Türkiye beş ayı aşkın süredir bu iddianameyi merak ediyordu. Hangi başkan ve yönetici şike yapmakla suçlanmış, kim kime teşvik vermiş, hangi maçlar manipüle edilmiş gibi pek çok sorunun yanıtı dün itibarıyla karşılığını buldu.
Özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk’in uzun mesai sonrası hazırladığı iddianame artık mahkemede.
Soruşturma üzerindeki gizlilik kararının kalkmasıyla birlikte müşteki pozisyonundaki Futbol Federasyonu’nun da yeni bir yol haritası çizmesinin vakti geldi. Başkan Mehmet Ali Aydınlar her ne kadar şike ve teşvik konusundaki yaptırımların sezon sonunda değerlendirileceğini açıklamış olsa da, bugünden itibaren temiz futbol adına kararın gözden geçirilmesi kaçınılmaz oldu.
Neydi federasyonun erteleme gerekçesi?
Soruşturma üzerindeki gizlilik kararı.
Artık bu engel de ortadan kalktı.
Federasyon yarından itibaren tutuklu bulunan şahısların ifadelerini alabilir. Görevlendireceği hukukçular gerekirse onları cezaevinde ziyaret edip suçlamalarla ilgili savunmalarını isteyebilir. Veya avukatları aracılığı ile aynı işlemi gerçekleştirebilir.
Başkan Aydınlar, Etik Kurulu’nu ikinci kez toplayıp sürecin hızlandırılmasını sağlayabilir. Mahkeme bile duruşma gününü belirlediğine göre, Futbol Federasyonu’nun kamuoyunun beklentilerine duyarsız kalması düşünülemez.
Nedir beklentiler? Şike ve teşvike karışan kulüp, yönetici ve futbolcunun cezalandırılması. Talimatlar ne emrediyorsa yerine getirilmesi.
Diyeceksiniz ki “Yargı kararını vermeden federasyon tek başına kurum ve kişileri suçlu ilan edemez”.
Ancak unutmayalım, adli yargı ile futbol yargısı farklıdır. Tıpkı yaptırımları ve cezaları gibi.
İddianamenin tamamı internet sitelerinde. Açın bakın. Suçlamaların bir tanesi bile doğru olsa, şu anda en az 6 takımın küme düşürülmesi, en az 20 yöneticinin ömür boyu futboldan men edilmesi gerekir.
Kabul edelim, dün itibarıyla en güç konumda olan Futbol Federasyonu’dur.
Lakin dibe vuran Türk futbolunun tekrar ayağa kalkabilmesi için, birilerinin acı reçeteyi yazıp hastaya ilacı içirmesinin vakti geldi.
Peki nasıl olacak bu iş?
Anlaşılan o ki, federasyon kulüplerle ilgili kararını sezon sonuna bırakacak. Şahıslarla ilgili yaptırımları ise en kısa sürede devreye sokacak.
Yani falanca kulübün başkanı ömür boyu men cezası alacak, takımı ligde mücadele etmeye devam edecek.
Böyle bir lig düşünebiliyor musunuz? Ben gözümün önüne bile getiremiyorum.
Para, marka değeri, prestij gibi söylemlerin ardına sığınmak, bu işten ekmek yiyen ve temiz kalabilen insanlara yapılacak en büyük haksızlıktır.
Bırakalım artık üç maymunu oynamayı da, gerçeklerle yüzleşip Türk futbolunu bu fırtınadan kurtarmaya gayret edelim. Aksi takdirde hepimiz aynı gemide batacağız.
Ahh o aile fotoğrafı
2008 Aralık ayının son günleriydi. Sabri Çelik, Muhittin Boşat ve Ali Aydın eski Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’un davetlisi olarak katıldıkları akşam yemeği sonrası Mahmut Özgener federasyonunun hedefi haline gelmiş ve camiadan aforoz edilmişlerdi. Dönemin Gözlemci ve Temsilciler Kurulu Başkanı Kemal Dinçer ise daha sert bir tavır koyarak, “Oradaki insanlarla aynı resime girenler, benim aile fotoğrafımda yer alamaz” cümlesini kurmuştu.
