Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım geçen sene Şubat ayında şöyle bir kehanette bulunmuştu:
“Fenerbahçe üç yıl üst üste şampiyon olacak.”
Kuşkusuz Aziz Yıldırım camiayı ve takımını motive etmek istemiş, futbolcularına duyduğu güven nedeniyle hedefini keskin çizgilerle belirlemekten çekinmemişti.
Sonra ne oldu?..
Daha ilk sezonda Yıldırım’ın sözü yerde kaldı.
Unutmadan... Yıldırım o gün bir konuya daha dikkat çekmişti:
“Naklen yayın gelirlerindeki artış özellikle Anadolu takımlarına büyük katkı yapacak. Yayın gelirleri ve reklamlar, Anadolu’yu fakirlikten kurtardı. Çok iyi takımlar var. Onlardan da bir gün mutlaka şampiyon çıkacak!”
Öngörüleri kuvvetli olan deneyimli başkan bu kez yanılmadı!
Sözlerinin üzerinden üç ay geçmeden Bursaspor şampiyonluğunu ilan etti.
Gelelim bugüne.
Adnan Polat ile yollarını ayırdıktan sonra Galatasaray kulübü başkanlığına aday olan Mehmet Helvacı’ya kulak verelim şimdi de:
“Önümüzdeki 6 sene içinde 4 kez şampiyon olacağız. Türkiye’ye Avrupa’dan 3. kupayı da Galatasaray getirecek.”
Helvacı’nın seçim atmosferindeki heyecanını anlamak mümkün.
Lakin Aziz Yıldırım’a bile parmak ısırtacak bu sözlerin sahibi, henüz Galatasaray kulübü başkanı unvanını almış değil.
Ortada kazanılmış bir seçim, belirlenmiş bir bütçe, yeniden oluşturulmuş bir takım ve tercih edilmiş bir teknik direktör de yok.
Kabul, iddialı açıklamalar taraftarın hoşuna gider. İncinmiş gururlarını okşar.
Özellikle kötü geçen bir sezonun ardından takımını çok daha iyi yerlerde görmek, geçmişteki müthiş başarıların tekrarlanmasını istemek, onların en doğal hakkıdır.
Şundan emin olun. Bu iddialı sözler sonrası Galatasaray tribünlerinin gönlündeki başkan Helvacı’dır!
Taa ki diğer aday Ünal Aysal veya yarışa katılacak bir başka isim daha fazlasını vaad edene dek.
Örneğin, “6 sene içinde 4 lig, 2 Türkiye, 3 Avrupa kupası getireceğiz” diyecek bir babayiğit çıkana kadar!
Plan, proje, kurumsallık, denk bütçe, tesisleşme kimin umurunda?
Nasıl olsa hesap soracak, “İyi de başkan, sözünü tutamadın. Şimdi ne olacak?” diyecek kimseler yok.
Öyleyse devam, reklam kokan söylemlere...

