Belliki ilk maçtaki gollü beraberlik, Gençlerbirliğili futbolcuları rövanşı oynamadan finalist yapmış. İstek yok, heyecan yok, mücadele yok. Tur sanki çantada keklik. Sadece onlar mı? Teknik direktör Zumdick’in oyuncu tercihlerine de yansımıştı bu rahatlık.
Futbolun acıması yok. Böyle bir yanılgıya düşer ve rakibini önemsemezsen, önüne konan ağır faturayı da ödemek zorunda kalırsın. İstanbul Büyükşehir Belediyespor gibi işini iyi yapan, disiplinli ve ne istediğini bilen bir takım karşısında başkent ekibi uzun yıllar unutamayacağı bir ders aldı kuşkusuz.
Oysa Belediyespor’un yapacağı belliydi. Ya kazanacak, ya da ilk maçtakinden farklı bir beraberliğe razı olacaktı. Bunu bilmesine rağmen savunmada rakibine hiç bir önlem almayan, Holosko, Tum ve İbrahim Akın gibi etkili hücumcuları kontrol edemeyen Gençlerbirliği 25. dakikada kalesinde üç gol görünce, teslim bayrağını da çekmek zorunda kaldı. Kırmızı-siyahlılar oyunun hiç bir bölümünde gerçek kimliğini sahaya yansıtamadı. Ne savunmada ne hücumda düşündüklerini yapamadı.
Başkent ekibi peşi sıra gelen gollerin şokunu yaşarken, Belediyespor işi garantiye almasına karşın disiplini elden bırakmadan, ilk dakikadaki istekli görüntüsünü maçın geneline yaydı ve hedefini ne kadar çok arzuladığını gösterdi. Her atağında daha fazlasını yapmaya çalıştı. İkinci yarıda doğal olarak oyunu rölantiye alsa da, farklı artıracak pozisyonlar üretmeyi bildi.
Maçtan önce birileri çıkıp “Bu iş ilk 25 dakikada biter” dese, Gençlerbirliği adına finale yazdıranlar çoğunlukta olurdu. Lakin bir kez daha gördük, futbol kağıt üzerinde değil, sahada oynanıyor.