Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gazeteciliğin altın kurallarından biridir. Ne, ne zaman, nerede, nasıl, neden ve kim sorularının tümüne yanıt bulamadığınız vakit, haberin bir yeri hep eksik kalır.
Tıpkı aylardır konuştuğumuz şike ve teşvik soruşturmasında olduğu gibi.
Pazılın parçalarını birleştirip nasıl bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı henüz anlayabilmiş değiliz.
Zihinler karışık. Belirsizlik can sıkıyor. Gelişmeler sabır sınırlarını test ediyor.
Dolayısıyla her kafadan farklı seslerin çıktığı ortamda şike, ulusal bir sancı haline dönüşüyor.
Neye inanacağını bilmeyen insanlar, ait oldukları camianın durumunu sorgularken, buldukları ilk çıkış yolunun yaşadıkları kabustan kurtuluş olacağı yanılgısına düşüyor.

Haberin Devamı

İlginç iddialar!
Bakın, bunları ben söylemiyorum, sokaktaki vatandaş konuşuyor.
İddialar internette ve sosyal paylaşım ortamında kulaktan kulağa hızla yayılıyor.
“Şike operasyonunun amacı mevcut Fenerbahçe yönetimini bitirmekmiş.”
“Soruşturma başlatıldıktan sonra hızla düşen kulüp hisselerini falanca grup toplamış. Hedef kulübü ele geçirmekmiş.”
“Fenerbahçe kulübü başkanı, girmemesi için uyarıldığı uluslararası bir ihaleye teklif verince başına bunlar gelmiş.”
“Beşiktaş asbaşkanı da Fenerbahçe başkanı ile ortaklık yaptığı için tutuklu imiş.”
“Aslında o ihaleyi hükümete yakın bir grup alacakmış, başaramayınca düğmeye basılmış.”
“Aylar önce başlatılan operasyonun 12 Haziran genel seçimlerinden önce değil de, 3 Temmuz’da ortaya çıkması manidarmış.”
“Soruşturmanın ilk aşamasında gündeme gelen bazı Bank Asya kulüpleriyle ilgili suçlamalar hasır altı edilecekmiş.”
Daha neler neler!..
Fısıltı gazetesinin manşetlerine taşınan dedikodular (!) sadece futbol değil, ülkenin huzuru ve yakın geleceği için de tehlike oluşturuyorsa, durum görmezden gelinmeyecek kadar vahim demektir.

Federasyonu çoktan aştı
Gelelim olayın mağdurlarından Fenerbahçe kulübüne.
Asbaşkan Ali Koç’un geçtiğimiz günlerde devleti göreve davet eden çağrısının altında yatan, federasyonun karizmasını çizmek değil, öncelikle kulübünün çıkarlarını korumaktır kuşkusuz.
Lakin her aklı selim gibi Koç’un da çekincesi, futbolun özerkliğine inecek darbeden çok, kitleler arasında düşmanlığa neden olacak kamplaşmaların oluşmasıdır bizce.
Kaygılar, şike tartışmalarının statlarda, kahvehanelerde, mahallelerde, hatta aynı çatı altında çatışmaya dönüşmesi ihtimalindendir.
Her kulüp, her yönetici, her taraftar empati yapıp masanın diğer tarafına geçebilirse, eminim aynı endişeleri paylaşacaktır.
Yaşadığımız sürecin ciddiyetini anlamak için toplum bilimci olmaya gerek yok.
Toplumun küçümsenmeyecek bir bölümü önyargıyla hareket etmeye, öfkesini dizginleyemez hale gelmeye başladı.
Küçük bir kıvılcımın yangına dönüşeceğini fark edemeyen, sorunu adli bir olay olarak algılayan zihniyet kafasını kumdan çıkarıp çevresine baktığında, boyutlarının Futbol Federasyonu’nun yetki ve hareket alanının dışına taştığını görecektir.

Haberin Devamı

Saygı duyalım da-
İlk günden beri pek çok siyasi şahsiyetin ağzından duyduğumuz “Yargı sürecine saygı duyulmalı” ifadeleri, artık ilkokul çağındaki çocuğun bile ezberlediği klasik, ancak vicdanları rahatlatmaya yetmeyen bir söylemdir.
Saygı göstermesi talep edilenler, karşılığında adaletin de hızla tecelli etmesini ve gerçeklerin ortaya çıkarılmasını istiyor.
Haklarının gasp edildiğine inanan kitleleri ikna etmek ve onlara fotoğrafın bütününü gösterebilmek adına, toplumun geneli üzerinde etkili olacak unsurların vakit geçirmeden seslerini yükseltmeleri gerekiyor.
Kabul edelim ki, süreci sadece federasyon değil, kulüpler, yöneticiler, futbolun paydaşları, savcılık, UEFA ve nihayetinde siyaset kurumu da doğru yönetemedi.
Medya mı?
İşi şarlatanlık boyutuna getiren ve takım gözlüğü ile yorum yapanları dikkate almazsanız, çoğunluğun aynı noktada birleştiğini görebilirsiniz:
“Futbolu kirleten kim ise, cezasını çeksin.”
Lütfen dikkat edelim. Virüs yayılıyor. Yaratacağı ölümcül tahribatı önlemek, düşündüğümüzden daha güç olabilir.
Bir hafta sonra buruk bir şekilde de olsa “futbola yeniden merhaba” demeye hazırlanırken, başlama vuruşu ile birlikte santraya bırakılan bombanın patlaması, kimsenin, ama kimsenin çıkarlarına hizmet etmeyecektir.

Ankara’sı var, ya “gücü”?

Yedi gün sonra lig başlıyor.
Asırlık Ankaragücü’nde belirsizlik, başı boşluk ve tarihi bir kaos yaşanıyor.
Aslında tehlike aylar öncesinden geliyorum demişti.
Muhalefet, Ahmet Gökçek yönetiminin seçildiği genel kurulun iptali için yargıya başvururken, hesapsız kitapsız davranmış ve bir gül bahçesi devralacağı yanılgısına düşmüştü.
“Nasıl olsa görevden ayrılacağız” diye düşenen Gökçek yönetimi, futbolcuların alacaklarını aylardır ödememişti. Kulübün borcu 50 milyon liraya yaklaşmıştı.
Yargı kararıyla başkanlık unvanına kavuşan Cengiz Topel Yıldırım’ın dışında, yaşanan gelişmelerden memnun olan kimse yoktu.
Keza taşın altına elini sokacak yönetici de!
Sorarım size, Ankaragücü’ne reva görülen bu mu?
Kulübün başkanı ve yönetimi kağıt üzerinde kalmış.
Teknik direktörü isyan edip gitmiş.
Paralarını alamayan futbolcular teker teker Ankara’yı terk etmiş.
Kalanların antrenman yapacakları sahaları bile yok.
Lisansların tescil edilip lig vizesi alınması tehlikede.
Yeni transfer söz konusu değil.
Gelirlerin tamamına temlik konmuş, icra takipleri başlatılmış.
Başkan Yıldırım ise “Gerekirse lig maçlarına PAF takımı ile çıkarız” diyor.
Yüzyıllık Ankaragücü’nün düştüğü, düşürüldüğü duruma bakın.
Kavgalar, çıkar savaşları, siyasi rant beklentisi ve hırs uğruna koca bir camianın yüreğine hançer sokanlar acaba şimdi azıcık vicdan azabı çekiyor mu?
Hiç sanmam.
Lakin şundan emin olun.
Bu takım göz göre küme düşerse, bu camia sebep olan hiçbir başkan ve yöneticiyi affetmez.
Tarih de hakeza!