Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Keşke siz de  Urfa’ya gelseydiniz...



Şanlıurfa’da ilk kez gerçekleştirilen büyük organizasyonda aksayan şeyler olmadı mı?
Oldu tabii.
Ziraat Türkiye Kupası finalinin oynandığı GAP Arena’ya giderken trafikte büyük sorun yaşandı. Stada ulaşmak saatler aldı. Binlerce kişi sıcak altında uzun yolu yürüyerek aştı. Tuvaletlerde su akmadı. Basın tribünü polislerle doldu. Stat dışında karaborsa boldu.
Ancak bunların hiçbiri rahatsızlık vermedi.
Maçın neden gündüz sıcağında oynandığını, bu ışıklandırma ile stat tesliminin nasıl yapıldığını sorgulamak bile gelmedi akıllara!
30 bine yakın taraftar takımlarını centilmence desteklerken, finalin en güzel yanı tribünlerde küfürün esamesinin okunmaması idi.
Bir diğer güzellik ise, iki gün boyunca caddelerde kol kola gezen Trabzonspor ile Fenerbahçelilerdi.
Ve onların coşkusuna ortak olan Urfalılar...
Son olarak 13 yıl önce gitmiştim.
Kısa sayılmayacak bu süreçte çok şey değişmiş Urfa’da.
Modern bir kent olma yolunda önemli hizmetler yapılmış.
Turizmin değeri anlaşılmış, tarihi doku daha özenle korunmaya başlanmış, yeni oteller açılmış, çevre yolları hizmete girmiş...
Her gün yüzlerce yabancı ve yerli turistin akınına uğrayan peygamberler şehri gerçekten adına yakışır bir kimliğe kavuşmuş.
Tek bir şey değişmemiş.
Metropollerde neredeyse garip karşıladığımız misafirperverlik ve konuklara gösterilen saygı!
Talep ettiğiniz herhangi bir şeyin karşılığında işittiğiniz “Başım üstüne” sözcüklerinin samimiyeti ve sıcaklığı.
İtiraf edeyim, mümkün olduğunca dikkat ediyorum. Ancak zaman zaman ben de yapıyorum.
Doksan dakikalık bir maç için yüzlerce kilometre gitmek yerine, televizyondan yazma tembelliği daha cazip geliyor bazen.
Bu kez iyi ki gelmişim dedim Urfa’ya. Tıpkı finali gün gözüyle izlemek isteyen onlarca meslektaşım gibi.
Maçın ertesi günü gazetelere bakıyorum - mutlaka haklı gerekçeleri vardır - Urfa’ya gelenlerden çok, gelmeyenler yorumlamış tarihi finali. Onlar adına üzüldüğüm için sitemim.
Keşke diyorum, keşke hepsi işini ayarlayıp gelebilseydi Urfa’ya.
Belki Cannes kadar çekici olmayabilirdi. Lakin tarihle özdeşleşmiş bir kentte birkaç gün de olsa o havayı solumak, inanın çok güzeldi.
Ben müthiş keyif aldım, mutlu oldum.
Teşekkürler Urfa, teşekkürler Urfa’nın gözleri ışıl ışıl, yüreği sıcacık insanları.



