Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hadi biraz da şeytanın avukatlığına soyunalım. Şike ve teşvik soruşturmasında gizlilik kararı var ya!..
Diyelim ki, konunun tüm unsurları yasağa uydu. Basına en ufak bir bilgi sızmadı, gazeteler çarşaf çarşaf telefon konuşmalarını yayınlamadı, kimse kimsenin ne ile suçlandığını öğrenemedi! Polis ve savcılık ifadeleri alındı, mahkeme bazı zanlıları tutukladı, kusursuz gördüklerini serbest bıraktı.
İddianame aşamasına kadar herkes “gizlilik” ilkesine özen gösterdi.
Böyle bir ortamda eleştirilerin hedefi haline gelen Futbol Federasyonu, herhangi bir kulüp veya kişi ile ilgili karar verebilir miydi?
A takımını küme düşürüp, B kulübü başkanını futboldan men edebilir miydi?
Yanıt belli; hayır.
Peki, peşi sıra yeni şoklar yaşanırken, resmi kanallar tarafından açıklanmayan, ancak her nasılsa medyanın eline ulaşan bu bilgilerin doğruluğu nasıl teyit edilecek?
Onun da yanıtı belli; savcılık iddianamesiyle.
Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar neden iki haftadır üzerine basa basa “Bize herhangi bir belge ve bilgi verilmedi. Geldiği anda işlem yapacağız” diyor?
Aklın yolu bir; telafisi olmayan kararlar vermemek, suçsuz olma ihtimali bulunan kulüp ve kişilerin haksız yere canını yakmamak için.
Soruşturmanın boyutu, liglerin başlamasına az bir süre kalması, Avrupa kupalarında mücadele edecek takımların başına gelebilecek bir felaket ve Türk futbolunun uluslararası itibarının sıfırlanma olasılığı, doğaldır ki insanları sabırsız kılıyor, Futbol Federasyonu’nun da işini güçleştiriyor.
Öte tarafta, işin yargı boyutundan çok sportif cezalarıyla ilgilenen kamuoyu, eğer varsa futbolu kirleten ellerin bir an önce ortaya çıkarılmasını istiyor.
Temiz futbol isteyen çoğunluğun sesi giderek yükselirken, böyle kapsamlı bir soruşturmada sorumluluğu tek başına Futbol Federasyonu’na yüklemek gerçekten büyük insafsızlık olur.
İşin uzmanı ceza ve spor hukukçularının bile derin görüş ayrılığına düştüğü bu süreçte, elinde resmi belge ve bilgi olmayan Federasyonun vereceği her karar tartışma yaratır.
Kimini memnun eder, bazılarını derinden yaralar.
Gerçeklerin bir an önce ortaya çıkması için hukuki prosedürün hızlandırılması, en azından pek de gizliliğinin kalmadığını gördüğümüz soruşturmayla ilgili bilgilerin kısa zamanda konunun muhataplarıyla paylaşılması, aklı selim her insan gibi bizim de dileğimiz.
Mehmet Ali Aydınlar’ın önceki gün savcılıktan ayrılırken yaptığı açıklamada bir dil sürçmesi yoksa, iddianamenin hazırlanması beklenmeden soruşturma bitiminde düğmeye basılabilir.
Ancak unutmayalım, bu ülkede daha ne ile suçlandıkları açıkça bilinmeyen, fikirleri yüzünden ızdırap çeken, hücrelere konan, özgürlüklerine ne zaman kavuşacakları kocaman bir soru işareti taşıyan yüzlerce insan, yıllardır demir parmaklıklar arkasında bekliyor.
Adalet ise, herkes için adalet!

Haberin Devamı

Kral öldü, yaşasın yeni kral!
Boşuna dememişler “dost zor günde belli olur” diye.
Lakin yaşayıp görmeden farkına varamıyor insan.
Yıllarca beraber çalıştığın, kader birliği yaptığın, birlikte sevinip üzüldüklerin, bir bakmışsın en sıkıntılı dönemlerinde ortadan kaybolmuş.
Ne arayan var ne soran.
Tıpkı Türkiye’yi sarsan şike operasyonunda ifadesine başvurulan eski Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’in başına gelenler gibi.
Üç yıl önce paylaşmıştım kendisiyle;
“Bugün yanı başından ayrılmayanlar, sen görevi bıraktığında koltuğun yeni sahibiyle çoktan kol kola dolaşıyor olacak. Arkadaşlık ve çıkar ilişkileri çok iç içe giriyor, dikkat et.”
Özgener’in o günlerde pek önemsediğini sanmıyorum bu sözleri.
Ta ki şike soruşturmasıyla ilgili olarak savcının karşısına çıkana dek.
Sonrasını kendi ağzından dinleyelim;
“Çok kırıldım. Hadi ifade vermek için beklerken arayıp sormadılar. Adliyeden ayrılırken de yoktu bir tanesi. Siz bilmiyor musunuz benim dürüstlüğümü? Tanık olmadınız mı futbolun çirkin yüzüyle mücadeleme? O gün hepsi İstanbul’da idi. Yönetim kurulu toplantısı vardı. Çok mu zordu gelip bir geçmiş olsun demek? Neden korktunuz, neden yürekli davranamadınız? Onları hiç affetmeyeceğim, hiç!..”
Özgener’i bu kadar üzen ve canını acıtan, federasyonda senelerce omuz omuza çalıştığı yönetim kurulu arkadaşlarının zor günlerinde yanında bulunmamasıydı kuşkusuz.
Sadece onlar mı?..
Birkaç istisna, dışında güce tapan, iktidara secde edenler de yoktu Özgener’in bu kritik döneminde.
Ben şaşırmadım. Garipsemedim de.
Ne de olsa yaşam tarzları bu; Kral öldü, yaşasın yeni kral!
Ta ki yenisi gelene dek...

Haberin Devamı

Şike ve hakemler!..
İki haftadır bekledim. Şimdi de dilimi ısırarak yazıyorum. Malum, futbolun gündemi şike ve teşvik soruşturması.
Her gün yeni birileri ifadeye çağrılıyor, her gün yeni bir iddia ortaya atılıyor. Kulüp Başkanı, teknik direktörü, futbolcusu, yöneticisi, menajeri, masörü, taraftar temsilcisi derken, neredeyse futbolun tüm unsurları soruşturmayla ilişkilendirilmiş durumda.
Beklememin sebebi çok açıktı.
Yıllardır en acımasız şekilde eleştirilen, verdikleri her karar insafsızca sorgulanan, çaldıkları düdüğün renginden, çektikleri bayrağın piline dek irdelenen hakemler, bu işin neredesinde idi?
Şu satırların yazıldığı ana kadar tek bir hakem ismi konuşulmadı. Umuyorum ve diliyorum konuşulmaz.
Peki neden? Niçin hakemlerimiz bu badireyi en azından şimdilik, hasarsız atlattı?
Bir; geçmiş yıllarda yaşananlardan ders alan hakem yöneticileri ve hakemler artık çok temkinli. Herhangi bir kulüp yöneticisinin onlarla doğrudan temasa geçip etik dışı isteklerde bulunması mümkün değil.
İki: hakemler cin gibi. Cep telefonlarının ne kadar tehlikeli olduğu konusunda aldıkları ciddi uyarıların dışına çıkmaları kariyerlerinin sonu olur.
Üç; giderek artan eğitim seviyeleri, yükselen öz güvenleri ve sorumluluk bilinçleri hakemler için aşılması zor bir koruma duvarı sağlıyor.
Dört; bugün onları kullanmaya kalkanların, yarın hakemi nasıl sattığını örnekleriyle çok iyi biliyorlar!