Haberin Devamı

Kaptan deyip geçmeyin...
Samimi söylüyorum, işin çivisi çıktı.
Bu kadar kolay olmamalı kaptanlık bandını taşımak.
Azıcık yıldızın mı parladı? Al sana kaptanlık.
Attığın gollerle takımını mı sırtladın? Hadi seneye kaptan sensin.
Geçen yıl Galatasaray düştü aynı hataya.
Arda Turan gibi gencecik bir çocuğa yüklediler sorumluluğu, sonuç ortada.
Benzer yanlışı Trabzonspor yaptı, Umut Bulut’a kaptanlık bandını taktı. Eski Umut’tan eser yok.
Şimdi Burak Yılmaz’ın adı gündemde.
Takım şampiyon olursa yönetim genç golcüyü onore edecekmiş.
Kaptanlık tecrübe ister. Lider olmayı gerektirir. Ağabeylik, ağırbaşlılık şarttır.
İşte geçen haftaki Trabzonspor- Bursaspor maçı?
Eğer seneye kalırsa, Trabzonspor takımının lideri de, kaptanı da, patronu da Selçuk İnan’dır.
Dikkatli gözlerden kaçmadı.
Jaja sahada yürümeye başladığında ne yaptı Selçuk?
Yedek kulübesine doğru “Çıkarın şu adamı” diye bağırdı, iki dakika sonra teknik direktörü Brezilyalıyı kenara alıp Ceyhun’u oyuna sürdü.
Umut yapabildi mi bunu? Ya da yarın kaptanlık bandını takacağı söylenen Burak yapabilecek mi bu çıkışı?
Asla.
Türk futbolundan ne kaptanlar gelip geçti.
Baba Hakkı’yı, Ziya Şengül’ü, Turgay Şeren’i, Metin Oktay’ı, Şenol Güneş’i, Cüneyt Tanman’ı, Fatih Terim’i ve diğer efsaneleri bir tutabilir misiniz günümüzün çömezleriyle?
Yapmayın tanrı aşkına.
Antrenmanda, kampta, maçta, soyunma odasında, çıkış tünelinde, kürsüde... Takımın olduğu her yerde kaptan gibi kaptan gerek.
Dolayısıyla unvan, bu kadar basitleştirilip önemsizleştirilmemeli.

Haberin Devamı

Hakem, hakemi satar mı?
Başta Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ve MHK Başkanı Oğuz Sarvan olmak üzere, bundan sonra kimse çıkıp da Türk hakemliği hakkında iyi şeyler söylemeye kalkmasın.
Çünkü bu camia gerçekten bitmiş. Hakemlik müessesesi iflas etmiş.
Kin, nefret, kıskançlık, birbirinin kuyusunu kazma....
Aklınıza hangi senaryo geliyorsa doğrudur, böyle biline.
İşte son örnek.
Fenerbahçe- Gaziantepspor maçında Niang’ın düşürüldüğü pozisyonda hakemler arasındaki telsiz görüşmesi medyaya yansıdı.
Efendim, yardımcısı hakem Hüseyin Göçek’i “penaltı, penaltı” diye uyarmış da, Göçek duymamış veya duymazdan gelmiş.
Kaynak sağlam. Haber doğru.
Pekiii, sadece sahadaki 4 hakemin duyabileceği bu diyalog, nasıl oluyor da beşinci, altıncı kişilere ulaşabiliyor?
İçlerinden biri Göçek’i resmen satıyor!
Kusura bakmayın, ağır filan olmadı. Yapılan işin başka hiçbir karşılığı yok:
Arkadaşını satmak!
Soruyoruz neden?
Gayet basit.
Hüseyin Göçek yönetimi yüzünden kötü not aldı ya.
Onunla birlikte canı yanan yardımcılarından biri veya ikisi, kendilerini kurtarmak için o telsiz konuşmalarını dışarıya sızdırdı.
Maksat temize çıkmak.
Amaç, masum olduğunu bir yerlere duyurup, son beş haftada maç alarak klasmanda kalabilmek.
Ayıptır, ayıp.
Sayın Özgener de, Sayın Oğuz Sarvan da suçluyu başka yerlerde aramaya kalkmasın.
Bugün Türk hakemliği bu noktaya geldi ise, önce Sarvan MHK’sinin ardında ısrarla durup onları kollamaya çalışan federasyon başkanı sorumludur.
Sonra da bunca desteğe rağmen adalet, insaf ve vicdan duygularını birbirine karıştıran Y’si gitmiş O’su kalmış O.Y. biraderler...
İşte bu O.Y. biraderler, hakemliğin kuyusunu kazmakla kalmadı en büyük ihaneti, kayıtsız şartsız yanlarında durmaya çalışan Mahmut Özgener’e etti.
Durum tüm çıplaklığı ile ortada.
Ne para-pul, ne ithal eğitimci, ne torpilli gözlemci notları...
İçinde sevgi, saygı, arkadaşlık, dostluk gibi kavramları barındırmayan bir camiadan başka ne beklenirdi ki?
Fazla söze gerek yok, tek kelime ile rezalet!