Beşiktaş’a yakışmadı
Büyüklük, şampiyonluklar, kupalar ya da sırtını dünyanın en yaratıcı taraftarına dayamakla olmuyor.
Türk futbolunun köklü kulüplerinden biri, ödemediği borçları nedeniyle Avrupa arenasına gidememe tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorsa, ortada o büyüklüğe gölge düşüren ciddi yönetim hataları ve sıkıntılar var demektir.
Bir haftadır Beşiktaş’ın UEFA lisansı alıp alamayacağını tartışıyoruz.
Neden?
Geçen yıl maliye ile varılan uzlaşmaya rağmen, dağ gibi büyüyen vergi ve KDV borçlarının üzerine yatıldığı için.
Ahhh o, “Nasıl olsa bir yol bulur, allem eder kallem eder o lisansı alırız” kolaycılığı, yumurta kapıya dayanıp, olayın vahameti ve ciddiyeti anlaşıldığında paçaların tutuşması, suçu bir yerlere yıkma telaşesi yok mu?
Vay efendim bilgiler medyaya kasıtlı sızdırılmış.
Federasyon, Beşiktaş’tan SMS krizi nedeniyle intikam alıyormuş.
Zamanı gelince kralın çıplak olduğunu herkes görecekmiş.
Bu paranoyadan acilen çıkması gereken Beşiktaşlı yöneticilere şunu sormak gerek;
Kulüp lisans kurulunun geçen hafta açıkladığı listede Fenerbahçe veya Galatasaray’ın adı olmasaydı, gazeteciler nedenini araştırıp haber yapmayacak mıydı?
Ya da Bursaspor niçin şampiyonlar ligine gidemiyor diye, merak edilmeyecek miydi?
Kendi genel kurulunda Beşiktaş’ın gerçek sahiplerine hesap vermek yerine Futbol Federasyonu’nu güven tazelemeye davet etmenin, sportif ve idari başarısızlığa kılıf aramak olduğunu görmüyor mu insanlar?
İğne çuvaldız meselesi.
İğneyi biraz kendilerine batırmayı göze alsalar, anlayacaklar da...



Maça mı,savaşa mı?
Ankaragücü başkan vekili ortalığını birbirine katmış. Başkanı şunu bunu söylemiş. Futbolcusu antrenmanı boykot etmiş.
Bursaspor taraftarı, Fenerbahçe maçında, Ankaragücü’nün yanında olacakmış, bunların hiçbiri beni ilgilendirmiyor.
Pazar günü 19 Mayıs stadında futbola gölge düşürecek, çirkinleştirecek, sabote edecek herhangi bir olay yaşanırsa, bunun tek sorumlusu başkent ekibinin Ankaraspor patentli deneyimsiz yönetimi olacaktır.
Fenerbahçe’nin şampiyon olmasını istemeyebilirsiniz. Gönlünüz Bursaspor’dan yanadır, bunu da söyleyebilirsiniz.
Çıkar futbolunuzu oynar, kazanır veya kaybedersiniz.
Ancak sonucu sahada alınması gereken bir oyunu günler öncesinden medyaya taşıyıp toplumun tansiyonunu artırarak bundan çıkar sağlamayı düşünürseniz, istenmeyen sonuçlarından da sorumlusunuz demektir.
Son 10 gündür yaşananlara bakıp karar verin.
Savaşa mı gidiyoruz, futbol maçına mı?
Sağduyu sahibi gerçek Ankaragücülü taraftarın yazılan senaryoları tekzip edeceğine olan inanç, pazar günkü maçın selameti açısından en büyük güvencedir.
Gerisi teferruattır!


Kokartım var, takacak yerim yok!
Sözüm, o formaları kim seçti ve hakemlere giydirdi ise onlara.
Süper ligde hakemlerin giydiği formalardan söz ediyorum.
Dizaynından renklerine, dikişinden ceplerine tam bir fiyasko.
Hakem kartını çıkaracak, elini göğüs cebinden göbeğine kadar sokmak zorunda.
Ara ki kartı bulasın!
Kumaşı deseniz fason. Kim dikti ise Hergelen meydanına gelip bizim terzilerin yanında staj yapsın.
Peki bu sezon ligde FIFA kokartlı bir hakem gördünüz mü?
Göremezsiniz?
Çünkü formada kokart takılacak yer yok.
Haa çok mu önemli bu?
Önemli elbette.
O kokart, saygınlığın, deneyimin, otoritenin göstergesi.
Avrupa liginde görev alan hakemlerimizin kullandığı malzemeye bakın.
Hepsi kaliteli, pırıl pırıl.
UEFA bizim gibi üç-beş kuruşu hesaplamıyor.
Futbol Federasyonu “Hakemlerimize her şeyin en iyisini yapıyoruz” söyleminden vazgeçip, o formaları incelesin.
Herhangi bir yönetici, spor yaparken bu malzemeyi kullanabiliyorsa kabulüm.
Yok değilse, bir zahmet paraya kıyıp yeni sezona adam gibi hakem giysisi alınsın...