Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gazeteci sevimsizdir,  tehlikelidir, istenmeyen insandır



Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, hafta içindeki basın toplantısında anonscu ile ilgili iddialara karşılık verirken, basın mensuplarına “Hanginizi dövdüm?” diye sorunca, aylar önce yaşanan olay geldi gözümün önüne.
Ermenistan maçına saatler kala delegasyonun konakladığı otelin bahçesinde, aralarında Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ve bazı kulüp başkanlarının da bulunduğu bir grup sohbet ediyorduk.
Konu bir gün önce yaşanan tokat olayı idi.
Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı, Habertürk muhabiri Erhan Telli’yi, Fatih Terim ile ilgili yazdığı bir haber nedeniyle tartaklamış, büyük tepki gör-
müştü. Biraz sonra yanımıza bir büyük kulübün başkanı gelmişti.
Sohbetin içeriğini öğrenince de “İyi yapmış İbrahim” diye eyleme destek cümlesi kurmuştu.
İçlerindeki tek gazeteci olduğum için savunma yapmak bana düşmüş, yaşanan diyaloğu da ekim ayında isim vermeden bu köşede gündeme getirmiştim.
Telli’nin tokalanmasını takdire şayan bulan kulüp başkanı, çarşamba günü “Hanginizi dövdüm?” sözleriyle şiddete karşı olduğu mesajını vermek isteyen Aziz Yıldırım idi.
Gazetecilerle arası her dönem limoni olan Yıldırım’ın tavrını o gün nasıl onaylamadı isem, şimdi de masum görünmesine karşın bu yaklaşımına aynı şekilde karşı çıkıyorum.
Evet, Yıldırım bugüne kadar herhangi bir meslektaşımıza fiili saldırıda bulunmamış, İbrahim Yazıcı gibi işi çirkinleştirmemişti.
Ancak karşısında gazetecileri görünce kullandığı üslup ve tavrı iyi biliyoruz.
Kulüp muhabirliği yapan ve işin cefasını çeken arkadaşlarımız çok daha fazlasını yaşıyor.
Şu bir gerçek; Fenerbahçe Başkanı’nın medyaya karşı bir antipatisi var.
Lakin sayın Yıldırım gibi diğer kulüp başkanları da yeri geldiği vakit, eleştirdikleri medya ile aynı safta durmak zorunda kalıyor.
Haklarını savunur, haklı olduğunu anlatmaya çalışırken, hedef gösterdikleri medyadan medet umuyor.
Medya hata yapmıyor mu?
Elbette yapıyor. Doğrulanmamış, belgelenmemiş, maniple edilmiş, yanlış enformasyona kurban gitmiş onlarca haber yayınlanıyor her gün. Bazı yorumcular sırf gündemde kalabilmek için çeşitli senaryolarla futbolun kirlenmişliğine katkıda bulunuyor.
Bunlardan hepimiz rahatsızız. Aynı kefeye konmaktan mutsusuz.
Bugün sadece Türkiye’de değil, dünyanın her ülkesinde gazeteci sevimsizdir. İstenmeyen insandır.
Yandaş için de, muhalif için de büyük tehlikelidir.
Kulüp yöneticileri medyadan kendisine çeki düzen vermesini talep ederken, aynı anda aynaya bakıp sorumluluklarını gözden geçirmeli.
Sayın Yıldırım da biliyor.
Gazetecisi, başkanı, futbolcusu, teknik adamı aynı gemide yol alıyoruz.
Geminin batmaması için herkes üzerine düşen görevini yerine getirirse; kavga, tehdit, yalan haber, komplo teorileri gibi ortak rahatsızlıklarımız asgari düzeye iner.
Çok fazla şey değil;
Sadece vıcık vıcık ilişkiler, yalan ve şiddet istemiyoruz!


