Ne güzel özetledi Şenol Güneş; “Yasaları değil, kafaları değiştirelim.”
Var mı Trabzonspor teknik direktörüne itirazı olan?
Şahsen altına imzamı atarım.
Yasalar niçin çıkarılır?
Toplum düzenini korumak, adaleti sağlamak, insanların güven ve refah içinde yaşaması için.
Ya cezalar neden öngörülür?
Kuralların ihlal edilmesini engellemek ve yeltenenleri caydırmak adına.
O halde?
Güneş’in dediği gibi zırt pırt yasa değiştirmek yerine kafaları değiştirmeyi denemek daha mantıklı değil mi?
Hem neden korkuyoruz ki cezaların ağırlığından?
Niyetimiz sistemin dışına çıkıp haksız çıkar sağlamak değilse, endişe etmek niye?
Elbette çıkarılan her yasa mükemmel değil.
Mutlaka zaman içerisinde düzeltilmesi gereken bölümleri olabilir.
Ancak, ucu bir yerimize dokunup canımızı acıtana kadar hiç ilgilenmediğimiz, içeriğini bilmediğimiz ve hazırlanırken üzerine kafa yormadığımız bir yasayı eleştirmek, savunulacak bir yaklaşım gibi gelmiyor bize.
Çevre yasası mı çıkardık?
Bakın, mevcut şiddet yasası ilk olarak 2004’te yürürlüğe girdi.
14 Nisan 2011 tarihinde son şekli verilinceye kadar tam 4 kez TBMM’ye gitti, değiştirildi.
Dönemin Futbol Federasyonu ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın 1.5 yıl süren çalışmaları neticesinde spordaki, özellikle futboldaki düzensizliğin ve şiddetin önlenmesi adına ciddi yaptırımlar getirildi.
Gençlerbirliği kulübü Başkanı İlhan Cavcav, Süper Lig kulüplerini temsilen yaptığı açıklamada, “Uyumuşuz, yasadan haberimiz yokmuş” itirafında bulunuyor.
Ah be İlhan abi, ah be süper ligimizin değerli başkan ve yöneticileri.
Haftalarca, aylarca medyada şikeye kaç yıl ceza kesileceği, spor anarşistlerine geçit verilmeyeceği, hangi eylemin karşılığında hangi yaptırımların uygulanacağı yazılıp çizilmedi mi?
Gazete manşetleri, ekrandaki spor programları yasayı en ince ayrıntısına kadar didikleyip kamuoyunu bilgilendirmeye çalışmadı mı?
Hadi yasaya kayıtsız kaldınız. Peki hiç mi gazete okuyup, televizyon izlemediniz?
“Biz uyumuşuz” demek özrün kabahatten büyük olduğu anlamına gelmez mi?
Sanki sporda şiddeti önleme değil, çevre koruma yasası çıkarmışız.
Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’nın kulüplerden gelen talebe mesafeli yaklaşmasını gayet iyi anlıyorum.
Siyaset ciddiyeti ile bağdaşmayan bir tablo çizmek yerine, konunun daha geniş platformda tartışılıp genel kabul görmesini beklemeyi tercih etmesi, çok mantıksız değil bizce.
Dolayısıyla milletin temsilcisi TBMM’nin de saygınlığına gölge düşürmemek için, yaptığı açıklamalar son derece yerinde.
İyi ki Bakan Suat Kılıç nezaketini bozup “Futbol Federasyonu bile senede bir talimat değiştirirken, 6 ay önce kabul edilmiş bir yasayla oynamak abesle iştigaldir” filan demedi!
Ya 55. madde?
Kulüplerimizin parti temsilcileriyle yaptıkları görüşmelerde seslendirmediği, ancak Futbol Federasyonu’na üzeri kapalı olarak ilettiği bir başka talep ise Disiplin Talimatı’ndaki 55. madde.
Şike ve teşvike verilecek cezaları içeren meşhur madde.
Belki anımsarsınız.
