Lafı gevelemeyeceğim. Futbol Federasyonu, iki maçın VAR kayıtlarını açıklayarak hakemliğin yatak odasına girdi.
Kendini kurtarmak adına olup bitene ses çıkaramayan Merkez Hakem Kurulu da suça ortaklık etti.
Kimse masal anlatmasın. Bu, “İlk ve son imiş. Çocuk oyuncağı değilmiş.”
Kusura bakmayın; berbat bir yol açtınız. Ya IFAB’a ne hesap vereceksiniz. Acaba bu yüzden mi son dediniz. Şeffaflık hikayesine inanacaklar mı? Yoksa “amacımız eğitim vermekti” mi diyeceksiniz? Çark etmenin böylesini de görmemiştim doğrusu.
Çıkın “hata yaptık, sonuçlarının böyle olacağını hesaplayamadık” deyin bari. Daha inandırıcı olur.
Onu bunu bilmem; kararı veren ve uygulayanlar akıl tutulması yaşamış olmalı. Ses kayıtlarının dinlenmesinin şartları belli. Federasyon başkanı veya MHK başkanı isterse değerlendirir. Onlar da öğrendiklerini gizli tutmak zorunda. Hakemi hatalı mı buldunuz, kesersiniz cezasını olur biter. Başarılı ise ödüllendirirsiniz.
İşiniz bitti mi?
Sahi; bu konuşmalarda “yüz kızartıcı suç, ahlaka aykırı davranış, maç satma, bahis oynama” gibi etik dışı şeyler mi vardı? Neyi ifşa ettiniz şimdi? Buradan çıkaracağımız öğreti ne? Dahası vicdanınız rahat mı?
O gün TFF sitesi kilitlenmişti. “Mahrem konuşmaları” merak eden milyonlarca insan “tıklama” rekoru kırmıştı. Ve sonuçta üç hakem kurtlar sofrasına meze edildi.
Bazı kulüplerin gazı alındı, gazete manşetleri şenlendi, yorumcular bayram etti.
Sayın Mehmet Büyükekşi ve sayın Sabri Çelik; Türk hakemliğine öyle bir delik açtınız ki. Kimsenin kimseye güveni kalmadı. En doğru tespitiniz şu; “Hakem kolay yetişmiyor.” Ama daha kolayı, hakemi harcamak galiba.
Ankara’da yaşayanlar bilir; Ulus’ta, kale içinde, Çıkrıkçılar yokuşunda emektar yorgancı ustaları vardır. Tümü bir araya gelse, bu yamaya dikiş atamaz artık. Geçmiş olsun.
Vah yapay zeka vahhh!
Merkez Hakem Kurulu’nun UEFA’ya bildirdiği FIFA listesinde yedi isim var. Bunların ikisi yeni. Daha kokart takmadan cezalı duruma düştüler.
Halil Umut Meler, Ali Palabıyık, Arda Kardeşler, Abdülkadir Bitigen, Yaşar Kemal Uğurlu, Atilla Karaoğlan ve Erkan Özdamar. Karaoğlan ve Özdamar haftaya UEFA eğitimine gidecekler.
Ama Türkiye’de maç alamayacaklar.
FIFA kokartı ülkenin en üst düzey seviyede hakemi unvanı demek. En zor maçları yönetecek, en stresli mücadelenin altından kalkacak deneyim demek.
Ya bizde? O kokartın en kolay verildiği Avrupa ülkesi olduğumuz kesin. Hem zamanında kokart takan hakemleri kolay harcıyoruz, hem yerine ikame edeceğimiz isimleri kriterlere uymasa da yazıyoruz.
Neden? Hakem alt yapımız çok zayıf. Aday sayısı az. Başta yabancı dil olmak üzere, fiziksel testler ve performansa bakarsak, liste kısıtlı.
Yarın çok önemli bir derbi var. Hakemi yine Halil Umut Meler. Eskiden Cüneyt Çakır koşardı bu tip zor maçlara. Şimdi Meler. İkinci ismi bulamıyorsunuz bile. Onu da çok övündüğünüz “yapay zeka” mı atadı, yoksa gerçek akıl mı?
Bu yapay zeka işinden şüphe etmeye başladım. Kafasına göre takılıyor mübarek... İnsan psikolojisinden hiç anlamıyor!
Hakemliğin iki büyük travması
Türk hakemliği bir yıldan kısa süre içinde iki büyük travma yaşadı.
İlki 8 Mart hakem operasyonu. Camiayı ortadan ikiyi böldü. Tarih, o günlerde neler yaşandığını yazacaktır elbette.
İkincisi 3 Ocak VAR operasyonu. Açtığı yaraların izleri her zaman anımsanacak. Kimlerin parmağı olduğu da hakeza.
Ortak yanları ise oyunun en güçsüz halkası hakemleri hedef göstermesi.
Kurban arıyorsan burnun dibinde, kelle isteniyorsa yanı başında.
Kulüplerin isteklerini emir olarak algılayan, hakemler arasındaki çekişmeye önlem almak yerine onları birbirine kırdıran, parayı veriyorsak düdüğü çalarız diyen, federasyon yönetimine seçilmesine karşın kulüp formasını sırtından çıkarmayan zihniyet, Haziran’dan sonrasını görebilir mi bilemem. Fakat şu 11 ayda tanık olduklarımız,asla unutulmaz.
Hayır demesini bilmek
“Hayır demesini bilmezsen gücünü yitirirsin. Hayır demesini öğrenmezsen ‘evetler’ görevin olur ve anlamını yitirir.” - Doğan Cüceloğlu