Seyircisize hayır
Bugün futbolun içindeki en anlamsız yaptırım, kulüplere verilen seyircisiz oynama cezasıdır. Taraftarın neden olduğu saha olayları nedeniyle bu garipliği en çok yaşayan ülke ise Türkiye...
İngiltere, İspanya, Yunanistan, Hırvatistan ya da İtalya’da yaşanmıyor mu benzer olaylar? Bazen bizden de fazla.
Çirkinliğe taraftar neden olduysa, cezasını da çeksin.
İyi de cezayı taraftar çekmiyor ki, kulüp çekiyor.
Hem futbol tatsız tuzsuz bir rejim yemeğine dönüyor, hem de kulüpler çok ciddi bir gelirden mahrum kalıyor.
“Efendim kulüpler taraftarından sorumludur.”
Elbette öyledir.
Fakat modern futbol alanlarına, dört bir yanı kamera ile kontrol edilen tribünlere, iyi eğitim almış özel güvenlik birimlerine sahip olursanız, 30 bin kişilik grup içinde olay çıkaran, küfür eden şahısları cımbızla çeker alır, bir daha da oralara sokmazsınız.
“İyi de bunun için gerekli yasalar yok.”
Haklısınız.
2004’ten beri yap-boz tahtasına dönen bir şiddet yasası ile yapamazsınız bu dediklerimizi.
Şimdi futbolun bir şansı var.
Sezon öncesi vaadler yerine getirilir, yeni yasa TBMM’den çıkarsa, futbol holiganlarına spor alanlarının kapısı kapanabilir.
Futbol Federasyonu ise Kulüpler Birliği’nİn gündeme getirdiği “seyircisiz oynama cezası kalkması” önerisini ciddi bir şekilde değerlendirebilir.
Çözümü de tarafsız saha.
Türkiye’ye İsviçre maçında çıkan olaylar nedeniyle FIFA tarafından verilen, önce 6 sonra 3’e inen seyircisiz ve tarafsız saha cezasını anımsatanlara, şunu soralım;
“A Milli Takım, 2008 Dünya kupasından ihraç edilmişti! Gitmemek mi iyi idi, seyircisiz oynamak mı?”


26 yılda bir, temiz lig!
Bundan sonra dört büyüklerin dışında kim şampiyon olursa o sezon temiz, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor veya Beşiktaş kazanırsa lig kirli demektir.
Sözüm Futbol Federasyonu’na...
Futbolu yöneten ve düzenleyen bir kurumun, Bursaspor’un tarihi başarısından sonra doğru işler yaptıklarını anlatmak için “Lig şaibeli diyenler utansın. Demek ki, bağıran kazanamıyormuş” demek gibi bir hakkı yok.
Niye mi?
Göreviniz, zaten sezonun dedikodudan, şike ve çirkin iddialardan uzak tamamlanmasını sağlamak değil mi?
Üzerine titrediğiniz marka değeri bu tip yaklaşımlarla zarar görmüyor mu?
Aziz Yıldırım soruyor; “Bursaspor şampiyon oldu, şimdi lig temiz mi?”
Katılırsınız, katılmazsınız.
Bir ligin temizliği, dört büyüklerin şampiyon olamaması ile ölçülecek duruma geldiyse vay halimize!
Öyle ya, 1922’de Yusuf Ziya Öniş’den bu yana gelen Federasyonlar, Başkanları, kurulları ve aldıkları kararlara ne diyeceğiz?
Bu federasyon ve icraatları temiz, ötekiler tu kaka mı?
Bırakın insanlar takdir hakkını kullansın.
Tıpkı Sivasspor’un geçen sezon şampiyonluğu son anda kaybettiğinde yaptıkları gibi.
Bursaspor takımı, yönetimi, teknik kadrosu, futbolcusu ve taraftarıyla o kupayı anasının ak sütü gibi hak etmiştir.
Ancak bu başarı üzerinden prim yapmaya kalkmak, başarıyı bazılarının alışık olduğu ayak oyunlarına bağlamak kadar yakışıksız ve tehlikelidir.