Seksenli yılların ortalarından beri sayısız federasyon genel kurulu, bir o kadar kavga, gürültü ve hukuk savaşı yaşadık.
Görev süresi bitmeden istifaya zorlananlar, mafyanın karıştığı seçimler, silahların gölgesinde yapılan genel kurullar ve siyasi baskı ile bertaraf edilmeye çalışılan federasyon başkanları gördük.
Futbola hükmetmek, hükümeti idare etmekle eş değerdi o günlerde.
Rant büyük, paylaşım zordu...
* * *
Haziran ayı sonunda Türk futbolunda yeni bir seçim var.
3.5 yıldır Futbol Federasyonu Başkanlığını yürüten Mahmut Özgener’in tekrar aday olup olmayacağı henüz belli değil.
Bu yönde alınmış bir karar veya verilmiş bir mesaj yok.
Geçmiş yılların aksine sükûnet ve sessizlik hakim.
Sanki seçim yok ve Özgener bir dönem daha devam edecek.
Ne “adayım” diye çıkan biri var, ne aklından geçirse bile bunu açıkça telaffuz eden!..
Çok değil 6 yıl geriye gidin.
Haluk Ulusoy’u “istemezük” diyenlerin oluşturduğu cephe ile, karşı çıkanların liderlik mücadelesinde en az 3-5 isim konuşuluyor, pazarlıklar adaylar üzerinden yapılıyordu.
* * *
Şimdilerde medya üzerinden sürdürülen değişik bir kampanya gündemde.
Basın İlan Genel Müdürü Mehmet Atalay bugün bir televizyon kanalında, ertesi gün bir gazetenin manşetinde.
Ne için?..
Kurumunu tanıtmak için değil elbette!
Meslektaşlarımız ısrarla soruyor, Atalay ise “Federasyonu yönetmeye talibim” ifadesini kullanamıyor.
Her zamanki gibi lafı Başbakan’a getirip, onun uygun görmesi halinde görevden kaçmayacağını ima ediyor.
Tabii bu arada pek çok kulüple dirsek temasını sürdürüp, nabız yokluyor.
Destek arıyor ve uygun zamanı kolluyor.
Araya giren milletvekili seçimleri ise Atalay’ın yapacağı hamleyi geciktiriyor. Biraz da Özgener’in tavrını bekliyor.
Malum, aday olsa bile siyaseten sahneye çıkacağı için, sandık sonuçlarını görmek ve Başbakan’ın nabzını ölçmek önemli!
* * *
Öte yandan, süper lig kulüplerinin tamamına yakını, alt liglerdekilerin ise çok önemli bir bölümü “Mahmut Özgener gitsin, falanca gelsin” demiyor.
Uzun süredir böyle bir tablo yaşanmadı.
Durumdan memnun olan da var, şikayet eden de.
Lakin Özgener söz konusu olunca, canı en çok yanan bile ya susuyor, ya da destek vermeyi sürdürüyor.
Peki neden?
İnsanlar artık kavga, kaos ve siyasi dayatma istemiyor.
İyi niyetine inanacakları, güvenecekleri bir lider arzuluyor.
Soluduğumuz şu ortam, yıllardır hiçbir federasyon başkanına nasip olmadı.
Bu yüzden, Özgener son sözünü söylemeden önce iyi düşünmeli.
Kararı ne milli takıma, ne özel yaşamına, ne de yorgunluklarına endeksli olmalı.
Onu yakından tanıyan bir gazeteci olarak noktayı ne zaman koyacağını bilmiyorum.
Ancak iyi bildiğim ve emin olduğum konu, Mehmet Atalay Futbol Federasyonu başkanlığı için tek aday olursa, koşullara ve konjonktüre bakılmaksızın karşısına çıkacak isim Mahmut Özgener olacak!
Son noktayı Yıldırım koydu!Fenerbahçe’de sezon boyunca, teknik direktör Aykut Kocaman ile Alex arasında yaşanan sıkıntılar konuşuldu.
Kocaman defalarca Brezilyalı yıldızla sorunu olmadığını dile getirdi.
Alex ise “Ben sadece işimi yapmak istiyorum” deyip tartışmaların dışında kalmaya özen gösterdi.
Sarı-lacivertli ekibin 18. şampiyonluğu sonrası kamuoyu gerçekleri başkan Aziz Yıldırım’dan öğrendi.
İşte süreçte yapılan açıklamalar:
Kocaman: “Alex’le ilgili hiçbir problem söz konusu değil. İnsanla, futbolcuyla uğraşmak benim karakterimde yok.” ( 26.11.2010)
Kocaman: “Kişisel olarak kimseyle takıntım olmaz. Alex her zaman Fenerbahçe’nin içinde olması gereken oyunculardan biridir.” (20.01.2011)
Yıldırım: ‘’Aykut Kocaman’a hataları olduğunda anlattık. Bunları gördü ve kabullendi. Hataları görmek erdemdir. Alex konusunda da konuştuk. Takımdan ayırmanın yanlış olacağını, oynaması gerektiğini ve oynaması halinde güçlü olacağımızı her sohbette söyledik. (26.05.2011)
Diyarbakır’da iyi şeyler de oluyor!Hafta içinde İl Emniyet Müdürlüğü’nün davetlisi olarak Diyarbakır’a gittik.
