11 Haziran'da Futbol Federasyonu başkan adaylığını açıklayan Mehmet Ali Aydınlar, 20 gün sonra başına gelecekleri bilse, aynı ateşten gömleği yine giyer miydi? Hiç sanmam.
Ya adaylığını resmen açıklayan ve ardından Aydınlar lehine çekilen Göksel Gümüşdağ? Mümkün değil.
Peki, sürekli nabız yoklayan Mehmet Atalay? Asla.
Bu durum size de garip gelmiyor mu?
Fenerbahçe ile ilgili infazı yapmak için hasta derecede Fenerbahçeli olduğu bilinen birinin Federasyon Başkanı olarak göreve gelmesi çok mu normal? Gümüşdağ'ın çekilmesi ve Atalay'ın medya ziyaretlerini bıçak gibi kesmesi nasıl normal değilse, bu da değil elbette!
Küçük bir anekdot;
Aydınlar göreve talip olduktan sonra ekibini oluşturmak için kolları sıvar.
Mahmut Özgener federasyonunda 3.5 yıl hizmet veren bir yöneticiye "Yola beraber devam edeceğiz" der.
O yönetici pek gönüllü değildir. "Başkanım ben de biraz dinleneyim" karşılığını verir.
Aydınlar kararlıdır. "Olmaz. Yolumuz uzun. Hem bir gün Fenerbahçe'de de birlikte çalışacağız" sözleriyle direnişe karşı son noktayı koyar.
Yıldırım biliyordu!
Bazı insanların hoşuna gitmeyeceğini bildiğim bu diyaloğu neden anlatıyorum?
Gayet açık.
Aydınlar'ın, orta vadeli önemli hedeflerinin arasında Fenerbahçe Kulübü başkanlığı olduğunu bilmeyen yok.
Şike ve teşvik soruşturması patlak vermese, belki bir dönem sonra kulübün yönetimine talip olacak, iş yaşamındaki başarısı ve futboldaki deneyimlerini harmanlayıp, Aziz Yıldırım'a "hodri meydan" diyecekti.
İhale Aydınlar'a kaldı
Kısa sürede kimsenin hayal edemeyeceği gelişmeler yaşandı.
Sarı-lacivertli kulüp başkanı ve yöneticilerinin şike soruşturmasının göbeğine yerleştirildiği süreçte Fenerbahçe ile ilgili en ağır kararları almak, Mehmet Ali Aydınlar'a düştü. Bir başka ifadeyle ihale ona kaldı.
Bu kez Fenerbahçe Kulübü'nün ve taraftarının hedefinde Fenerbahçeli Aydınlar vardı.
Şampiyonlar Ligi operasyonunda UEFA ile işbirliği yapmakla suçlanan Federasyon Başkanı, Fenerbahçe'nin ligdeki kaderi ile ilgili kararı sezon sonuna bırakarak, bir nebze de olsa camianın öfkesini dindirmeye çalıştı.
O gün geldiğinde ne olacak, hep birlikte göreceğiz.
Şundan eminim. Yaklaşık 3 aydır canı en çok yanan, Fenerbahçe'nin durumuna en çok üzülen insanların arasında Mehmet Ali Aydınlar vardır.
Hiçbir Fenerbahçeli Aydınlar'ın yerinde olmak istemezdi.
Gönlünde yatanların gerçeğe dönüşemeyeceği korkusundan değil.
Üzüntüsü, gönül verdiği renklerden bu kadar kısa sürede kopma noktasına gelmesindendir kuşkusuz.
Aydınlar'ın federasyon başkanlığı için adaylığını açıkladığı günden bu yana, tanık olduğumuz hiçbir şeyin rastlantı olmadığını düşünüyorum.
Zamanı gelip tablonun tamamını gördüğümüzde, haksızlığa uğradığını söyleyenlerin Fenerbahçe Kulübü, Aziz Yıldırım, Mehmet Ali Aydınlar ve sarı-lacivertli camia ile sınırlı kalmamasından endişe ediyorum.
Umarım, bilmeyerek de olsa Aydınlar'ın misyonu bu değildir.
Ve yine umarım, haksız çıkanlar, bizim gibi şeytanın avukatlığına soyunanlar olur!..
Güneş, Tolga ve Onur
Tolga ve Onur.
Neden olmasın?
Trabzonspor'un Şampiyonlar Ligi ilk deneyiminde İnter'i deplasmanda yenmesi gruptaki tüm hesapları değiştirdi.
Gerçekçi olalım, İnter maçı öncesi Trabzonspor'un bir üst tura çıkma olasılığı yüzde 15 görünürken, şimdi yüzde 60'ın üzerine yükseldi.
İçeride Lille ve CSKA ile oynayacağı maçlardan 4 puanla ayrılması, bu oranı "kesinleşmiş" verilere çevirebilir.
Bu iki maçta en önemli görev taraftarın.
İnter sınavında Avrupa'nın değişik yerlerinden gelen ve stattaki 30 bin İtalyanı susturan o coşku Avni Aker atmosferine taşınırsa, Trabzonspor iki maça da bir adım önde başlar.
Önce kenti aşıp ülke geneline yayılan, sonra ülke sınırlarından taşan bu sevgi ve destek, bordo-mavili takımın en önemli motivasyonu olacak kuşkusuz.
Yürekten söylüyorum. Giuseppe Meazza Stadı'ndan gururla ayrılan 2 bini aşkın taraftar Trabzonspor gerçeğinin aynasıdır.
Öyleyse, neden fazlası olmasın?