Pekçok insanın aklından geçeni deneyimli spor hukukçusu Kemal Kapulluoğlu seslendirdi.
“Kurunun yanında yaş da yanmasın” derken, niyetinin herhangi bir kulübün küme düşmesini engellemek değil, Türk futbolunun şike soruşturması sürecini en az zararla atlatmasına katkı sağlamak olduğunu söyledi.
Şiddet Yasası çıktıktan sonra Futbol Disiplin Talimatları’nda yapılması gereken düzenlemelerin geciktiğine dikkat çekti.
“Suçlulardan ziyade masum insanlar ve kurumlar cezalandırılmasın” uyarısında bulundu.
Bu öneriye sağduyulu yaklaşanlar da oldu, “Falanca takımı mı kurtarmaya çalışıyorsunuz?” eleştirisi yöneltenler de!
Ne dedi Kapulluoğlu?
“Disiplin talimatının küme düşürmeyle ilgili 55. maddesi ‘Şike ve teşvik olayına karışan kulüplere eksi puandan başlamak üzere, küme düşürmeye değin bir dizi yaptırım uygulanır’ diye düzenlensin.”
Koca bir sezonu maniple eden kulüple, bir maçta şike girişiminde bulunanlar aynı kefeye konmasın.
Suçun ağırlığına göre küme düşürme de olsun, eksi puanla başlamak da.
Avrupa’da sayısız örnekleri var. İşte Portekiz, işte İtalya!
Mesajın muhatabı Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın konuya yaklaşımı ise ilginçti.
Aydınlar düşüncesini şöyle açıkladı:
“Toplumda bir adalet duygusu var. Şimdi böyle bir düzenlemeyi gündeme getirsek operasyona dönük algılanmaz mı? Bence bu aşamada doğru olmaz. İleride değerlendirebiliriz.”
İşte anahtar cümle!
“İleride değerlendirebiliriz”
Naçizane yorum şu:
“Demek ki, sayın Aydınlar ortada sakat bir durum olduğunu kabul ediyor, ancak suçsuz insanlar ve kurumların zarar göreceğini bile bile bu aşamada yetkisini kullanmaktan çekiniyor.”
Tanrı aşkına, Aydınlar çıkıp “Önümüzde gerçekten karmaşık bir durum var. Aslına bakarsanız, farklı eylemlere aynı cezayı uygulamak toplumdaki adalet duygusunu zedeler. Bu yüzden talimatı değiştiriyoruz” dese, kim federasyon başkanını “şikenin üzerini örtmeye çalışmakla” suçlayabilir?
Hangi aklıselim 30’dan fazla kulübün haksız yere mağdur edilmekten kurtulmasına karşı çıkabilir?
Bir tarafta yargı süreci, öte yanda Futbol Federasyonu’nun kritik şike incelemesi.
Yargının görevi suçlu ile suçsuzu ayırıp yasanın öngördüğü cezaları kesmek.
Federasyonun sorumluluğu ise, talimatları futbolun selametini gözeterek düzenlemek ve uygulamak. Boğazına kadar pisliğe batan ile eline pislik bulaşanı bir tutmamak.
Umarız “Aklanıp paklanıyoruz” derken 1 milyar euroluk futbol endüstrimizi beş paralık edip, elimizde imkan varken oyunun masum aktörleri ile 40 milyona yakın taraftarı dipsiz bir kuyuya sürüklemeyiz!
Olimpiyata değil, Rize’ye gidin
Benfica maçında bir kez daha gördük. Olimpiyat Stadı Trabzonspor’a uymuyor. 50 bin kişi de gelse, Avni Aker’deki atmosferi orada yaratmak mümkün değil. Kale arkaları boş. Karşı tribünün yarısı dolmamış.
Taraftar bütünlüğü yok. Rakip takımı sindirecek, boğacak ortamda ha keza.
Ne Şenol Güneş memnun, ne futbolcular.