Aradan yıllar geçti. Çelik köşesine çekildi, Boşat ve Aydın medyayı tercih etti. Kalemleri keskin, eleştirileri dışlandıkları kuruma yönelikti. Özellikle Boşat’ın tarzı ve yorumları sertti. Kemal Dinçer ve federasyon başkan vekili Lutfi Arıboğan hakkında yazdıkları da hakeza.
Son beş ayda ilginç gelişmeler yaşandı. Yusuf Namoğlu MHK Başkanı oldu. Camiayı birleştirmek adına pozitif işler yapmaya başladı. Hakem mentörlüğü uygulamasını yaygınlaştırdı. Deneyimli eski hakemlere görev verdi.
Ulusoy ile aynı karede yer alan Sabri Çelik “aile fotoğrafına” giren ilk isim oldu. Sonra Muhittin Boşat’ın adı gündeme geldi. MHK Boşat’ı da mentör yapmaya hazırlanıyordu ki, kızılca kıyamet koptu.
Çelik’in mentör olmasına ses çıkarmayan Lutfi Arıboğan ve Kemal Dinçer bu tercihe şiddetle karşı çıktı. Gerekli (!) uyarılar yapıldı, ardından MHK geri adım atmak zorunda kaldı.
Camia dışındaki insanları ilgilendirmeyen bu olayı niye mi anlattım.
Konuşurken, yazarken, karar verirken bin düşünüp bir adım atmak gerektiğini anımsatmak için.
Gün gelip devran dönse de, bazı şeyler değişmiyor işte!
Sana da bu yakışır Mösyö Platini!
Bilmem ne kadar maçta şike yapıldığı ileri sürülen geçen sezonu getirin gözünüzün önüne... Bir tane maç anımsıyor musunuz Dinamo ZagreB ile Lyon arasında oynanan komedinin benzeri?..
Şike değil, şikenin ağa babasıdır UEFA’nın göz bebeği Şampiyonlar Ligi müsabakasında yaşananlar.
İddialar yenir yutulur cinsten değil. Avrupa medyası günlerdir bu maçı konuşuyor. Belgeler, görüntüler sayfa sayfa yayınlanıyor.
Ya şikeye sıfır tolerans diyen mösyö Michel Platini ne yapıyor?Söz konusu bir Fransız takımı olunca kulağının üzerine yatıyor resmen.
Yatmakla kalmıyor, şikenin teknik analizini alnımıza yapıştırıp Zagreb’in zaten elendiğini, kalecisinin de gününde olmadığını söylüyor.
Ya Dormund-Marsilya maçı?
Fransız temsilcisini mucizevi şekilde bir üst tura taşıyan o son dakika gollerine ne demeli?
Mösyö Platini herhalde şöyle düşünüyordur: “Futbol oyunu her zaman mantıklı değildir. Sahada olanlara saygı göstermeliyiz”.
Adam haklı. Ne yapacaktı? Baş müfettiş Pierre Cornu’ya “Git bak bakalım bu maç şike kokuyor mu?” diyecekti? Platini’nin kıstası ortada. Bahis oyunlarında bir anormallik yoksa şike de yoktur!
O zaman mösyö Platini, Türkiye’deki iddialarla ilgili karar verirken, bir zahmet araştırsaydı, Süper Lig’in hangi maçlarına anormal bahis oynandığını? Ölçü buysa, eminim Türk halkından özür dilemek zorunda kalırdı UEFA’nın patronu!
Ülkesinin bir takımı, ya da güçlü bir futbol ülkesinin takımı söz konusu olunca süt dökmüş kediye dönen Platini için önemli olan tek şey vardır; Her ne pahasına olursa olsun(!) Şampiyonlar Ligi’nin marka değerini korumak. Minare kılıfa uymasa da gerçek böyle!