Kırmızı ışıkta geçmenin cezası 5 bin lira olsa, bu karara en çok kimler tepki gösterir? Kuralları ihlal etmeyi adet haline getirmiş, trafik anarşistleri. Başkasının hakkına saygı göstermeyen magandalar. Veya insan yaşamını gaz ve fren pedalı arasına sıkıştıran ruh hastaları.
Bu durum şahsen beni ilgilendirmez.
Kırmızıda duruyor, yeşilde geçiyor ve insan hayatına değer veriyorsam, kime ne cezanın kaç paraya yükseltildiğinden.
Peki, şike ve teşvik suçlarına verilen küme düşürme cezasının kaldırılmasını istemek?
Futbol ekonomisini kurtarmak, kulüplerin kapanmasını önlemek, yayıncı kuruluşun iflasına engel olmak söylemleri, işin ahlaki boyutundan çok duygusal yönüne değer verenlerin görüşüdür.
Ortada işlendiğine inanılan bir suç var ki, küme düşme cezası kaldırılsın isteniyor.
Birileri yargıya intikal eden davanın sonuçlarından çekiniyor ki, talimat değişikliği gündeme getiriliyor.
Futbolun ve siyasetin belirleyici unsurları baş başa vermiş, bu ayıbın üzerini kapatmaya çalışıyor.
* * *
Bugüne kadar herhangi yalanlama gelmediğine göre Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım küme düşmenin kaldırılmasına karşı. Metris’ten avukatları aracılığı ile her fırsatta talimat değiştirilsin diyen asbaşkanına koyduğu tavır bu yönde.
Haksız değil Aziz başkan.
Küme düşmenin kalkmasını savunmak, 14 Şubat’taki ilk duruşmada savunma yapmamak anlamına geleceğinden, Yıldırım’ın önceliği işlediği iddia edilen suçlardan arınmak olacak elbette.
Başkanın mesajından sonra Fenerbahçe taraftarının tepkisi de dikkat çekiciydi. Yaşanacak olumsuzluklardan belki de en çok etkilenecek olan bu geniş kitle, 58. maddenin değiştirilmesine karşı çıktı.
Haksız değil taraftar.
Onlar da çok iyi biliyor ki, amaç kümede kalmak değil, süreçten aklanmış bir şekilde çıkabilmek.
“Fenerbahçe düşmekten korkmamaktadır. Fenerbahçe taraftarı onursuzluktan, lekeli olarak bu ligde bulunmaktan korkmaktadır” ifadeleri, şike ve teşvik soruşturması boyunca camiadan yükselen en anlamlı haykırıştır.
Ne ilginç değil mi?
Birileri Türk futbolunun geleceğini tehlikeye atıp günü kurtarmaya çalışırken, hiçbir suçu ve sorumluluğu bulunmadığı halde 3 Temmuz’dan bu yana travmaların büyüğünü yaşayan sarı-lacivertli taraftar, pek çoğundan daha omurgalı bir duruş sergiliyor.
* * *
Galatasaray ilk günden bu yana şike konusunda taviz vermeyen ve çizgisini değiştirmeyen tek kulüp.
Olağanüstü genel kurul kararından sonra Futbol Federasyonu’nu ağır biçimde eleştirip “yetersiz” olarak suçlaması yeni bir disiplin soruşturmasına yol açar mı bilinmez ama, hazırlanan senaryonun içinde yer almayacağını beyan etmesi, bir anlamda Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe taraftarıyla aynı çizgide bulunduğunu gösteriyor.
Kadere bakın.
İki ezeli ve ebedi camia bu kez, hem de sonuçları çok farklı yaptırımlar doğuracak bir konuda benzer düşünceleri paylaşıyor.
Ne dersiniz?
Belki de “büyüklük” kelimesinin sözlükte karşılığı bulunmayan mecazi anlamlarından biri budur!
Samimiyet sınavı
26 Ocak, Türk futbolunun tarihi sınavlarından birini daha vereceği en kritik gün.
Şike ve teşvik soruşturmasına adı karışan kulüplerin küme düşmekten kurtulmasının yolunu açmak için bulunan formül, “Bu iş bitti. Küme düşme kalktı” beklentisi içinde olanları yanıltabilir.
Olağanüstü genel kurul çağrısının kulüplerden gelmesini beklemeden yeni bir misyon üstlenmeye çalışan Futbol Federasyonu, kuşkusuz elini rahatlatacak bir karar bekliyor.
Ancak unutulmasın ki, bu formüle karşı çıkan pekçok kulüp var. Galatasaray ilk sırada. Orduspor’un tavrı belli. Trabzonspor’un bu kervana katılması çok doğal. Düşme hattında bulunan üç kulübün de kararı önemli.
Ya soruşturmada adı geçen diğerleri?
Madem Kulüpler Birliği Başkan vekili “olağanüstü genel kurul kararı alınmasını biz istemedik” açıklaması yapıyor, savcılık iddianamesi ve Etik Kurulu raporunda anılan kulüpler masum oldukları tezinden yola çıkarak öneriye hayır diyebilmeli.
O güne kadar köprünün altından çok sular akacak.
En önemlisi o genel kurulda oylama nasıl yapılacak?
Futbol kamuoyunun bu samimiyet sınavına tanıklık ederken, zarfların içine sıkıştırılan pusulaları değil, havaya kalkan elleri görmesi şart!
Tabii dillere dolanan “temiz futbol” söylemleri bir kandırmaca değilse!
Mutlu yıllar Türkiye...
İbrahim Akın’ın suçu ne?
Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, karizmatik ve sakin duruşuna karşın konuşmayı seven bir yönetici.
Pek çok kez “Yanlış anlaşıldım”, “Aslında onu söylemek istemedim”, “Nereden çıkıyor bu haberler” dese de yalanlamadığı ilginç bir açıklaması var.
Aydınlar, 6 aya yakın ceza evinde kaldıktan sonra özgürlüğüne kavuşan İbrahim Akın’ın futbol oynamasına izin vermeyeceğini söyledi. Oysa İbrahim, Gaziantepspor’a imza atmak üzereydi.
Önce tahliye edilmiş, ardından mahkeme seyirden men cezasını kaldırmış, son olarak da Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu tedbir uygulamasına son vermişti.
Yani hukuken İbrahim Akın’ın yeniden futbol oynamasının önünde hiçbir engel kalmamıştı.
Başkan Aydınlar’a sorduk;
“İbrahim konusunda sözünüzün arkasında mısınız?
Yanıtı kısa ve netti;
“Kesinlikle izin vermem. Etik değil.”
Hani kıt talimat bilgimizle ahkam kesmeyelim diye, işin uzmanı farklı hukukçulara danıştık.
Hepsinin görüşü aynı oldu;
“Futbol hukukunda temel kurallardan biri, futbolcunun oynama özgürlüğünün sağlanmasıdır. Talimatlara göre İbrahim Akın’a lisans verilmesine engel hiçbir hüküm yoktur.”
Ya işin Etik boyutu?
Yanıtını bir başka soru ile biz verelim;
“Sayın Aydınlar gerçekten futbol etiğine bu denli önem veriyor, talimatları görmezden gelecek kadar ahlaki değerleri ön plana çıkarıyorsa, dava dosyasında adı geçen kulüpler niçin hâlâ bu ligde mücadele ediyor?..”