Burcu Kapu

Burcu Kapu

burcukapu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ne zaman milli maç oynasak, mutlaka herkesin eleştireceği bir konu vardır ki, bu da çoğunlukla kadro tercihi üzerinedir. Bir dönem büyük kulüplerin hegemonyasında geçen milli kadrolar, yerini gurbetçi ve büyük liglerde oynayan lejyoner oyuncularımıza bıraktı. Uzun zaman sonra ilk defa kadroya alınan oyuncularda herkes hemfikirdi. Takımlarında formda olan neredeyse tüm oyuncular davet edilmişti ama bu sefer de ilk 11 tercihi sıkıntı yarattı.
Bir önceki Avrupa Şampiyonası ismini “üçlü savunma turnuvası” olarak yazdırdıktan sonra, bizim ligimiz de dahil olmak üzere bir çok kulüp takımı bu anlayışı benimsedi. Dün de Milli Takımımız yine üç stoper ile sahadaydı, Ozan, Merih, Çağlar. Şimdi bu konuyu biraz açalım; çünkü önümüzdeki maçlarda belki de başımıza bela olabilecek bir konu bu üçlü konusu. Eğer sağlam bir rakip karşılama yapmak istiyorsan, ne ala. Üç stoper, iki de kanat bek gerekirse piyade gibi dizilirler kalecinin önüne. Rakibin geniş alanlarda hücum edeceğini düşünüyorsan, kazanmak değil kaybetmemek önemliyse o zaman iyidir üçlü savunma. Ermenistan öyle bir rakip midir? Pek tabi değildir.
Ya da ataklarımı çeşitlendireyim, dinamik kanat beklerim, sahada 70 metre bir ileri bir geri nasılsa koşar, biri çıktığında diğeri stopere evrilir, merkezdeki iki oyuncum da zaten oyun kurucu gibi üretkendir diyorsan, tamam yine oyna üçlü. Dün gece Milli Takımımız’ın kanat bekleri Ferdi ve Onur önlerinde oynayan oyuncularla uyumlu muydu? Hayır. Merkezdeki Hakan ve Orkun üretip forvet hattını besleyebildi mi? Hayır. Onun yerine formda bir Hakan stoperlere gelip top almak zorunda kaldı, enerjisini gereksiz harcadı, forvet oyuncularıyla orta sahanın arası uzadı. Boşa gitmiş bir ilk yarı izledik. Hele bir de orta sahada müthiş bir Orkun-Hakan-Salih gibi üçlüye sahipken, bu takıma üçlü savunma oynatma ısrarı ne büyük bir lüks yine gördük.
İkinci yarı bu dizilişten vazgeçen Kuntz, bu sefer klasik dört savunma oyuncusunun yanı sıra kadroda bireysel yeteneğiyle, yaratıcılığıyla ünlü tüm oyuncularını sahaya sürdü. İlk yarı diziliş yüzünden enerjisini savunmaya harcayan oyuncular ikinci yarı yorulup top tutmada zorluk yaşadığı gibi bir de üstüne kolay kontralar yedik. Bir kez daha milli maçlar tarihimizde bizden zayıf bir rakibe karşı yine tankla tüfekle puan almaya çalıştık. Farklı yenip averaj toplamamız gereken bir karşılaşmada, yine “elimizden geleni” yaparak, neyse ki üç puanı aldık.
Her teknik direktöre sormamız gereken iki soru var: Elinizdeki oyuncu profiline uygun bir taktikle mi sahaya çıkmalısınız yoksa taktiğinize bağlı kalıp elinizdeki oyuncuları mı uydurmaya çalışmalısınız? Bir de hakikaten neden Arda Güler’e güvenip fırsat tanımıyorsunuz?