Malum Gençlik olimpiyatına ev sahipliği yapan Avni Aker Stadı’nın çimleri perişan. Dolayısıyla UEFA ligi play-off sınavı yine gurbette oynanacak.
Aslında gurbete gitmeye gerek yok. Burnunuzun dibinde Rize var.
Stat yeni, iklim tanıdık.
30 bin taraftar değil de, yarısı gelsin.
Takım ve tribün bütünleşecekse, Athletic Bilbao maçı için en uygun mekan Rize değil mi?
Şike üzerine birkaç soru
Şikeyi kim yapar?
Sahadaki futbolcu.
Parayı kim verir?
Kulüp yöneticileri veya aracılar.
Ya teşvik primi?
Futbolculara ya da takıma.
Devam eden soruşturmada tutuklu kaç futbolcu var?
O dönem aktif futbolcu sayılan Ümit Karan ile birlikte dört.
İfadesi alınıp serbest kalan oyuncu sayısı? 16.
Şike yapıldığı ileri sürülen maç sayısı? 19.
Öyleyse, bu şikeyi kim ya da kimler yaptı?
Kulüp başkanları, yöneticiler, teknik adamlar, menajerler ve avukatlar mı?
Çuvalla para bunların arasında mı gidip geldi?
Sizce de garip bir durum yok mu ortada?
Bu kadar geniş kapsamlı bir soruşturmada sadece 4 futbolcunun tutuklu olması bazı şeylerin eksik kaldığını hissettirmiyor mu?
Şike iki taraflı bir organizasyon.
Yaptıran ve yapan.
Bize yaptıranlar sunuluyor.
Peki yapanlar nerede?..
Yasaya göre ceza veremezsiniz!
Bazen sapla samanı karıştırıyoruz. Son örneği şike soruşturmasına Galatasaray’ın da dahil edilmesi.
İddiaya göre sarı-kırmızılı kulüp 2005-2006 sezonunun son haftasında Denizlispor’a teşvik primi göndermiş.
Doğrudur değildir göreceğiz.
Beni şaşırtan, savcılık ve polisin niçin böyle bir operasyona kalkıştığı.
Diyeceksiniz ki, ihbar ve bazı şüpheler var.
Var da, mevcut şiddet yasasına göre Galatasaray veya Denizlispor hakkında işlem yapabilir misiniz?
Eylem yasanın yürürlüğe girdiği 14 Nisan 2011 tarihinden önce gerçekleştiğinden elbette hayır.
Hadi, teşvik primini kanıtladınız. Nasıl cezalandıracaksınız?
Koskoca Futbol Federasyonu var ya!
Alın bir tartışma daha.
Zaman aşımı süresinin 20 yıl olarak belirlendiği tarih söz konusu maçın oynanmasından birkaç ay sonra.
Bazı hukukçulara göre iddia edilen suçun işlendiği tarih daha evvel olduğu için, federasyon da herhangi bir yaptırım uygulayamaz.
Federasyon üst düzey yöneticilerine göre de konu incelenip bir değerlendirme yapılabilir.
Çıkın bakalım işin içinden.
Tüm bunları neden yaşıyoruz biliyor musunuz?
Yılların alışkanlığı ve vurdumduymazlığından.
Gördüğümüz, duyduğumuz hatta bazılarına tanıklık ettiğimiz onca olaya rağmen “nasıl olsa birşey çıkmaz” düşüncesi, o yasanın bundan 30 sene önce hazırlanmasını engelledi.
Federasyon talimatlarında yaptırımların bir ucu hep açık bırakıldı.
İddia ediyorum, şiddet yasasıyla şikeye öngörülen 5 ile 12 yıllık cezanın bile uygulanabileceğine kimse inanmadı, inanmak istemedi.
Bu süreçte de gördük ki, “ben yandım o da yansın” mantığı ile akıl almaz bir kamplaşma yaşıyoruz.
Amaç üzüm yemek mi, bağcı dövmek mi, inanın bunun ayrımını dahi yapamayacak bir noktaya doğru hızla koşuyoruz.