirmek yerine yıllar süren saltanatlarında niçin böyle bir değer yaratamadıklarını sorgulamaktır.
Yanal krizi
Üst düzey 20 teknik adamın katıldığı Pro-lisans güncelleme kursu Antalya’da başladı.
Gözler Futbol Federasyonu Futbol Genel Direktörü Ersun Yanal’ın üzerinde.
Teknik adamların önemli bölümü Yanal’ın ders vermesine karşı.
Çünkü O’nu “hoca” yeterliliğinde görmüyor, arkalarından ettiği sözleri unutmuyorlar.
Haksız değiller.
Yanal’ın tarzı bu.
Deneyimle sabittir.
İnsanların yüzüne söyleyemediğini peşinden yollar. Sonra da inkar eder!
Bakalım Yanal ders mi verecek, yoksa Antalya’da unutamayacağı bir ders mi alacak?..