Tarih 16 Haziran 2009.
Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe Spor Kulübü Futbol Şubesi Sportif Direktörü olmuş.
Başkan Aziz Yıldırım kulübün internet sitesinden şu açıklamayı yapıyor;
“Sportif direktörlük yeni bir sistemdir. Türkiye’de belki de ilk kez biz uygulayacağız. Kendisine yardımcı olmamız şart. Ben ve yönetim kurulundaki arkadaşlarım bu kararı samimi ve ciddi biçimde aldık. Avrupai anlamda yapması gerekenleri bu kulüpte yapacaktır. Umarım üç yıl sonra buraya daha uzun yıllar hizmet edecek yeni bir mukavele imzalar.”
Peki neydi Sportif Direktörün görevi?
“Oyuncu izlemek, transfer görüşmesi yapmak. Transfer bütçesi ve alt yapıyla ilgilenmek. Teknik direktör seçiminde bulunmak. Teknik direktör ile yönetim arasında köprü vazifesi görmek.”
Bu kadarı bile başkanlık sultasının sürdüğü Fenerbahçe kulübü adına devrimdi.
Kocaman’ın eşofmanlarını dolaba kaldırıp, yeni görev tanımı içinde özgürce çalışılıp çalışamayacağı konusunda herkesin kafasında soru işaretleri vardı.
Acaba Yıldırım kendisini rahat bırakacak mıydı?
Daum ile ilişkileri nasıl olacaktı?
Yetkileri kağıt üzerinde mi kalacak, yoksa sistemin gereği mi yapılacaktı?
Bir yılda gördük ki, Kocaman’dan rahatsızlık duyan tek kişi çıktı Fenerbahçe kulübünde.
O da Daum!
En büyük hatasının Kocaman’ın yeni görevini onaylamak olduğunu söyledi.
Yerine oynadığını, gelecek teknik adamları da rahat bırakmayacağını ileri sürdü.
Ne yapmış olabilirdi Kocaman?
Ya Daum’un görev alanına tecavüz etmiş, ya onu yönetime ispiyonlamış, ya kadro seçimine müdahale etmiş, ya da futbolcuları ayaklandırmıştı.
İlkeli ve karakterli bir insan olan Kocaman’ın, Daum’u bu kadar rahatsız edeceğine ihtimal vermiyorum.
Bravo Şenol Güneş’e
Başbakan’ın “Dolmabahçe Açılım” toplantısında başına gelenlerden sonra, Şenol Güneş’i bir kez daha takdir ettim.
Adı davetliler listesinde yazılı olmadığı için kapıdan dönmesini medyaya malzeme yaptırmayan ve sorumluluğu üstlenen kaç teknik adam çıkar bu memlekette bilmiyorum.
Güneş bunu yaptı.
Tıpkı A milli takım teknik direktörlüğü döneminde saç stilini, giydiği ceketi ve tarzını eleştirenlerle muhatap olmadığı gibi, bu tatsızlığın da polemik konusu edilmesine izin vermedi.
Geçen sezon yaptığımız söyleşide şöyle demişti deneyimli teknik adam;
“Çok uğraştılar, ancak Güneş’i batıramadılar.”
Vıcık vıcık ilişkilere girmediği için dışlanmaya çalışılan, doğrularından taviz vermediği için “kendilerinden sayılmayan”, basamakları teker teker tırmanırken kıskanılan bir teknik adam olmak kolay değil.
Sonuç?
Batırdıklarını düşündükleri Güneş dikdik ayakta.
Üstelik daha parlak ve sevmeyenlerinin bile saygı duymak zorunda kaldığı bir insan olarak duruyor karşımızda!
Bıçakcı da bunu söylerse!
Perşembe günü Sabah gazetesinde eski Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakcı ile yapılan sohbetin çarpıcı bölümleri yer aldı.
Almanya’daki şike soruşturması, Türkiye’deki uzantıları ve Futbol Federasyonu’nun tavrıyla ilgili düşüncelerini paylaşan Bıçakcı’nın söylemlerinden çıkan “ana fikir” ise, sayfanın manşetine taşındı;
“TFF topu taca attı.”
Bıçakcı benzer olaylarda UEFA’nın kanaat ile karar verip gereğini yaptığını söylerken, Türkiye Futbol Federasyonu’nun bu olayda sorumluluğu adli makamlara devretmesini eleştiriyor, federasyon kurullarının yetkilerini anımsatıyordu.
Oysa bir kaç yıl önce Türkiye’nin ilk şike skandalı patladığında, futbolun patronu olarak aynı Bıçakcı’nın neler yapıp yapamadığı ortadaydı.
Dönemin federasyon başkanı, Gökdeniz Karadeniz’in de adının karıştığı bahis davasında verilen komik cezaları, Kayserispor’u on dakikada nasıl akladığını, otel odalarına çantayla getirilen yüz binlerce euroyu, bazı yöneticiler ve kulüplere tanınan ayrıcalığı(!) garip biçimde hatırlamıyordu.
Bugün federasyona “kanaate dayanarak ceza verin” diye tavsiyede bulunan Bıçakcı, elinde kapı gibi deliller ve belgeler olmasına karşın baş şikeciye sadece 6 ay ceza kesip milli formayı teslim ettiğini de unutmuştu!
Haa, sayın Bıçakcı rahmetli Hasan Doğan’ın federasyon içindeki gücünü ileri sürüp “Davul bende tokmak başkasındaydı” savunması yapıyorsa, o zaman da sorarlar;
“Niçin istifaya zorlanmayı beklediniz de, aynı gün görevi bırakmadınız?”
İşin başında iken şike ve bahis davasına adı karışanları ömür boyu futboldan men edemez, bir kente karşı üstlendiğiniz misyonu kenara bırakıp suçlulara hak ettikleri cezaları veremezseniz, yıllar sonra fikir beyan etmeye kalktığınızda, kusura bakmayın da, inandırıcı olamazsınız.
MHK’ye makyaj!
Bazı meslektaşlarımız Merkez Hakem Kurulu konusunda epey hassas.
Onları iyi anlıyorum!
Keşke bu hassasiyeti federasyon da gösterebilse.
Bir kurul başarılı olduğunu düşünüyorsanız ne yaparsınız?
Eleştirilere kulak tıkar aynen yola devam edersiniz.
Geçen yıl MHK’nin üç üyesini değiştiren federasyon, yeni sezon öncesi benzer bir operasyon daha yapacak.
Ali çıkacak, Veli girecek!
Niye? Yoksa MHK başarısız mı?
Yok canım, azıcık makyaj lazım.
Biraz allık, biraz pudra.
Beylere yakışır vallahi!