Orada bulunma nedenimiz, Valiliğin katkılarıyla düzenlenen “ Toplum destekli polislik ve fair-play dolu hayat projesi” kapsamındaki futbol turnuvasının final maçını izlemekti.
Siyasetin ve iklimin giderek ısıttığı kentte, olağanüstü çabayla gerçekleştirilen bir organizasyona tanıklık ettik.
Projeye ilköğretim okullarından 32 takım katılmıştı.
Amaç Diyarbakır’a göçle gelen ve gelir düzeyi düşük ailelerin çocuklarını karmaşa ortamından uzak tutmak, onlara fair-play ruhunu aşılamaktı.
Parola ise “Yaşamın her evresinde davranış şeklim ile ödüle layık olmalıyım” idi.
Dolayısıyla hedef, fair-play kuralları içinde mücadele etmekti.
Örneğin atılan her gole 6 puan verilirken, faul yaptığı rakibinden özür dileyen futbolcunun takımının hanesine bir puan daha yazılacaktı.
Buna karşın kırmızı karta 6, sarıya 3, faule, hakeme itiraza, takım arkadaşına karşı yanlış davranışlara 1 eksi puan verilecekti.
Sonuçta, tam anlamıyla hedefine ulaşan bir turnuva yaşandı.
Bu arada Vali Mustafa Toprak ve İl Emniyet Müdürü Mustafa Sağlam ile sohbet ederken, bir başka önemli projenin varlığından haberdar olduk.
Kentin terör olaylarıyla ünlenen Bağlar ilçesindeki eylemler sırasında ön saflara sürülen “taş atan çocukları” tespit eden yetkililer, onları cezalandırmak yerine spora yönlendirmiş.
Yaklaşık 650 çocuk ile 150 polis çocuğu, futbol dışındaki 15 amatör branşta spor yapmaya başlamış ve kentteki kullanılabilir tüm tesisler onların hizmetine sunulmuş.
Toplumsal barışa hizmet etmeye ve ayrımcılığa son vermeye kararlı görünen yerel yöneticilerin bu girişimi, insanların moralini ve ruh sağlığını bozan haberlerin geldiği Diyarbakır’da, aslında alkışlanacak işlerin de yapıldığını görmemizi sağladı.
Yeni ve içten dostluklar edinmemiz cabası.
Onların bu çabalarına, başta Futbol Federasyonu olmak üzere, spor teşkilatı ve sivil toplum kuruluşları katkı sağladığı takdirde, yıllardır adı terörle anılan Diyarbakır’da kazanılanacak daha çok şey olduğu görülecektir.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık...
Hafta içinde İl Emniyet Müdürlüğü’nün davetlisi olarak Diyarbakır’a gittik.
Orada bulunma nedenimiz, Valiliğin katkılarıyla düzenlenen “ Toplum destekli polislik ve fair-play dolu hayat projesi” kapsamındaki futbol turnuvasının final maçını izlemekti.
Siyasetin ve iklimin giderek ısıttığı kentte, olağanüstü çabayla gerçekleştirilen bir organizasyona tanıklık ettik.
Projeye ilköğretim okullarından 32 takım katılmıştı.
Amaç Diyarbakır’a göçle gelen ve gelir düzeyi düşük ailelerin çocuklarını karmaşa ortamından uzak tutmak, onlara fair-play ruhunu aşılamaktı.
Parola ise “Yaşamın her evresinde davranış şeklim ile ödüle layık olmalıyım” idi.
Dolayısıyla hedef, fair-play kuralları içinde mücadele etmekti.
Örneğin atılan her gole 6 puan verilirken, faul yaptığı rakibinden özür dileyen futbolcunun takımının hanesine bir puan daha yazılacaktı.
Buna karşın kırmızı karta 6, sarıya 3, faule, hakeme itiraza, takım arkadaşına karşı yanlış davranışlara 1 eksi puan verilecekti.
Sonuçta, tam anlamıyla hedefine ulaşan bir turnuva yaşandı.
Bu arada Vali Mustafa Toprak ve İl Emniyet Müdürü Mustafa Sağlam ile sohbet ederken, bir başka önemli projenin varlığından haberdar olduk.
Kentin terör olaylarıyla ünlenen Bağlar ilçesindeki eylemler sırasında ön saflara sürülen “taş atan çocukları” tespit eden yetkililer, onları cezalandırmak yerine spora yönlendirmiş.
Yaklaşık 650 çocuk ile 150 polis çocuğu, futbol dışındaki 15 amatör branşta spor yapmaya başlamış ve kentteki kullanılabilir tüm tesisler onların hizmetine sunulmuş.
Toplumsal barışa hizmet etmeye ve ayrımcılığa son vermeye kararlı görünen yerel yöneticilerin bu girişimi, insanların moralini ve ruh sağlığını bozan haberlerin geldiği Diyarbakır’da, aslında alkışlanacak işlerin de yapıldığını görmemizi sağladı.
Yeni ve içten dostluklar edinmemiz cabası.
Onların bu çabalarına, başta Futbol Federasyonu olmak üzere, spor teşkilatı ve sivil toplum kuruluşları katkı sağladığı takdirde, yıllardır adı terörle anılan Diyarbakır’da kazanılanacak daha çok şey olduğu görülecektir.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık...