Kalbim Bosna’da kaldı

Haberin Devamı

1993 yılının mayıs ayındayız. Tıpkı bugünlerde Gazze ve Lübnan’da olduğu gibi tüm dünyanın gözüne perde indiği acımasız Bosna savaşı yaşanıyor. On binlerce çocuk ve insan katliama maruz kalıyor. 
Türkiye, askeri yardımlarının dışında insani bir hamle daha yapıyor. Amaç ülkedeki sporcuları tahliye etmek.
Milliyet Gazetesi’nden ben, Hürriyet’ten meslektaşım Serdar Uluer operasyona tanıklık için davet ediliyoruz.
Sabah gün ağırmadan Esenboğa Havaalanı’ndayız. Kurşun geçirmez yelekler ve miğferler veriliyor, askeri uçağa biniyoruz.
Yaklaşık 2 saat süren yolculuktan sonra Bosna Havaalanı’na iniyoruz. İstihbarata göre 150 civarında sporcuyu alıp, Türkiye’ye döneceğiz.
Can güvenliğimiz için dışarı çıkmamıza izin verilmiyor. Nakliye uçağının kuyruk kapısı açılıyor, ellerimiz deklanşörde bekliyoruz. Uzun bir aradan sonra operasyondan sorumlu subay yanımıza yaklaşıp “gidiyoruz” diyor.
“Neden, sporcular nerede?” diyoruz.
“Sırplar havaalanına gelen yolu kesmiş, yaralı sporcuları ve refakatçilerini bırakmıyor, dönmeliyiz” yanıtını alıyoruz.
Büyük hayal kırıklığı. Habercilik batsın, cehennemden çıkarılacak canlara ulaşamıyoruz.
Yüzlerce uçak yolculuğu yaptım. Lakin böyle bir kalkış görmedim.
“Kemerlerinizi bağlayın ve sıkı tutunun” anonsu yapıldığında algılayamamıştım.
Koca uçak, alanı hedef alan etraftaki tepelerden gelecek taciz atışından etkilenmemek için askeri deyimle “dik havalanmış” ve saniyeler içinde tehlikeli bölgeden uzaklaşmıştık. 
Başım dönmüş, midem bulanmıştı. Ankara’ya gelinceye dek süren kafa karışıklığı cabası. 

Kadim kent

Bugün tekrar ata toprağı Saraybosna’dayım. Dedem Hasan Aşkı Ersen’in ruhu şad olsun. 
Artık barış ve huzur hakim buralara. Kötü günleri unutmak kolay değil ama, çok uğraş vermişler savaşın derin yaralarını silmek için. 
Ve kentin kalbi Başçarşı’nın yanı başındaki pazar yeri. Hain bombaların yaşamdan kopardığı onlarca insanın trajik sonuna tanıklık eden mekan. 
Ya savaşın ortasında kalan kentin diğer yapıları?..
Çoğu yeniden inşa edilmiş. Zarar görenler  onarılmış. Ancak her adımda acının izlerine basıyorsunuz sanki.  Onlarca binada mermi, şarapnel izleri duruyor, insanlar yakın geçmişini unutmasın diye. Yerlerde ise bombaların açtığı çukurlar!

Osmanlı’nın mirası

İçimizi ısıtan ise “Türküm” dediğiniz vakit gösterilen saygı ve samimiyet. 
Diğeri ise her köşede karşımıza çıkan ve 400 yıldan fazla süre bu topraklarda hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu’nun bıraktığı eserler ve tarihi miras elbette. Hepsinin özenle korunması,  geçmişe duyulan minnetin göstergesi kuşkusuz.
Yıllar süren savaştan ağır bedeller ödeyerek çıkmış insanların yaşama bu denli bağlı olması, geleceğe umutla bakması özendirdi beni.
3.3 milyon kişinin yaşadığı bir ülke. Avrupa’nın, belki de dünyanın en çok nehir ve akarsuyuna sahip yemyeşil bir doğa. İnsan ömrüne ömür katacak güzellikler. 
Nasıl da koruyup, ranta teslim etmemişler yaşam kaynaklarını, örnek almak gerek...

Ah Mostar

Böylesine anlamlı bir gezi, Saraybosna ile sınırlı kalabilir mi?
Mostar’ı, Travnik’i görmeden dönülür mü?
Bizden üç gün önce ağır bir sel felaketi yaşayan, kara ve demiryolu ulaşımının kesildiği Mostar’a gitmemizin imkansız hale geldiğini öğrenince çok üzüldük. Dolayısıyla, planladığımız Blagay tekkesi ve Poçitel’i de ziyaret edemedik. 
Dönmeden önce son durağımız Travnik idi. Osmanlı döneminde 150 yıl başkentlik yapmış bu kent, Türkçe’nin en yaygın kullanıldığı Bosna toprağı.
Üniversite eğitimi için ülkemizden çok sayıda genç gelmiş buraya. Sosyal hayata renk katmışlar.
Tarihin kokusu her yerde. Mutlaka ziyaret edilmeli. 

Dileğim budur

Bu hafta; futbol, hakemler, kavga-gürültü ve spora dair içimizi karartan her şeyden uzaklaşmak istedim.
Güzel bir ülkede, düne ve bugüne dair kısa bir seyahat notu oldu bu haftaki köşemiz.
Dileğim; insanlığın bitmeyen hırsları da, savaşlar da sona ersin. Masum canlar, hele günahsız çocuklar hiç ölmesin. 
Geçmişten bugüne... Bosna halklarına ve ata topraklarında yaşayan güzel insanlara selam olsun.