Şike soruşturması patlak verdiğinde uzman spor hukukçusu Kemal Kapulluoğlu bu gazetenin manşetine taşınan önerisinde şöyle demişti:
“Şikeden en büyük zararı futboldan ekmek yiyenler görecek. Oyuncu, teknik adam, medya, suçsuz kulüpler ve sistemin kendisi. Benim düşüncem, zararın asgari düzeye indirilmesi. Talimatlar, günün koşullarına ve futbolun çıkarlarına hizmet etmek şartıyla her an düzenlenebilir.”
Yani “10 maçı manipüle eden kulüp ile bir maç için girişimde bulunanı bir tutmayın. Küme düşürme cezası yine olsun, lakin suçu daha hafif olanlar lige eksi puanla başlasın...”
Bunu bazıları yanlış anladı. Ya da işlerine öyle geldi.
Kapulluoğlu, bugün Süper Lig kulüplerinin tamamının istediği düzenlemeyi sezonun başlamasına bir ay kala gündeme getirip kaostan çıkış yolunu göstermeye çalışmıştı.
Futbol Federasyonu ise farklı bir açıdan bakıp “Talimatı değiştirirsek bunu bazı kulüpleri kurtarmak adına yaptı derler. Gündemimizde böyle bir çalışma yok” demişti.
Her fikre olduğu gibi, federasyonun yaklaşımına da saygı duymuştuk.
O zaman istifa edin
Kulüpler kapalı kapılar ardında 55. madde için ısrarını sürdürecek..
Federasyon sözünün arkasında durur mu, yoksa baskılara boyun eğip istenen düzenlemeyi yapar mı, bekleyip göreceğiz.
Eğer böyle bir niyetleri varsa kendilerine naçizane teklifim şu:
“Maçlar başladıktan sonra istenilen değişikliği yapın ve derhal istifa edin.”
Siyaset ile futbolun kol kola dolaştığı, birbirinden nemalanmaya çalıştığı bir coğrafyada, yasaları da, talimatları da değiştirmek kolay.
Zor olanı Şenol Güneş’in talep ettiği!
“Kafaları değiştirmek.”
Bir gün bunu da öğrenebilirsek, şiddet, şike, teşvik ve holiganizm yerine, futbolun güzelliklerini konuşmaya başlayabiliriz.
Ağzına sağlık Şenol hocam.
Bu ülkede insanlar eşitlik, adalet, sevgi ve barış istiyor. Çalışırken şüphe yerine, rahat ve güvenli bir ortam düşlüyorlar.
Var mı dahası?..
Boynumuz neden eğri?
Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın dünkü açıklamasında en can alıcı bölüm şike soruşturmasıyla ilgiliydi.
Aydınlar, federasyonun yürüttüğü incelemeyle ilgili nihai kararın 2011-12 sezonu sonunda verileceğini ifade etti.
Anlamı şu: Süper Lig daha önce açıklanan takımlarla başlayacak ve oynanacak.
Ve adı şike soruşturmasıyla anılan ekipler hiçbir şey olmamış gibi şampiyonluk mücadelesi yapacak!
Şimdi, ucu açık kalan veya bizim algılayamadığımız konularda bazı sorularımız olacak.
Diyelim ki Fenerbahçe yine şampiyon oldu.
Ve yine diyelim ki “Hakkında kuvvetli iddialar var” diyerek Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi dışında bırakan UEFA bu formülü kabul etti!
Mayıs ayında sarı-lacivertli kulüp suçlu bulunursa ne olacak?
Sezona Bank Asya’dan başlayıp, Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan mı katılacak?
Onunla birlikte bir kaç takım daha kusurlu görülüp alt lige indirilirse, normal sezonda küme düşen üç takım Süper Lig’de mi kalacak?
İnceleme temiz çıkarsa, Fenerbahçe’nin on milyonlarca euroluk zararını kim ödeyecek?
UEFA’mı elini cebine atacak, TFF’mi?
İyisi mi bir deve bulup malum soruyu tekrarlayalım:
“Kardeş boynun neden eğri?...”